Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Nisan 2016 günlü konuşmasında en büyük rakibinin bürokratik oligarşi olduğunu açıklamış.
Konuşmasında özetle, Türkiye, tarihinde olmamış özelleştirmelerin gerçekleştirildiğini söyledikten sonra "Devlet yöneticileri olarak bizler, iş dünyasının önündeki bürokratik zorlukları ve engelleri kaldırmakla görevliyiz. Benim bürokraside her zaman en büyük rakibim bürokratik oligarşidir. Siyasiler bürokratik oligarşiyi mağlup ettikleri oranda başarılı olurlar. Buna inanıyorum" demiş.
Ne tesadüftür ki Ali Ağaoğlu da düşmanını “bürokratik oligarşi” olarak ilan etmiş; atacağı adımlara engel olunduğunu söylemiş.
Yani siyaset ve iş dünyası neler neler yapmak, ne hayallerine dokunmak istiyorlar, amma velakin şu bürokratik oligarşi olmasa!
Hatırlayalım, “bürokratik oligarşi” ve “kuvvetler ayrılığının” yatırım iklimine engel olduğu yine Cumhurbaşkanı tarafından dillendirilmişti. Meşhur Konya konuşmasında şehir hastanelerinin yapılmasında en büyük engel bu iki yapı olarak gösterilmişti. Yani davaları açan Türk Tabipleri Birliği ve kararları veren Danıştay “engel” ilan edildi. Bir işin kötü olduğunu iddia eden varsa, bu iddiası da kısmen ya da tamamen yargı tarafından da kabul ediliyorsa kim neye engel sayılıyor diye sorulamadı.
Yakın zamanda bu kez kentsel dönüşüm konusunda “bürokratik oligarşinin” fenalıkları dile getirildi. Davalar açarak süreci uzatmakla suçlandılar.
İşaret edilen belliydi, Şehir Plancıları Odası da bir açıklama yaptı, açtıkları davaların yüzde doksanında haklı bulunduklarını söylediler.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yaşadığı sorunlar arasında yatırım iklimine engel olmak iddiası da dillendirildi.
Mega projeler ya da çılgın projeler denilen yatırımlara şirketlerin eli rahatlasın, sırtları sağlam olsun diye Hazine garantileri veriliyor ya da borç üstlenimleri yapılıyor. Söylenen o ki alınan riskin tutarı milyarlarca doları buldu. Projelere verilen garanti miktarını yüzde 100’den yüzde 80’e indirmeye kalkan Başbakan Davutoğlu, “Adıyaman il başkanı krizi” adı verilen bir sermaye darbesine kurban gitmiş görünüyor.
Yine de yaşanan sorunların Türkiye’ye özgü olmadığını bilmek rahatlatıcı olabilir. Danimarka’nın Aalborg kentinde kentsel dönüşüm benzeri bir projesi hayata geçirmeye çalışan siyasetçiler, eleştirenleri “hain” olmakla suçlamıştı. Prof. Dr. Bent Flyvberg Rasyonalite ve Güç başlıklı makalesinde Aalborg sürecini modern devlet ve demokrasi açısından ele alıyor, “Yöneticilere verilen ayrıcalık akılcı olanla olmayanı ayırt etmek ve akılcı olanı seçmektir. Oysa güç arttıkça akla danışma azalır ve gücü elinde bulunduranlar gerçeği tanımlamaya başlarlar. Bu da siyaseten sonlarını hazırlar” diyor. http://flyvbjerg.plan.aau.dk/Rat&Pow03.pdf
Gelelim baştaki soruya? Planlama, bütçeleme, maliyet analizi, ön fizibilite raporu, ihale usulü, makro planlama, mikro maliyet/zarar analizi, çevresel ve sosyal etki analizleri, hizmet sunumunun işleyişi planlanmadan atılan adımlar yanlışsa, birileri de çıkıp yanlışa yanlış, kötüye kötü diyorsa kabahat kimdedir?