Hannah Arendt geçen yüzyılın en etkili siyaset felsefecilerinden biri. Nazi zulmünden kaçarak Amerika’ya sığınmıştı. Sadece “Kötülüğün Sıradanlığı”* kitabını okudum; ama hayatı boyunca totaliter rejimlerin nasıl inşa edildiğine kafa yormuş olduğunu söylesem sanırım yanlış olmaz.
Arendt, Nazi Almanya’sında milyonlarca Yahudi, Çingene ve bireysel engelli insanın toplama kamplarına naklinden ve orada öldürülmesinden sorumlu insanlardan biri olan Otto Adolf Eichmann’ın duruşmasına gözlemci olarak katılmıştı. “Kötülüğün Sıradanlığı” adlı kitabı duruşma boyunca tuttuğu notlara dayanır.
Kötülüğün Sıradanlığı kitabında soykırım esnasında insanların Nazi Rejimi ile sessiz ya da rızaya dayalı işbirliğini, görmeme, görmezlikten gelme ya da sadece işini yapma halinin nasıl olup da kitlesel boyutlar kazanabildiğini mesele yapar Arendt.
İnsanların sergilediği kötülüğün, vahşetin şeytani bir şey olmadığını gayet sıradan, gündelik eylemler, yapmakta olduğumuz işler içinde gerçekleşen bir şey olduğunu anlatır. Her şey gözümüzün önünde olmaktadır; çoğu kez biz de dâhilizdir olan bitene. Ne yaptığımız üzerine düşünme, muhakeme etme yetimizi askıya aldığımızda vücut bulan bir şeydir kötülük. Yaptığımız şeylerin hangi sonuçlara yol açtığı değil de işimizi ne kadar iyi yaptığımız üzerine kafa yorma halidir.
7 Ocak tarihinde çıkarılan KHK ile Ege Üniversitesi Felsefe Bölümündeki öğretim üyeliği görevinden çıkarılan Yrd. Doç. Dr. Serdar Tekin, Duvar Gazetesinde bir yazı yazdı bugün. Çok nezaketli bir dille yazılmış, incelikli ve harikulade bir yazı lütfen okuyun.
Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü 10 Mayıs 2017 tarihinde Arendt üzerine bir sempozyum düzenlemiş. Konuşmacılardan biri de Serdar Tekin’di. Ancak Tekin bir konuşma yapmak üzere çağrılı olduğu sempozyum programından çıkarılmış.
Çıkarma gerekçesi ise KHK ile işten çıkarılmış olması. Serdar Tekin Barış Bildirisine imza attığı için kamu görevinden çıkarılan akademisyenlerden biriydi.
Çok fazla şey söylemeye gerek yok. Sadece bu olay bile ülkemiz akademisinin geldiği noktayı özetliyor.
Ama çok başka şeyler de söylüyor.
Hem Arendt üzerine bir sempozyum düzenle ve hem de haksız, hukuksuz bir şekilde mesleğinden uzaklaştırılmış, siyasal rejimin insafsız saldırısına maruz kalmış bir felsefe hocasının konuşmasını sempozyum programından çıkar. Ve bunu Arendt üzerine sempozyum düzenleyen bir felsefe bölümü yapıyor.
Bu olaydan sonra insan utanır sempozyum duyuruları yapmaya, Arendt üzerine konuşmaya…
Sempozyuma gitmeye, katılımcılardan Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı hakkında ne söylediklerini dinlemeye bilmem bir gerek kaldı mı? Kötülüğün Sıradanlığı dediğimiz şey tam da böyle bir şey değil mi?
Ioanna Kuçuradi, Oruç Aruoba, Bilge Karasu gibi felsefecilerin hâlâ gölgesi dolaşıyor, sesleri çınlıyor Hacettepe Felsefe bölümünün koridorlarında. Yazık… (BŞ/HK)
* Kötülüğün Sıradanlığı, Yazar: Hannah Arendt, Çevirmen: Özge Çelik, Yayınevi: Metis Yayıncılık - 2014