* Fotoğraf: Murat Bayram
Kredi kartı kullanımı son yıllarda giderek artıyor. Bir yanı ile para taşımanın zorluklarını ve risklerini ortadan kaldırıyor. Diğer yandan her an kullanıma hazır bir kredi limiti oluşturuyor. Harcamayı izleyen hesap döneminde (yani zamanında) ödenmesi durumunda faizsiz kredi kullanımını olanaklı kılıyor.
Kredi kartı ile alışveriş, sahip olmadığımız bir paranın kullanımı anlamını taşıyor. Yani kullanıcılarını borçlu hale getiriyor. Alışveriş sırasında gerçek paranın kullanılmaması, kişileri harcamanın ve harcama tutarının gerçekliğinden uzaklaştırıyor. Bir alışverişte nakit olarak ödediğimiz 200 TL, aynı miktardaki kredi kartı ödemesinden daha gerçek ve daha önemli olarak algılanıyor. Tabii ki tersi de geçerli. Kredi kartlarının her an kullanıma hazır bir limit oluşturması, günümüzün tüketimi teşvik eden kültürü ile birleştiğinde gereksiz tüketime dayanak oluşturabiliyor ve kolaylaştırıyor.
Kredi kartlarının tüketimi teşvik ediciliği özelliği, harcama ile mutlu olma, kendini tükettikleri ile ifade etme öğretileri ve bireylerin ücret ve gelirlerinin sınırlı artışı (ücretlerin baskılandırılması) ile birleştiğinde çok yönlü bir sorunlar yumağı çıkıyor karşımıza. Gelirinin çok üzerinde harcama yapan, bu harcamalarının çoğunu kredi kartı ile gerçekleştiren, ödeme güçlüğüne düşen, kredi kartlarının ödenmesi gereken asgari düzeyini ödeyebilen, bu nedenle önemli bir faiz yükü ile karşılaşan, bu döngüyü ancak bir başka kredi kartı kullanarak tamamlayabilen bireyler… Böyle bir döngüyle aslında ekonomik, psikolojik ve sosyolojik boyutları olan bir sorundan söz ediyoruz.
Son dönemlerde kredi kartı borçlarını ödeme güçlüğüne düşen kişi sayısı önemli ölçüde arttı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girdi ve kredi kartları için bir yapılandırma programı “önerdi”. Bunu üzerine önce Ziraat Bankası, sonra da Vakıfbank ve Halkbank herhangi bir bankanın kredi kartını kullanan ve ödeme güçlüğüne düşen kişilere, kredi kartı borçlarını kapatmak üzere, düşük faizli bireysel kredi tahsis edeceklerini açıkladılar.
Bu yazıda, kredi kartı kullanımının psikolojik ve sosyolojik yanlarını göz ardı ederek sadece kredi kartlarını yeniden yapılandırma süreci ve bunun ekonomik boyutları üzerinde durulacaktır.
Kredi kartı kullanımı
2018 yılı eylül ayı sonu itibarıyla kullanılan kredi kartı sayısı 65 milyon 483 bin 891, Kredi kartı kullanan kişi sayısı 22 milyon. Bu durumda kişi başına 2.95 adet kredi bulundurulduğu söylenebilir. Kredi kartı kullanıcılarından 745 bin kişi kredi kartı borçlarını ödeyemediği için yasal takibe alınmış.
Bireysel kredi kartları ile yapılan harcama tutarı 102 milyar TL. Bu tutarın yaklaşık yüzde 6’sı (parasal olarak 6 milyar TL’den fazla bir tutar) ödenemeyerek takibe düşmüş durumda (BDDK. Bankacılık Sektör Raporları, Eylül, 2018). Ancak henüz takibe düşmemekle birlikte aksatılan ödemeleri de göz önünde bulundurunca, kesin olarak bilinememekle birlikte oldukça yüksek bir tutardan söz ettiğimizi söyleyebiliriz.
2018 yılı kasım ayı sonu itibarıyla kredi kartı borçlarında ödeme güçlüğüne düşen kişi sayısı 745 bin oldu (Bankalar Birliği Risk Merkezi) [1].
Kredi kartı borç ödemelerinin yapılamaması kart sahiplerini aylık ortalama %2,5 - %2,75 faiz yükü ile karşı karşıya bırakıyor. Bu bireyler açısından giderek artan bir borç yükü ve gelir-harcama uçurumunun derinleşmesi anlamına geliyor. Ekonominin bütünü açısından ise büyük bir aksaklığa işaret ettiği tartışılmaz bir gerçek [2] .
Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Halk Bankası, 24 aya kadar aylık %1,10 ve 60 aya kadar aylık %1.20 faiz oranı ile tüketici kredisi kullandıracaklarını ifade ettiler. Bireylerin gelirinin %30’u civarındaki bu kredi, ödeme güçlüğüne düşülen kredi kartı borcunun kapatılmasında kullanılacak ve söz konusu kredi kartı iptal ettirilecek.
Bankalar “Destek Kredisi” adını verdikleri bu krediyle, “Halkımızın her türlü finansal ihtiyacına yanıt vermeyi, piyasa istikrarına katkı sağlamayı, kart sahiplerinin biriken borçlarını tek bir çatı altında toplayarak kolayca ödeme şansına sahip olmalarını ve müşterilerimize rahat bir nefes aldırmayı” hedeflediklerini söylediler.
Bunun üzerine aşağıda belirtilen hususlar tartışılmaya başlandı;
1- Kredi kartları borç ödemelerinin yeniden yapılandırılması uygulamasının iktisadi motivasyonlar dışında siyasi otoritenin yönlendirmesi ile gündeme gelmesi,
2- Tahsis edilecek bireysel kredi faizinin piyasa faiz oranlarının çok altında olması nedeniyle kamu kaynaklarının kullanılacak olması, oluşacak zararın halka yükleneceği,
3- Öngörülen düzenlemenin bireylerin ödeme sıkıntılarının giderilmesi için yeterli olup-olmayacağı, piyasa istikrarına katkı sunup-sunamayacağı.
Yeniden yapılandırma kararının siyasi otoritenin yönlendirmesiyle alınması
Yeniden yapılandırma kararı iktisadi bir karardır. Ekonominin aktörleri olan bankalar ve kredi kartı kullanıcıları tarafından; kredi kartı, bireysel kredi gibi ekonomik/finansal enstrümanlarla uygulanacaktır. Ancak bu karar, ekonominin kendi dinamiklerinden doğmamıştır. Giderek kötüleşen ekonomik koşullarda yaklaşmakta olan seçimlerdir temel belirleyici olan. Bireylerin bu denli kötü duruma düşmelerindeki en önemli faktörün yani ekonominin eleştirilmesinin önüne geçmek hedeflenmiştir.
Ekonomiye ilişkin tartışma yaygınlaşırsa, ücretlerin en kolay kontrol edilebilen üretim maliyeti olarak görüldüğü ve bu nedenle de sürekli baskı altında tutulduğu; satın alma gücünün reel olarak gerilediği de tartışılacaktır. Bu konuların yerel yöneticileri belirlemekten çok daha fazla bir anlam yüklenen 31 Mart seçiminden önce tartışılmaması Hükümet tarafından tercih edilir. Hatta sorunun temel nedeni kendi uygulamaları değilmişçesine, “çözüm” üreterek siyasi bir kazanç elde etmeye bile çalışılabilir.
Yeniden yapılandırma kamu zararına yol açacak mı? Zararı halk mı ödeyecek?
Bankalar esas olarak mevduat toplayarak kaynak sağlarlar. Sağladıkları kaynakları da, ticari veya bireysel kredilere dönüştürürler. Mevduatlara ödenen faiz bankalar için bir maliyet, kredilerden elde ettikleri faizler ise kazançtır. Bu durumda daha düşük maliyetle kaynak sağlayan ve/veya daha yüksek faizle kredi verebilen bankaların karı daha fazla olacaktır.
Bankalar esas faaliyetlerinin dışında çeşitli hizmetler sunarlar ve bunların karşılığında da faiz dışı kazanç elde ederler. Çoğu zaman toplam karlarının içinde önemli bir tutara ulaşan bu kalemlerin başlıcaları, havale, EFT, nakit avans kullanma ücretleri, sigortacılık, bireysel emeklilik ve menkul kıymet işlemlerinden, fatura ödeme vb. işlemlerden alınan ücret ve komisyonlardır.
Kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılması sürecinde bankalar, 24 aya kadar aylık %1,10 ve 60 aya kadar aylık %1.20 faiz oranı ile tüketici kredisi kullandıracaklarını ifade ettiler. Bu oranlar yıllık bileşik faizle %14 ve %15 olmaktadır. Yıllık mevduata ödenen faizin bugünlerde yıllık %19 - %20 civarında olduğu hatırlandığında, söz konusu işlem sonucunda bankaların zarar edeceği, kamu bankası niteliği taşımalarından dolayı bu zararı vatandaşın ödeyeceği söylenebilir. Ancak bankaların bu süreçte faiz dışı kazançları söz konusu olacaktır.
Kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırması sürecinde ödemelerini düzenli olarak yapamayan bireyler, kredi tahsis edecek bankalardan sağladıkları bireysel kredi ile kredi kartlarını kapatacaklar ve kendilerine yeni krediyi sağlayan bankanın müşterisi olacaklardır. Havale, EFT işlemlerini bu bankalar aracılığıyla yapacaklar, elektrik, doğalgaz faturalarını, hatta emekli maaşlarını (büyük bir olasılıkla) bu bankaya taşıyacaklardır. Yeniden yapılandırmaya aracılık etme bankaya yeni müşteriler sağlayacaktır.
Ama belki de bunlardan da önemlisi, maaşının/gelirinin önemli bir kısmını bireysel kredi ödemelerine ayırmak zorunda kalan bireyler, kısa bir süre sonra yeni bir kredi kartı ihtiyacı duyacaklar ve “yeni” kredi kartlarını “yeni” bankalarından alacaklardır.
Bu gelir gider ilişkisini mevcut verilerle şimdilik hesaplayamıyoruz. Ama yeniden yapılandırma işleminin kamuya ve uygulamacı bankalara maliyet ve faydasını değerlendirebilmek için zaman ve veriye ihtiyacımız olacak.
Yeniden yapılandırma kredi kartı kullanıcılarının sorunlarını çözecek mi?
Kesinlikle hayır, belki bir süre erteleyecek, gerekli olmayan bazı harcamaların azaltılmasına ve tüketim kalıplarının gözden geçirilmesine yardımcı olacak, ama sorunu kalıcı olacak olarak çözemeyecektir. Yukarıda da kısaca belirttiğim gibi, reel ücretlerde bir iyileşme olmadığı sürece, maaşının/gelirinin %30 - %35’ini kredi kartı yapılandırması için kullandığı krediye aktarmak zorunda kalan bireysel tüketici geçiminin sürekliliğini nasıl sağlayabilir?
Kredi kartları borçlarına yönelik yeniden yapılandırma piyasa istikrarsızlığını gideremeyeceği gibi, ekonominin içinde bulunduğu açmazların tartışılmasına da engel olamaz. Çünkü kredi kartlarında yaşanan tıkanıklık yapısal sorunların bir sonucu olup, büyüme hedeflerine, üretim ve istihdam yapısına, borçlanma ağırlıklı finansman tercihine, finansal kırılganlığa, siyasal istikrarsızlığa, dış ilişkilerdeki politik tutarsızlıklar, vb. bağlı.
Bu durumda bireyler için, bir süre sonra yeni bir kredi kartı, kısa bir düzenli ödeme dönemi, sonrasında yine ancak asgari ödeme tutarını ödeyebilme, ikinci bir kredi karı edinme, yine yüksek faiz sarmalı başlamaz mı? Bu sürecin sonunda yeni bir seçim bekleniyorsa ne ala, ama ya ufukta yeni seçim yoksa… (AGY/EKN)
[1] Aynı dönem için bireysel kredilerini ödeyemeyen kişi sayısı 827.000 kişi. Yani 1.284.000 kişi kredi kartı, konut, araba veya tüketim kredilerini ödeyememiş. Sayının bu denli yüksek oluşu ve yıllar itibarıyla nasıl bir değişim gösterdiği başlı başına bir inceleme konusudur.
[2] Protesto edilen senetler, ödenmeyen/protesto edilen çekler, kredilerin ve kredi kartlarının takibe dönüşüm oranı, ekonomik durgunluğun/krizin en önemli göstergeleridir. Bu değişkenlerin son dönemlerdeki bütünsel görünümü bir başka yazıda değerlendirilecektir.