Her şey 2008 Ağustos ayında başladı. Pekin'de düzenlenen 2008 Yazı Olimpiyatlarını izlerken sanki bir ses bana "Çık ve koş" dedi. Çıktım, koşmaya başladım.
Erkek arkadaşımla her sabah 5.45'te uyanıp, 6.00'da sokaklara atıyorduk kendimizi. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin parkurlarına gidiyorduk. Bu parkurlara yıllardır gelen insanlar vardı.
Düzenli koşan kadın tek tüktü, toplamda ya dört olduk ya da beş... Erkek sayısı ise "kendilerine ortak forma yaptıracak kadar" fazlaydı. "Bakırköy Bahçe Spor"du onlar, 20 - 25 kişiydiler.
Bazı günler gündüz değil, akşamları koşuyorduk. Birkaç kez hastane parkurlarında sarhoş erkeklere rastladık. O kafayla demediklerini bırakmadılar bize. Zeytinburnu - Eminönü hattında da koşuyorduk zaman zaman, oranın sarhoşlarına günün her saatinde rastlamak mümkündü. Sapık bakışlar ve yediğimiz laflar da cabası.
Bir diğer koşu parkuru Sarıyer - Beşiktaş sahil boyunda ise balıkçı erkeklerin işgali vardı. Koşu yolunun muhtelif yerlerini gasp etmiş, yayıldıkça yayılmışlardı. Ya, tek başıma koşsaydım?
Bu şehir mi koşar, bu şehrin erkekleri mi?
"Yalnızca koşmayalım, yarışmalara da katılalım" dedik. Önümüzdeki ilk yarış 2008 Avrasya Maratonu'ydu. Şehirde afişler asılmıştı, üzerinde "Bu şehir koşar" sloganı vardı, bir de üzerinde yalnızca erkek atletlerin olduğu bir fotoğraf.
Yarıştan önce, atletlerin göğüs numarası alması için düzenlenen Maraton Fuarı'nda bazı görevlileri buldum ve afişle ilgili rahatsızlığımı belirttim. "Yaptığınız şey ayrımcılık, bu fotoğrafta kadınlar da olmalıydı" dedim. Ben söyleyene kadar dikkatlerini çekmediğini ama haklı olduğumu söylediler.
Bu yarışta koşabileceğimiz üç farklı mesafe vardı: 42 kilometre 195 metrelik maraton, 15 kilometrelik koşu ve sekiz kilometrelik halk koşusu. Maratona hazır değildik, 15 kilometreyi seçtik ve koştuk.
127'si Türk toplam 253 kadın katıldı yarışa. İki aydır koşan biri için iyi derece yapmıştım: 1 saat 31 dakika. Katılımcı listesine baktım.
Kadın sayısı erkeklerin neredeyse dörtte biri kadardı. Maratondaki durum daha da beterdi. Türkiye'de koşan kadın çok azdı, maraton koşan kadın sayısı ise ülke çapında 100'ü bulmuyordu.
Hedef: 8 Mart'ta maraton koşmak
Madem öyle, ben maraton koşmalıydım. Kendime maraton koşma hedefi koydum. Pek çok insan bunu yapabileceğime inanmasa da... İlk maratonumu 8 Mart 2009'da Dünya Kadınlar Günü'nde koşacaktım. Türkiye'de yılda iki resmi maraton koşuluyordu. İstanbul'daki Avrasya ve Antalya'daki Runtalya. Antalya'daki maraton 8 Mart'a rastlamıştı.
Maraton koşmak, özellikle de ilk kez koşmak kolay iş değildi. Kendime bir maraton hocası buldum. Akşam da koşabilmek için spor salonuna yazıldım. İdmanlar sürüyordu ama ben kötüye gidiyordum. Doktora gittim, kansızlık sorunu yaşıyordum. Runtalya'yı koşamadım, hatta iki ay hiç koşamadım.
İki aylık tedaviden sonra yeniden idmanlara başladım. Kafaya takmıştım, maratonu koşacaktım ve 2009'un Ekim ayındaki Avrasya Maratonu'nu hedefledim.
Şortla, taytla koşan tacizi hak eder!
Çevremdeki insanlar neden koştuğumu pek anlayamıyordu. Neden yoruyordum ki kendimi? Ne gerek vardı? Zaten zayıftım neden koşuyordum? Koşanların kalbi büyürdü, aman aman! Zaten kansızdım ve kansızlığımın nedeni koşmaktı. 39 yaşından sonra sporcu mu olacaktım? Ama en hoşuma giden babamın sorusuydu: Kızım seni kim zorluyor? Kendimi "öteki" gibi hissediyordum artık. "Normal" biri değildim.
Bahar geliyordu, bir hevesle kendime şortlar, atletler aldım. Ancak kıyafetlerimi tek başıma koşarken giyemedim. Hangi ülkede yaşadığımı unuttuğumu anladım. Benim yaşadığım ülkede, kadınlar her istediğini giyemez, şortla, taytla, atletle koşamaz, bunları yaparsa "tacizi hak ederdi". Bir iki denememde üzerimdeki korkunç bakışları hissedip, iğrenç lafları yiyince erken pes ettim ve "uzun şort, yarım kollu atletler"le koşmayı sürdürdüm.
"Kız gibi koşma abi, hehe"
Zamanla Bakırköy'deki parkurda koşan erkeklerle tanışmaya başladım. Bazen birlikte koşuyorduk. Bir gün, bir tanesi şöyle bir cümle kurdu: "XXXX abiye kız gibi koşuyorsun diyorum, çok kızıyor." Erkekler birbirlerini kadın yerine koyarak dalga geçiyorlar ve buna çok gülüyorlardı. Kadınlar yavaş koşardı, onlar hızlı!
2009 Avrasya Maratonu öncesinde İstanbul yine afişlerle donatıldı. Afişte bu kez illüstrasyon kullanılmıştı. Köprü ve köprü üzerinde koşan iki kişi vardı, yan yana koşan bir kadın ve bir erkek! "Kendi kendime eylemim" sonuç vermişti demek. Belki benden başka rahatsız olanlar da vardı. Ne olursa olsun sonuç sevindiriciydi.
Yarış günü geldi çattı. 2008'e göre daha fazla kadın olsa da yine sayımız çok azdı. Bütün gücümü harcadım ve ilk maratonumu 4 saat 11 dakika 34 saniyede bitirdim. Yerli yabancı 132 kadın arasında 50 oldum, 799 erkeğin 365'ini de geçtim. Birkaç tırnağım düştü, ayaklarım su topladı, bacak aralarım kanadı, laktik asit birikmesinden oturup kalkamaz hale geldim ama değdi. Koşuda, deneyimli bir maratoncu kadın (Bakiye Duran) bana koçluk yaptı. Onun desteğiyle başardım.
Yeni bir hedef koydum kendime: 2010 Mart başında koşulacak Runtalya Maratonu'nda 4 saatin altına inebilmek. Daha çok çalıştım ve Runtalya'da daha iyi bir koşu çıkardım. 3 saat 55 dakika 26 saniyede finişi geçtim.
Yaş kategorilerine göre ödüller vardı. 30 yaşın üzerindeki sporcular "master" olarak tanımlanıyordu. Antalya'da master kategorileri kadınlar için 40-44, 45-59, 50-54, 55-59, 60 ve üzeriydi. 40-44 yaş grubunda birinci olmuştum.
Plaketimi almış gitmeye hazırlanırken bir anons daha yapıldı. Yalnızca sekiz Türk kadın maratoncunun katıldığı yarışta üçüncü olmuştum. İstanbul'a dönmek için havalimanına geldiğimizde Bakırköy parkurunda grup olarak koşan erkeklere rastladım. Selamlaştık, beni tebrik ettiler, çok sevindiler. Hiçbiri maraton koşmamıştı, 21 km'lik yarı maraton bölümüne katılmışlardı.
Artık yalnızım, peki tacizciler ne olacak?
2010 benim için özel bir yıl oldu. Erkek arkadaşım işi gereği yurtdışında daha fazla kalmaya başladı. Artık yalnızdım. Sabahları karanlıkta ve hafta sonları uzun koşulara yalnız gitmeye başladım.
Maraton koşmak bana tuhaf bir cesaret ve kendine güven getirmişti. Ne sokak köpeklerinden korkuyordum, ne de karanlıktan... Magandalara rastlarsam "koşar kaçarım" diye düşünüyordum. Sağanak yağmurlarda, soğuk havalarda özellikle çıkıp koşuyordum. Şortlarımı ve kısa kollu atletlerimi de giyiyordum artık. Ne bakışlar, ne laf atışlar umurumdaydı.
Bir gün Bakırköy'deki parkurda esneme hareketleri yaparken bir kadın yanıma geldi ve "Geçmiş olsun, başınıza gelenlere çok üzüldük" dedi. Önce ne olduğunu anlayamadım, sonra anlattılar. Benim gibi yalnız koşan bir kadına tacizde bulunulmuştu. Bazı insanlar o kadınla beni karıştırmıştı (topu topu iki kişi koştuğumuz için).
Yobazın biri kadına küfürler, hakaretler yağdırmış, olay çıkmıştı. Parkurda koşan erkeklerle konuştum, "duruma el koymuşlardı". Adam biraz yaşlıca olduğundan dövmemişlerdi ama "uyarmışlardı". Kadını da "korumaları altına" almışlardı. Kadın artık onlarla koşuyordu.
Adana Masterlerinin ilk kadın üyesi oldum
Koşu dünyasına girmiştim ve her gün yeni şeyler öğreniyordum. Mesela, koşucular master kulüplerine üye oluyorlardı. İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Trabzon gibi illerde kulüpler vardı.
2010 Nisan ayında internette tesadüfen Adana'daki master atletlerin kurduğu Adana Masterler Atletizm Kulübü'nün web sitesine rastladım. Bir Adanalı olarak oraya üye olmam gerektiğini düşündüm ve ilk kadın üye ben oldum.
2010 Ekim ayında yapılan Avrasya 2010'u Adana Masterleri adına koştum. 4 saat 4 dakika 28 saniyede bitirip 40-44 yaş grubunda Türk kadınlarda birinci, tüm kadınlarda (300 kişi) 50. oldum. Son 3 yılda yerli ve yabancı en fazla kadının katıldığı maraton oldu. Türk kadın atlet sayısı 40'a çıkmıştı.
"Haydi kızlar, sallanmayın!"
Bu yarıştan sonra "daha hızlı bir maratoncu" olabilmek için master kulüplerinin ya da "Yarış Takvimi, Team Kronos" gibi özel grupların organize ettiği 10 km mesafeli koşulara katılmaya başladım. Bu yarışlarda da iyi dereceler aldım. Her yarıştan sonra Adana Masterlerine koşu sonuçlarımı yolluyordum, onlar da kulübün web sitesine koyuyorlardı. Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (Ka.Der) mail grubuna hem yarış öncesinde hem de sonrasında mutlaka haber veriyordum. Kadınlar mesajları ve telefonlarıyla bana büyük destek ve moral veriyorlardı.
Avrasya 2010'dan bir hafta sonra Zeytinburnu Belediyesi'nin düzenlediği 10 km'lik Cumhuriyet Koşusu'na katılmıştım. Koşu sırasında yanımdaki bir adam geride kalan (erkek) arkadaşlarına "Haydi kızlar, çabuk olun, sallanmayın" diye bağırıp dalga geçiyordu.
Yanına yaklaştım, "Arkadaşlarınızı kadın yerine koyarak mı aşağılıyorsunuz" diye sordum. "Estağfurullah olur mu öyle şey, ben size bir şey demedim" türünden saçmasapan bir yanıt verdi. "Madem öyle sizi geçeceğim" dedim ve geçtim.
Adana'da "gözüne gözüne ayrımcılık"
Adana Masterleri, 2011 Ocak ayında Adana'da bir maraton düzenlemek istiyordu. Çabaları sonuç verdi ve 9 Ocak 2011'da maraton değil ama 21 km'lik bir yarı maraton koşulmasına karar verildi.
Adana Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Adana Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile gerçekleştirilecek yarı maratonun anonsunu www.adanamasterleri.org sitesinde gördüm. Adana Masterleri işin sahibi değildi ama fikir onlara aitti ve organizasyon için yapılan toplantılarda bulunmuşlardı.
Web sitesindeki yarış anonsunda dereceye giren ilk 10 erkek ve 5 "bayan"a (böyle bir cinsiyet olduğunu düşünüyorlar), ayrıca erkeklerde 40'tan 65 üstüne kadar 6 yaş grubunda masterlere ödül verilecekti. Kadın masterlere ödül konulmamıştı.
Açıkça ayrımcılık yapılıyordu. Ayrımcılığın anons edildiği yer ise benim üye olduğum kulübün web sitesiydi. Ayrımcılığın nedeni "yarışa az sayıda kadının katılma ihtimaliydi". Kadınlar zaten katılmıyordu, neden ödül versinlerdi? Kadınlara ödül verene kadar, onlara verilecek ödülü erkeklere pay ederlerdi.
Yine "kendi kendime" eylem
Kulüpteki bazı kişilerle konuştum, Adana Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nün inisiyatifi ile böyle bir uygulama olduğunu, kendilerinin müdahale şansı olmadığını söylediler. Kulübe bir dilekçe yolladım ve üyelikten istifa ettim. İstifa gerekçesi olarak "yarı maratonda kadınlara dönük ayrımcılık yapılmasına izin vermelerini" gösterdim.
Facebook'taki sayfamda "ayrımcılık yapıldığı için 9 Ocak'taki koşuya katılmayacağımı ve bu zihniyeti protesto ettiğimi" yazdım. Facebook listemdeki kadın - erkek koşucu arkadaşlarım da protesto mesajları yolladılar.
İstanbul Masterlerinin Başkanı Rıdvan Doğan, Adana Gençlik Spor İl Müdürlüğüne bir yazı yazarak "kadınlara neden ödül verilmediğini" sordu. Adana Masterlerinden olan, fakat olaydan haberi olmayan bir arkadaşım da İl Müdürlüğünü aradı ve kadınlara da ödül verilmesi için çaba gösterdi.
Bazı arkadaşlarım "yarışa katılarak organizatörleri utandırmam gerektiğini" söyledi. Yani önce erkeklere kendimizi ispat etmemiz gerekiyordu, böylece farkımıza varacak, ne kadar iyi koştuğumuzu görecek ve bir dahaki sefere bizi takdir edecek, ödüllendireceklerdi.
Kadınların ağzına bir parmak bal!
"Kendi kendime eylemim" yarım yamalak da olsa sonuç verdi. Master kadınlarda 40-54 yaş arasında üç kategoriye ödül kondu. Erkek atletlerin yarısı kadar hak elde etmiş olduk! Ortada hala "koş ve kendini erkeklere ispatla" durumu olduğundan yarışa katılmama kararımı geri almadım. Adana Masterleri istifamı kabul etti ve web sitesinden benimle ilgili geçmişte yayınladıklardı tüm haberleri de sildiler.
Bu olaylar olurken 27 Aralık Pazartesi günü Ankara'da 75. Atatürk Koşusu yapıldı. 33 kadın, 297 erkek atletin katıldığı yarışmada bir ayrımcılığa daha imza atıldı. Kadınlara erkeklerden daha az para ödülü verildi. Ayrımcılık bu kez Ankara'daydı.
Şimdilerde bende iki takıntı oluştu: Koşan kadın sayısını artırmak ve ayrımcı uygulamalar karşısında tüm koşucu arkadaşlarımı ve master kulüplerini harekete geçirmek. 42 kilometre koşmayı başardıysam bunu da başarırım diye düşünüyorum. İşte kadınlar için yeni bir mücadele alanı. Haklarımızı bu kez hem söke söke hem de koşa koşa alacağız. (MK/BB)