“Verilen işe ilgisi, bağlılığı, yaratıcılık gücü, tertip düzeni, kendine bakımı, kullandığı eşyaları koruma ve bakımı, erkek ve kız arkadaşlarına davranışı, yeniliği ve ilericiliği benimsemesi, cesareti ve engelleri aşma iradesi gibi konular da gözlemleniyor ve gerekli rehberlikler yapılıyordu.”
Öğrenci değerlendirmesi için “gözlem defterlerinde” nelere dikkat edeceği böyle anlatılıyordu.
Gerekli malzemeler ve hizmetler pazarlık usulü ile çevreden daha ucuza alınıyordu.
Nasıl?
Köy Enstitüsü(nde yetişen öğretmenler; gittiği çevreyi değiştirebilecek beceri ve bilgi birikimine sahip, çağdaş, dayanışmacı, bilinçli, teknik, zirai ve sağlık bilgisine sahip ve çok yönlü yetiştirilmişlerdi.
"Kendi ihtiyacını kendin üret" sloganıyla işe başlayan Köy Enstitüleri iş ve eğitimi ustalıkla bütünleştiren özgün bir program uyguladı. Burada uygulanan bir işgücü eğitimi değildi; öğrencinin, öğrenirken, ihtiyacı olanların bir kısmını da ürettiği bir yaklaşımdı.
Öğrenciler aldıkları uygulamalı iş eğitimi ile gittikleri yörelerde köylüleri de eğiterek Türkiye genelinde verimin artmasına da katkıda bulunuyorlardı. Öğrenciler çalıştırılıyor eleştirileri de doğru değildi. Çünkü buradaki eğitimler, uygulamalı eğitimle sınırlıydı, profesyonel üretime hiçbir zaman izin verilmedi.
Katkılar
Sürekli etkinlik ve uygulamayı temel alan Köy Enstitülerinde kuramsal dersler de genellikle bünyesinde ve yakında bulunan ilkokullarda uygulamalı olarak veriliyordu. Öğretmenin görevi, çocuğu yaratıcı araçları kullanmaya yönlendirmekti.
Amacı ve varış noktası önceden belirlenen bu yaklaşımla çocuğun yaratıcılığı, zihinsel ve bedensel becerileri gelişiyordu. Bu gelişme, onun atacağı yeni adımların önünü de açıyordu.
İş içinde eğitim konusunda kuşkusuz o dönem Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’dan getirilen eğitimciler; John Dewey ve G. Kerschensteiner ile birlikte yapılan yurtdışı gezi ve incelemelerin katkıları oldu.
Ancak Köy Enstitülerinin eğitim programını Türkiye’nin o günkü koşulları belirledi. Çünkü onların hedefi, iş ve üretim, İsmail Hakkı Tonguç’un hedefi bilimsel bilginin uygulanması ve yeni bilgilerin geliştirilmesidir.
Akçadağ Köy Enstitüsü, tarım dersi. Öğrenciler müdürleri Şerif Tekben'le
Sıkıntılar
Köy Enstitüleri, daha kuruluşta sıkıntılarla karşılaştı. Birçok çıkar grubunu rahatsız etti. Bu bağlamda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinden toprak ağaları, gericiler, cumhuriyet düşmanları ve farklı çıkar grupları karşı çıktılar.
Daha Köy Enstitüsü yasasının görüşülmesi sırasında, yoğun tepkilerle karşılaşıldı. Yasa, oturumda bulunan 426 milletvekilinden 148’inin meclisi terk etmesiyle, 278 milletvekilinin oyu ile kabul edildi.
Muhalefetin başını Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Yahya Kemal Beyatlı ve Kazım Karabekir gibi daha sonra Demokrat Parti’yi kuranlar çekiyordu.
Karşı çıkanlar Köy Enstitülerinde "komünistlerin, dinsizlerin" yetiştiği ve "fuhuş yuvaları" olduğu söylentilerini yayıyorlardı. Sağ basında ve halk arasında saldırı kampanyaları başlatıldı. Karma eğitime bugün de karşı çıkan zihniyet, o günün koşullarında bu enstitüler üzerinden ağır iftira kampanyaları yürüttü.
Yüzde 80 köydeydi
Ağırlıklı olarak eleştiriler; komünist öğretmen yetiştireceği, karma eğitimle kızlarımızın namusunun lekeleneceği, din düşmanlarının yuvası olacağı gibi ipe sapa gelmez, gerçekle ilgisi olmayan dayanaksız karalamalar yayılıyordu.
Oysa Köy Enstitüleri, ne sosyalizmi, komünizmi hedefleyen eğitim kurumları ne de dine yönelik bir oluşumdu. Türkiye’nin özgün koşullarında ve ihtiyacından doğmuştu.
Amacı köylünün okuma yazmasını sağlamaktı. Köyü cehaletin karanlığından kurtarmak, demokratik bir toplumu inşa etmekti. Nüfusun yüzde 80’inin yaşadığı köyün kendi iç dinamikleriyle canlandırılmasını hedefleyen özgün eğitim kurumlarıydı.
Hasan Ali ve Tonguç
Hasan Ali Yücel’in 3 Haziran 1942'de TBMM'de yaptığı konuşmada, “50 bin kişilik öğretim ekibi azami 10 sene içerisinde meydana gelecektir” açıklaması ve Tonguç’un “beş yıl içinde 22 bini bulacak Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin elinde, irili ufaklı 150 bine yakın hayvan, 1,5 milyon dönüme yakın toprak, 2 milyon parçaya yakın iş araçları bulunacak” açıklaması da o dönemin egemen güçlerini rahatsız etti.
Sovyetler Birliği’ndeki Politeknik okulları kastederek projenin “dış kaynaklı” olduğunu söyleyenlerden biri olan Kazım Karabekir’in projenin nereden alındığını sorması üzerine Hasan Âli Yücel Meclis'te şu açıklamayı yaptı:
“Arkadaşlar bu kanunla bizim yaptığımız şey bir kopya değildir. Bunları kendi ülkemizin var olan gerçeğine ve toplumsal olgusuna uyarak yapmış bulunuyoruz. Bu bizimdir kimseden almadık. Başkaları bizden alsınlar.”
Komünistlik ve namus
Köy Enstitülerinde yaratılan demokratik hava, bir anlamda öğrencilerin mevcut düzenle çelişkilerini de açığa çıkarmıştı. Bu çelişkinin ve mücadelenin yayılacağı korkusuyla, toprak ağaları, yeni oluşan cılız burjuvazi ve Osmanlı’daki alışkınlıklarını sürdüren bürokrasi, Köy Enstitülerinin yarattığı ışığa saldırılarını ve karalamalarını artırdılar.
Bunun için de her zaman olduğu gibi fakir halkı kullandılar. Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğu, karma eğitimle kızların namusunun lekelendiği iftiraları, karalamaları ve saldırıları giderek arttı.
Siyası kadro yıllar önce kapitalist sisteme entegre olacağını, İzmir İktisat Kongresi ile hedefini belirlemişti. Bu nedenle Köy Enstitülerinin hedefi, sosyalizm ve komünizm olamazdı.
*Akçadağ Köy Enstitüsü, sabah tarlalara gidiş.
Emin Sazak
Büyük toprakları olan, Eskişehir mebusu Emin Sazak “bunlara verdiğimiz salahiyet başvekilde yok” diyerek en çok muhalefet edenlerdendi.
Bakan Hasan Ali Yücel verdiği yanıtta; “Emin Sazak arkadaşımın oturduğu yerden içini çekmeye hakkı vardır. Çünkü ilköğretim davası milletlerin rüştünü ispat etme davasıdır. İlköğretim davası feodal sistemle kendisini idare etmek isteyenlerin samimi olarak istemeyeceği bir davadır” diyordu.
Bu süreçte gündemde olan toprak reformu girişimine karşı çıkan toprak ağaları, köye öğretmen gitmesinin bu süreci hızlandıracağı nedeniyle muhalefetlerinin dozunu artırdılar.
CHP'de tasfiye
Bu baskı ve muhalefetin yükselmesi üzerine CHP 1946 seçimlerinde Hasan Ali Yücel ve ilerici kadroları büyük ölçüde tasfiye etti. Partiye sağın hâkim olmasına İnönü sessiz kaldı.
Önceleri bu okullardan yetişenlerin toprak reformunu da kolaylaştıracağı düşüncesinde olan İnönü’nün desteğini çekmesi ve ilerici kadroları yalnız bırakması muhaliflerin ekmeğine yağ sürdü. 1946 seçimlerinden sonra da Köy Enstitülerinde bilinçli bir yozlaştırma süreci başlatıldı.
Sayılar
Köy Enstitüleri açılışından kapanışına kadarki sürede, 15 bin dönüm araziyi tarıma elverişli hale getirdi, buralara su kanalları açıldı. Yaklaşık 750 bin fidan,1.200 dönüm bağ dikildi.
Öğrenci ve öğretmen katkılarıyla 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapıldı.
Tek partilerin hâkim olduğu rejimlerde bu denli özgür, demokratik kurumlar zor yaratılır. Köy Enstitüleri gibi demokrasinin beşiği olan bu kurumlar bu dönemde yaratıldı.
CHP içindeki muhaliflerin birlikte hareket ettiği muhalefetçe, Köy Enstitüleri’ne karşı yürütülen iftira ve karalama kampanyası CHP’nin de oy kaygısıyla geri adım atmasına neden oldu.
Amaçtan uzaklaşıldı
Eğitim programlarında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. Uygulamalı eğitim, yani “iş içinde eğitim” ilkesinden uzaklaşıldı. Teorik eğitim sistemine geçildi.
Elbette sorun bunlardan daha derindeydi. Bugün de olduğu gibi çağdaş, laik bilimsel eğitimden korkuluyordu. Köylünün aydınlanması o dönem daha etkin olan ağalık düzeninin hakimiyetini sarsacağı kaygıları ile Köy Enstitüleri yönetenlerin işine gelmiyordu.
Zaten köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla yoğun sorunlar yaşıyorlardı. Bu kesimin baskısından CHP de etkileniyordu.
TIKLAYIN- 68. Yılında Köy Enstitülerini Rahat Bırakalım Artık!/ Asım Karaömerlioğlu
Kinyas Kartal
Bu yoğun baskılar sonucu, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç görevden ayrıldılar. Bakanlığa Reşat Şemsettin Sirer getirildi. Sirer 1947'de tüm Köy Enstitülerinin müfredat programını değiştirerek sıradan okullar haline getirdi.
O dönemde CHP milletvekili ve Van’da birçok köyü bulunan Kinyas Kartal’ın Köy Enstitülerinin kapatılışına ilişkin söylemi birçok şeyi aydınlatıyor:
Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Sovyetler Birliği'nde okudum. Komünizmi bilirim. Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Köy Enstitüleri bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik.
Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık.
Kapandı
1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti, 27 Ocak 1954 tarihinde 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitülerini tümüyle kapattı. 40 bin köy vardı ve en azından 40 bin öğretmene ihtiyaç vardı.
Eğer bu sayıya ulaşacak kadar Köy Enstitüleri yaşatılsaydı bugünkü sorunlar yaşanmayacak, en azından bugünkü boyutta yaşanmayacaktı.
Fakir Baykurt, 1999’da şöyle diyordu:
Köy Enstitüleri olmasa birçok arkadaşım gibi ben de okuyamaz, öğretmen olamazdım. Bunun yerine çok adanmış bir tarikatçı olurdum. Enstitüler ağır karalama kampanyalarının altıda ezildiği halde, oralarda yetişip fire olan köy çocuğu sayısı azdır. Sert yellerin önünde bükülmeden görev başında kalmayı, Türkiye’nin esenliği için çalışmayı sürdüren bu insanların değerini, yerli yabancı birçok kimse kavramıştır. Bunu bizim yöneticilere kavratmak hala zordur nedense.
Kapanmasaydı
Köy Enstitüleri kapatıldıkları 1954 tarihine kadar 1400’ü kadın, 18 bin 600'ü erkek toplamda 20 bin öğretmen, yaklaşık 1600 sağlık memuru yetiştirdi. Daha önce kapatılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nden ise 213 öğrenci mezun oldu.
Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla, dünyada örneği olmayan ve zor yaratılan özgün bir “öğretmen yetiştirme” kurumu da ne yazık ki yok edildi.
1954’te eğitim programları değiştirilerek yeniden düzenlenen Köy Enstitüleri "İlköğretmen Okulu” adını aldı. Köy Enstitülerindeki kız öğrenciler ayrı bir okulda bir araya getirildiler. Resmi olarak karma eğitim sonlandırıldı. Sağlık bölümleri Sağlık Bakanlığı'na devredildi.
Köy Enstitüleri, çevresine ışık saçan, çalışkan, laik, demokrat, devrimci, yaratıcı, sorumluluk alan, gittiği yeri aydınlatan, toplumsal kalkınmanın önderlerini yetiştiriyordu. Eğitim sistemi ezberci, yarışmacı, sınava endeksli bir model içine hapsedilemeyecekti. Kişiliksiz, evet efendimci, gerici bir nesil yerine, aydın, laik, özgür, yaratıcı bir genç nüfusa sahip Türkiye olacaktı. (TD/APK/NÖ)
* Manşet görseli "Akçadağ Köy Enstitüsü kız öğrencileri öğretmenleri Binnaz Tekben ile". Diğer görseller de "Binnaz Tekben arşivi". Çağla Ormanlar Ok'a teşekkürler.
1/ Osmanlı'dan Cumhuriyet'e okullar, okullaşma
2/ Köy Enstitülerinin yolunu açan okullar
3/ Köy Enstitülerinin misyonu neydi?
4/ Enstitü'de hayat, müfredat, yönetim
SON