Adana'nın Kozan ilçesi yakınlarında, 24 Şubat Cuma günü Sabancı Holding'e ait baraj inşaatında meydana gelen kaza sonucu iki işçi yaralanırken 10 işçi sele kapılarak kayboldu. Göksu nehri üzerinde inşa edilen Gökdere isimli barajda, kaybolan işçilerden dördünün cesedi bulunurken altı işçinin cesedinin aranmasına devam ediliyor.
Yeni Akit gazetesinin ölen işçi aileleriyle yaptığı görüşmeye göre, kayıp sayısı 12'den fazla. Aileler, 'Sabancı' isminden dolayı gerçeklerin gizlendiğini ifade ediyorlar.
Cesetleri bulunmasa da onlar resmi kayıtlarda iş kazası olarak tutulan, bizim ise 'iş cinayetleri' olarak tanımladığımız istatistiklere bir 'çentik' olarak dahil oldular ve her yıl tespit edilebilen bin 200 ila bin 500 iş cinayeti listesinin, 'baraj cinayetleri' bölümünde yerlerini aldılar.
Baraj inşaatları ve maden alanları, doğa tahribatı ile insanın sömürülüp tüketilmesi ve gittikçe artan 'kaza'larda fiziken yok edilmesi faaliyetine dönüşüyor.
Türkiye'de Hidro Elektrik Santrali (HES) inşaatı için 2000'den fazla projeye izin verilirken maden arama için verilen ruhsat sayısı 33 bin 700'e ulaştı. Maden üretim miktarı ise son 5 yılda yüzde 200'den fazla arttı.
Bu resmi verilere, meraların özel sektöre açılmasını, çevrenin hiçe sayıldığı sanayi üretimini, tarım arazilerindeki tahribatı eklediğimizde doğa tahribatının boyutları daha iyi görülebilir.
Kitlesel işsizlik, en vasıfsız işçiden yetişmiş mühendise kadar binlerce emekçiyi baraj projeleri ve madenlerde düşük ücretli, sigortasız, koşullarını kabule zorluyor.
Her kabul ağır çalışma şartlarını, uzun çalışma sürelerini sineye çekmek ve yetersiz olsa bile 'İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin ve diğer mevzuatın yok sayılması demek.
Sanayideki iş kazaları ve meslek hastalıkları, doğanın baraj ve maden istihracı ile aşı-rı tahribatı, GDO'lu ürünlerden diğer sentetik gıda ve kimyasal maddelerin üretimi ve ithali, bütün bunlar etkili bir 'toplumsal denetim' ihtiyacına işaret ediyor.
Ama nasıl?
Bir tarafta düşük ücretli çok ağır ve en kötüsü ve insan ömrünü kot taşlama işinde olduğu gibi, çok kısa sürede tüketen işlerde bile çalışmaya razı binlerce işsizin 'çaresizliği' var.
Diğer yanda binlerce yıllık kır yaşamının maden istihracı ve HES inşaatlarıyla geri dö-nülmez biçimde tahribatını, arazi değeri artışı ve iş imkânı umudu ile -sayısı çok olmasa da- destekleyen hatta o inşaatlar ve maden sahalarında çalışan binlerce köylü... Ve kontrolsüz gıda üretiminin milyonlarca 'tüketici'nin bugünkü hayatını ve çocuklarıyla ile geleceğine yönelik tehdidi.
Bütün bu kapsamlı tehditlerin toplumsal bir sorun olduğu çok açık. Toplumsal sorunun çözümünün de toplumsal olduğu muhakkak.
Sorun teknik değil toplumsal
Ama, Gökdere barajı kazasında da gördük ki sorun hâlâ, daha çok teknik boyutu ile ele alınıyor.
Maalesef, meslek odalarının soruna ilişkin çok önemli ve anlamlı değerlendirmeleri de teknik, mühendislik ve yasal kontrol çerçevesinin dışında değil.
Hükümetin yaklaşımı ise son derece vahim. 'Kaza'nın doğrudan muhatabı olan Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun açıklamaları, 'kaza'nın sanki başka bir coğrafya da meydana gelmiş hissini uyandırıyor.
Hiçbir sorumluluk üstlenmeyen Eroğlu, sorunun çok açık biçimde piyasa tarafından çözüleceğini belirtiyor. Eroğlu'nun 1 Mart günü yaptığı açıklaması şöyle: "Tabii burada bir hata olduğu aşikâr. ... Devlet bu sorumluluğu şirketlere vermiş. Devletin her tesi-sin başına giderek denetim yapması sözkonusu değil."
"Biz bunların mutlaka denetlenmesi şart dedik ama hangi gerekçeyle bilmiyorum, bu düzenlemeyi Danıştay iptal etti. ... Bizim düşüncemiz şuydu, firmalar bir mühendislik mü-şavirlik denetim şirketi ile çalışsın diye bir çalışma yapmıştık. Maalesef bir dernek itiraz etti. ... Yönetmelik iptal edildi." dedi.
TMMOB bakanın bu sözlerine şu şekilde karşı çıkıyor: "Denetimin özel sektöre dev-redilmesini mahkemeye taşıdık. Bir hukuk devletinde iktidar sınırsız yetkiler kullanamaz. Temel kamu hizmetleri maliyet nedeniyle özel kesime havale edilemez. Görevlerini yerine getirmedikleri için hesap vermekle yükümlüdürler".
Mühendis odalarının işaret ettiği 'devletin kontrolü' kuşkusuz teknik veya sosyal son derece önemli ve bunun sağlanması için siyasetin, örgütlü toplumun, çevreci hareketlerin, tüketici örgütlerinin ve özellikle sendikaların çok daha enerjik bir tutum alması gerekiyor.
Bu enerjik tutum toplumsal hale geldikçe, sorunun çözümünün de toplumsal çerçevede ele alınması mümkün hale gelebilecek. Ama devletin yasal (teknik-iktisadi ve sosyal standartlar-la sınırlı olmak zorunda olan) kontrolünün dışında toplumsal bir denetime şiddetle ihtiyacımız var.
Sorunun toplumsal bir zeminde ele alınması için iki nokta büyük önem taşıyor.
İlki piyasa ve şirketlerin çıkarlarının dışında, üretim faaliyetinin 'toplumsal maliyet'lerinin orta-ya konulması. Diğeri bu ilk kavramla iç içe olan 'toplumsal denetim' olgusu.
Örgütlü bir toplumsal muhalefet olmaksızın bu iki kavramın hayata geçirilme şansı yok. Dolayısıyla böyle bir zeminde toplumun en kitlesel örgütlenmesine sahip sendikaların ve siyasetin rolü büyük önem taşıyor. Özellikle sendikalar dolaylı olarak bu sorunun merkezinde yer alıyorlar.
Mevcut sendikalar veya sendika bürokrasisi, düşük ücretli, taşeron ve statüsündeki, geçici işçilerle ve işçi sağlığı ile güvenliği sorunu ile hemen hiç ilgilenmiyorlar.
Bu nedenle HES projesindeki binlerce işçi ve emek-yoğun iş sürecine sahip madenlerde ter döken emekçilerle bağları yok. Bu işçileri örgütlemek büyük bir külfet ve getirisi de (ücretler düşük olduğu için aidat gelirleri düşük, işe giriş çıkışlar çok hızlı) yüksek değil.
HES'lerden maden sahalarına, kapitalist tarım işletmelerinden meralara kadar tabandan yükselen bir işçi örgütlenmesi, sorunun gerçek biçimde toplum tarafından öğrenilmesine ve çözüm için gerçek bir toplumsal denetimin uygulamaya konulmasına paha biçilmez bir katkı yapacaktır.
Binlerce yıllık kır yaşamının köylülerle, diğer küçük üreticilerle işbirliği yapılarak ve hatta birlikte kooperatiflerde ve başka kurumlara bir araya gelinerek korunmasının imkânları gerçek ve yasal bir güvenceye kavuşabilecektir. (EB/HK)
* Erhan Bilgi, iktisatçı ve sosyal politika uzmanı