İşte Zeynep Atikkan'ın mektubu:
"Hürriyet Gazetesi'ndeki köşemden apar topar gönderilirken bir veda yazısı yazmama imkan verilmemişti.
Meğerse Hürriyet Gazetesi ile aramdaki "iş aktinin 31.3.2001 tarihi itibarıyla feshi zorunluluğu doğmuş" yani "kovulma yazısı" daha yeni elime geçti. Erişebildiğim okur ve dostlarıma veda ederken yeni bir dönemin başladığını haber vermek istiyorum.
Bildiğiniz gibi bir süre önce çok sayıda yazar ve muhabirin işine "ekonomik kriz" nedeniyle son verildi. Gazetecileri işten atanlar olayın başlığını böyle koydular.
Ama kullandıkları yöntem ve mazeretler bana çoktan çökmüş bir düzeni anımsattı. Sovyetler Rusyası'nın "Pravdasal" dönemi gibi. Bu gazeteciler bir günde "yok"edilmek istendiler. İsimleri,sanki hiç yaşamamışlar,yazmamışlar gibi "kütüklerden" silinmeye çalışıldı.
Anlaşılan işten çıkartmanın da bir zerafeti ve çağa uygunluğu çoktan unutulmuş !
Görülüyor ki, Türk ekonomisi liberalleşirken bu sürecin ekonomide ve siyasette rantını yiyenler Stalin'i aratmayacak kafa yapısındalar. Krizin paniği? Paniğin krizi mi, artık ne denirse! Bu noktada bunların pek anlamı yok.
Cumhuriyet tarihinin en derin bunalımına tanıklık ettiğimiz şu günlerde yazı yazamamanın burukluğu ve öfkesi var içimde ! Sadece o kadar. Kriz yönetimi için Pravda mantığı gerekiyormuş!Gereken yapılmış uygulanmış. Olayın bu boyutu bizim dünya görüşümüzle irtibatlı değil zaten.
Ekonomik kriz bahanesiyle "ileri" değerleri ve de özellikle de kadınları tasfiye eden zihniyet sadece hüzün veriyor. O kadar.
Türkiye'de aydınlığı karartan zihniyet, dünyada çoktan tarihin çöplüğüne atıldı. Bizimkiler ise tükendiklerinin farkında değiller .
Ülkesini çağdaş dünyanın saygın bir üyesi olarak görmek isteyenler mücadeleyi sürdürmek zorundadır. Bu mücadelede üzerime düşen görevi her ortamda sürdürmeye kararlıyım.
Bugüne kadar beni arayan soran,desteklerini bildiren ve bildiremeyen bütün okur ve dostlarıma saygı ve sevgilerimle.
Çok yakında, bir yerde ama mutlaka yeniden buluşmak üzere."