23. Adana Film Festivali zengin uluslararası programı, Tarık Akan sevgisi, ulusal yarışma heyecanı, tepki çeken filmleri ve 'eşitlik' gözeten ödül dağılımıyla kültür-sanat gündeminin merkezindeydi.
Bu yıl Adana Film Festivali birkaç ilki bir arada yaşadı. Öncelikle adından Altın Koza çıkarılarak ilk kez Uluslararası Adana Film Festivali adıyla gerçekleştirildi. İkincisi, Antalya'da en iyi filme verilen ödül miktarı bu sene 100 bin TL'ye düşürülmüşken Adana'nın 350 bin TL'lik ödül miktarıyla aradaki makas iyice açıldı. Bir diğer ilk de, geçtiğimiz sene terör olayları nedeniyle kısmi olarak iptal edilen; basın, sinema yazarları ve film ekipleri olmadan yapılan festivalin bu sene 'tam kadro' gerçekleştirilmesiydi.
Tarık Akan sevgisi
Festivalin başlamasından kısa süre önce vefat eden Tarık Akan için Adana'da büyük bir vefa örneği gösterildi. Şehrin birçok bölgesindeki billboardlar Tarık Akan afişleriyle donatıldı. Son dakikada festivale usta aktör için özel bir seçki dahil edildi. Ulusal yarışma filmleri öncesinde de her galada Tarık Akan'ı anlatan kısa bir belgesel gösterildi. Düşüncede çok iyi olan bu belgesel, hem süresinin uzunluğu, hem her film öncesi tekrarı hem de tekdüze ve Türkçe hatalarının olduğu metniyle izleyen için biraz yıpratıcıydı. Kısa zamanda hazırlanmasının getirdiği bu handikaplara rağmen her gösterimde çokça alkış aldı.
Uluslararası programda yok yoktu
Eskiden Haziran ayında gerçekleştirilen festival, bir nevi sezon finali yapıyordu. Eylül ayına alınmasıyla artık sinemanın sezon açılışı Adana'ya geçti. Bu fark en çok uluslararası programda kendini göstermekte. FilmEkimi ve Antalya'dan önce, yurtdışının iddialı filmleri Adana'da prömiyer yapıyor. Bu yıl da Tony Erdmann'dan Sieranevada'ya, I Daniel Blake'ten Frantz'a, mükemmel bir program vardı Adana'da. Yerli filmlerdeki izdiham yaşanmasa da yabancı filmlere de ilgi yoğundu. Ama filmlere, mesela üç saatlik altyazılı Sieranevada'ya çocuklu ailelerin girmesi, çocukların perdenin önünde salınıp ve konuşup durması, seyirciye bilet kesilirken daha bilinçli olunması gerektiğinin örneğiydi.
Ulusal yarışma filmleri şaşırttı
12 filmin yarıştığı ulusal yarışma, 'hangisi daha vahim?' sorusunu zorla sordurtan yapımların galası ile başladı. Sinema dili açısından yarışmanın en vasat filmleri Bana Git De (Handan Öztürk) ve Geçmiş (Çağdaş Çağrı) idi. İlki Tayanç Ayaydın'ın tuhaf bir seks figürüne dönüştürürken, ikincisi ise 80 ve 90'ların o meşhur 'bunalımdaki entel' filmlerini 2000'lere taşımayı görev addediyordu. Bu filmler yarışmaya kabul edilebildiyse, Rüzgarda Salınan Nilüfer ve Kalandar Soğuğu'nun yarışmada olmamasının nedeni anlaşılamadı.
Teknik açıdan büyük bir sıkıntısı olmamakla birlikte bir film vardı ki, sinirleri çok ama çok gerdi. Hiner Saleem'in Dar Elbise filmi, kadına şiddeti eleştiriyor gibi görünse de hem şiddeti meşrulaştırıyor hem de Türkiye'yi kadınların burka ile gezdiği bir Orta Doğu ülkesi olarak gösteriyordu. Vakti zamanında Mustang'i benzer kurnazlıkları yaptığı için eleştirenleri binpişman etti Dar Elbise. Bir diğer vahim durum ise erkek hikayelerinin egemenliğindeki filmler içinde, kadın temsilinin böylesi bir vahametle yapılmasıydı.
Ulusal yarışma filmleri açıklandığında genel olarak yarışmanın Koca Dünya (Reha Erdem), Albüm (Mehmet Can Mertoğlu) ve Rüya (Derviş Zaim) arasında geçeceği düşünülüyordu. Ta ki işçi sınıfı üzerinden emek sömürüsü ve direniş öyküsü anlatan Babamın Kanatları (Kıvanç Sezer) gösterilinceye dek... Kafası karışık, derdini ifade edemeyen, Zaim'in geleneksel sanatlar serisinin çok uzağına düşen tarzıyla Rüya, yarışmadaki şansını iyice düşürünce, rekabetin diğer üç film arasında geçeceği de netleşmiş oldu.
TIKLAYIN - 23. ULUSLARARASI ADANA FİLM FESTİVALİ ÖDÜLLERİ
Ödüllerde eşitlikçi olma stresi
Ulusal yarışmalarda jürinin eşit ödül dağıtma bilinci ve stresi her daim hissediliyor. Bir ödülün iki adaya paylaştırılması, en iyi film ile en iyi yönetmen ödüllerinin farklı filmlere verilmesi, hele ki tecrübeli bir isim yarışmada ise 'eli boş dönmesin' alicenaplığı...
Başkanlığını Tayfun Pirselimoğlu'nun yaptığı jüri de bu yıl Adana'da böyle bir denge tutturmaya çalıştı. Sol tandanslı Babamın Kanatları 7 ödül kazanarak gecenin rekortmeni oldu. Reha Erdem'in eski günlerine geri dönüşünü müjdeleyen Koca Dünya ise az ama öz ödülleriyle (En İyi Film, Görüntü Yönetmeni, Umut Veren Kadın Oyuncu ve Film-Yön En İyi Yönetmen) gecenin 'asaleten' galibiydi. Tayfun Pirselimoğlu'nun kara mizaha olan sevgisini bilenler için, keskin bir orta sınıf ve muhafazakarlık eleştirisi yapan Albüm'ün yarışmada büyük şansı olduğu düşüncesi hakimdi. Ancak En İyi Yönetmen, Senaryo ve Sanat Yönetmeni ödüllerini alabilen Albüm, umulana göre az ama genel duruma göre hakkı yenmemiş bir sonuçla ayrıldı geceden. Tam bir oyuncu filmi olan Ağustos Böcekleri ve Karıncalar'a erkek oyuncu ödülünün çıkmamış olması ise şaşırtıcıydı.
Rüya filminde Tayfun Pirselimoğlu'na yapılan gönderme izleyenleri hayli güldürdü. Ödüllerde Rüya'ya düşen En İyi Kadın Oyuncu ise herkesi allak bullak etti. Zira başkarakter Sine'yi filmde dört kadın oyuncu canlandırmaktaydı. Ve ödülün hangi Sine'ye gittiği bir süre tam olarak anlaşılamadı. Dört oyuncudan niye sadece birinin bu ödüle layık görüldüğü hâlâ gizemini koruyor. Özellikle de Albüm ile Şebnem Bozoklu (biraz zorlansa Nadide Hayat ile Demet Akbağ bile) düşünülmezken...
Rüya'ya 'eli boş dönmesin' diye verilecek ödül, kadın oyuncu değil kurgu dalında olabilirdi örneğin. Ama illa kadın oyuncu ödülü verilecek ise aynı karakteri canlandıran dört oyuncuya birden neden ödül verilmedi? 23. Adana Film Festivali'nin ardından en çok tartışılan soru bu oldu. (MI/HK)