2004 yılında Denizli Devlet Hastanesi 4 aylığına aylık taban maliyeti adet başına 1.670 TL’den 2 adet psikiyatri, 1’er adet onkoloji, çocuk psikiyatri, endokrinoloji ve alerji hastalıkları uzmanı ihalesine çıkmıştı.
Bu ihale oldukça tepki çekmişti. Meraklısı akıbetini araştırabilir ya da benzer gözükmese de şu taze örneğe bakabilir:
Tıbbi Danışmanlık Hizmeti 169.90 TL
Online Uzman Hekim 199.90 TL
Online Diyetisyen 499.90 TL
Online Psikolog Görüşmesi 299.90 TL
Üç-dört gün önce Türkiye’deki büyük süpermarket zincirlerinden biri Anadolu’nun değerli mirasına sahip çıkan bir hastanenin birikimini insan sağlığına katkıda bulunmak için kullanmasına “yardımcı” olacak bir girişimde bulundu ve elektronik ortamdan duyurdu: Altında da adet (?) ve sepete ekle butonu vardı.
Psikologun görüşme yapacağı, tıbbi danışmanlığın hizmet (online yazılmamış, kim tarafından belirtilmemiş) olarak verileceğinin yazılı olduğu duyuruda online uzman hekim ve online diyetisyenin ne yapacağı yazılmamış, beheri 199.90 ve 499.90 TL’den “sunulmuş”.
Bu duyuru hekim gruplarında hızla yayıldı, rahatsızlık doğurdu, tepki gördü, tartışıldı. Anladığımız kadarıyla girişim -ilgili hastane çalışanı hekimlerin çabasıyla- durduruldu (şimdilik mi ilanihaye mi bilmiyoruz tabii).
Hekimler neden rahatsız oldu?
Hekimler dışında bu girişimden rahatsızlık duyanlar oldu mu bilemiyoruz ama hekimler neden rahatsız oldu, konuşmakta yarar var.
Muhtemel en kuvvetli gerekçe “görüntü”. Yani hekimin süpermarket zincirinin “diğer” ürünlerinden biri olarak pazarlanması. “Sepete ekle” butonuna basarak nohut, pirinç, havlu kağıt vb. yanı sıra online uzman hekim de alınabilmesi hâli. Pazarlama böyle olmayıp daha “farklı” olsa (ki öyle yapıldığını biliyoruz) sorun olur muydu? Olmayabilirdi. Bu cümleyle haksızlık etmiş oluyor muyum acaba? Sanki hekimlerin azımsanmayacak bir kısmı (çoğunluğu mu yoksa?) pazarlanma halini kanıksamış durumda. İyimser bulabilirsiniz ama benimsendiğini düşünmüyorum, halen.
İkinci gerekçe bu “tarzın” yani online hekimliğin uygun olmadığı. Bu uygunsuzluğun bir ayağı kişi/hasta yararı açısından yeterli bir hekim değerlendirmesi/hekimlik (güven ilişkisi, tıbbi öykü, muayene; hepsi ayrılmaz bir bütün düşüncesiyle) yapılamaması, diğer ayağı da olası hukuki sorunlar.
Üçüncü gerekçe başlığı etik. Bu gerekçe bir ve ikinci gerekçeyi ayrı ayrı ya da birlikte ifade eden bir kapsamda söyleniyor.
Teletıp
Konuyla ilgili olduğundan parantez açıp değinelim. Biliyoruz ki teletıp son 20 yıldır giderek artan oranda gündem oluşturuyor ve hem Dünya Sağlık Örgütü hem de Dünya Tabipler Birliği kimi yol gösterici metinleri paylaşmış durumda.
Meselenin seyrine yönelik kavrayışı kolaylaştırmak için 2018'de bianet'e yazdığım "Hastalarla İlk Temas Artık Sosyal Medya Üzerinden" yazısında şöyle ifade etmişim:
“Tanıdığımız hekim ya da sağlıkçılara telefonla danışma, gerektiğinde (misal deri üzerindeki bir değişikliği) görüntü yollama, öykümüz ve görüntü üzerinden (tanısı netse) varsa önerdiği tedaviyi uygulama birçok nedenle giderek daha fazla tercih ettiğimiz bir 'tarz' oluyor mu? Başta zamandan tasarruf (randevu alma, sağlık kuruluşuna gitmek için evden/işten çıkma, yolda tükenme, sıra bekleme vb) cazibesi olmak üzere bu 'tarzı', sosyal medya üzerinden sağlık sorunlarımızı (tıbbi gerekçelerle zorunlu olmadığı sürece) çözme kolaycılığını tercih eder miyiz?
Mevcut gelişmeler bir süre sonra tedavi edici hizmetlerin çok büyük oranda sosyal medya üzerinden ve evde yapılabileceğine işaret ediyor. Seyir böyle olursa hastanelere giderek ulaşılan hizmetler (poliklinik başta olmak üzere) daha sınırlı bir kapsamda olacak ve hastanelere olan talep azalacak.”
Yüz yüze verilen sağlık hizmeti ile aynı oranda yararlı olacağından emin olduğumuz her sağlık hizmetini görüntülü vermek düşünülebilir, ana ilkeyi bu kabul ederek bir ilkeler manzumesi (gizlilik vd) çıkartılabilir ve her bir alan için detaylandırılabilir. Yeter ki o kişi/hasta için görüntülü görüşme yolu ile vereceğimiz sağlık hizmetinin yüz yüze vereceğimiz sağlık hizmeti ile aynı oranda yararlı olacağından emin olalım!
Nasıl emin olacağız?
Emin olmak için tıbbi ya da teknik ölçütler düşünülebilir ama yeterli olur mu?
Günümüzde, hadi açık söyleyelim her şeyin piyasaya düştüğü, kar için yapıldığı bir ortamda, uzaktan ya da yakından, görüntülü ya da yüz yüze sağlık hizmetinin sadece ve sadece kişinin, toplumun yüksek sağlık yararı için verildiğinden toplum ve biz/hekimler ne kadar eminiz?
Sepete ekle ya da sepete koy görüntüsü bizi anlaşılır biçimde -ne güzel ki- çok rahatsız etti ve tepkilerle durduruldu. Ama bu durum hekimler olarak epeydir sepetin içinde olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Hal böyle olunca, tek başımıza, sepetin içinden de ancak usturuplu, “usulüne uygun” yapılmayan pazarlamalara itiraz edilebiliyor.
Sepette 175 bin hekimiz
Sağlık Bakanı’nın 18 Kasım’da TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu sunumuna göre 2002 yılında 91.949 olan hekim sayısı 1.7 kat artarak 2019’da 160.810’a çıkmış. Aynı sunuda hekim sayısının bugün 174.548 olduğunu öğreniyoruz. YÖK’ün 2019-2020 döneminde 5’i yurt dışında olan 122 tıp fakültesi için 15.500 öğrenci kadrosu ilan ettiğini de biliyoruz. Bu rakamlardan yola çıkarak hekimlerin yarısının AKP döneminde üretildiğini rahatça söyleyebiliriz. Kişi başına yıllık hekime başvurunun 2002’de 3.1’den 2019’da 9.8’e ulaştığını da ekleyelim ki nasıl bir pazardır hissedilsin.
Ne demek istiyoruz?
Bu bir süreç. Daha doğru bir ifadeyle mücadele. Sağlık hizmetinin değişim değeri üzerinden meta olarak “anlam kazandığı” bir düzende etik sorgulama halen hayatta olduğumuzun ve ümidin kesilmemesi gerektiğinin bir işareti. Ama yeterli olmuyor, olamıyor. Çünkü bütünlüklü (ideolojik) bakış, kamucu-halkçı bir düzen, birlikte toplum yararına tutum alış olmayınca hekimlik kalmıyor, hekimliğin olmadığı yerde tek tek “hekim”ler olarak kendimizi süpermarkette müşteriler için pazarlanıyor olarak bulabiliyoruz.
Şu amansız salgın günlerinde bir bütün olarak sağlıkçıların, özel olarak da hekimlerin toplumla mesafesinin azaldığını umuyoruz. Bu avantajla yakınmak ve çaresizlik duygusunu pekiştiren söylemlerden hızla uzaklaşmalıyız. Emeğimizle çalıştığımız ve bizi de ayrımsız ucuzlatan bu kokuşmuş zeminde her dik duruşun, müdahalenin moralini hissederek hakkını teslim etmeli ve ortak bir yatağa akıtmalıyız. Pek fark etmesek de 2023 sarsıntısının eşiğinde, içindeyiz: Cumhuriyet’in 100. yılında böyle bir hekimlik, böyle bir sağlık ortamı vd. hak etmediğimizi ve ne istediğimizi hep birlikte ve daha yüksek sesle dillendirmeye başlamalıyız.
(NÖ)