Fotoğraf: Fatma Çamur'un SEKSENÜÇ adlı hikayesinden
Korona salgını örneğinde sosyal eylem kavramını biraz açalım. Korona salgını özünde sosyal bir olgu değildir. Bir virüsün doğurduğu bir sonuçtur. Bu salgını sosyal olguya veya sosyal gerçeğe dönüştüren, insanların eylemleridir. İddiaya göre önce Çin, salgını dünyadan gizleyerek (gerekeni yapmamak), virüsün yayılmasına zemin hazırladı. Ardından diğer ülkeler virüsü ciddiye almadı ve önlemlere başvurulmadı (gerekeni yapmamak). Salgın önlenemeyince önlemler alındı (gerekeni yapmak). İşte bu “yapmak” ve “yapmamak”, Max Weber’in tanımında ikisi de sosyal eylemdir.
Yapmak ya da yapmamak
Korona salgını belirtilen sosyal eylem kavramı kapsamında sosyal bir gerçeğe dönüştü. İnsan, yapılması gerekeni yapmak ve yapmamak arasındaki seçeneklerini, aklıyla değerlendirip bunlardan birini seçti. Önce gerekeni yapmama seçeneğinde karar kıldı, sonra gerekeni yapma seçeneğinde. Bu seçeneklerden birinde karar kılarak, iç ve dış kısıtlamaları filtreleme mekanizmaları olarak kullandı ve bunu takiben belli bir (psikolojik, bilişsel) yürütme mekanizmasını devreye sokarak kararını verdi. Bu süreç içerisinde başlangıçta biyolojik bir olgu olan korona virüs salgını, dünya çapında bir sosyal gerçeğe dönüştü.
Salgın önlenemedi
Sosyal gerçekler insan eyleminin sonucudurlar. Eylemler daima sosyal yapılara gömülüdürler. Eylemler daima çoklu filtrelemenin sonucudurlar (dış kısıtlamalar, iç kısıtlamalar ve yürütme mekanizmaları). Seçim süreci maliyet-fayda hesaplamalarına dayanır. İnsan, hedeflerine, kaynaklarını koruyacak şekilde ulaşır. Fakat insanın beklentilerine dayanan eylemleri, her zaman beklentileriyle uyumlu sonuç vermez. Nitekim insan “kaynaklarımı koruyarak salgını önleyim” derken, sadece kaynaklarını berbat etmekle kalmadı, aynı zamanda salgını da önleyemedi.
Her ne kadar ülkeden ülkeye önlemlerin etkisi farklı olsa da, büyük tabloya bakıldığında, önlemlerin hiçbir yararı olmadığı görülüyor. Koronavirüs salgını dünyanın ekonomik, sosyal ve politik düzlemlerde sırtını mindere dayadı.
İrrasyonel davranışlar
Yurtdışında görülen irrasyonel davranışlara ülkemizde de rastlıyoruz. Korona partileri, sarmaş dolaş insanlar, 14 kişilik dolmuşa 37 kişinin binmesi, kendisine otobüse maskesiz binemeyeceğini söyleyen şoförü döven yolcu, şu anda aklıma gelen akıldışı sosyal eylemlere birkaç örnek. Sadece ekonomik kaynaklarımız kayba uğramadı, aynı zamanda insani özelliklerimizde de belirgin bir erozyona uğradık korona salgını sürecinde. Bunlara ek olarak eğitim ve öğretim de durdu. Bütün bunlar kaynakları koruyarak alınan önlemlerin, bu beklentinin tam aksini ortaya çıkarmasıdır. Thomas-teoreminin, yani kendini doğrulayan kehanetin çarpıcı bir örneğini sekiz milyar insan bizzat yaşayarak öğrendi.
Sabırlı olmak gerek
Çalışanlar tatili iple çeker. Bu yıl zorunlu tatil yapıyoruz. Koronavirüs boş zamanımıza ekleme yaptı. Zamanı zaten hep boşa geçenlere, mesela işsizlere, emeklilere, emekli olamamış yaşlılara koronavirüsün bir faydası olmadı. Aksine zararı dokundu. Şimdi bazı ülkelerde “ikinci dalga” başladı veya başlayacak. Umalım biz de olduğu gibi kalır. Fakat bu, bizim sosyal eylemlerimize bağlıdır. Dostlarımızı şapur şupur öpmeyelim, sosyal mesafeyi koruyalım, taraftarı olduğumuz futbol takımlarını evlerimizden alkışlayalım. Biraz sabırlı olursak, gelecek yıl düzlüğe çıkar, sokaklarda cirit atar, parası olan tatile çıkar, parası olmayan seyreder, yani her şey eskisi gibi “normalleşir”. (İT/AÖ)