Ozan Şiar, yazdığı "Ben Bir Taşım" adlı kitabını kutlamak ve desteğini belirtmek için, "tüm renklerin buket oluşturduğu "Kardeşlik Bahçesinde" savaşsız, sömürüsüz ve barış yellerinin estiği bir dünya ve özgürce yaşamda buluşmak adına" diyerek kitabın yazarı Müge Tuzcuoğlu'nu kutlamak için, Şahturna ile birlikte yazıp bestelenen "Çocuklar Çiçektir" adlı şiirini yollamış.
"Öteler ötesinden / Figan çığlık sesinden / Koparıp alınmasın / Çocuklar Annesinden!" diyor, Ozan Şiar bu armağan şiirin ilk dörtlüğünde.
Bu ülkenin gerçeklerinden bir tanesi de "attıkları taşlar için taş duvarlar arasında kalmaya mahkûm edilen ve dizelerde belirtildiği üzere "annelerinden koparılıp alınan çocuklar."
Sayıları "çok"! Çektikleri Çok! İçerde ve dışarıda yaşadıkları çok!
Müge Tuzcuoğlu henüz bu kitap basılmadan önce, bu toplumsal soruna ayrıntılı bir şekilde ele aldığı "Diyarbakır'da Toplumsal Travmayla Başa Çıkmak" başlıklı yazısında dikkât çeken bir alıntı yapıyordu:
"Öyle bir savaş ki herkesi etkiledi. Bedel ödemeyen hiçbir insan yok. Kürt toplumu hiçbiri normal değil, anormaldir. Ne kitap yetiyor, ne dil yetiyor, roman yetiyor bunları anlatmaya. Kendi aileni bile koruyamıyorsun."
Bir de soru soruyordu; "Kürt sorunu çözülmeden, yaşananları tedavi etmek, sorunlarını çözmek ne kadar mümkün?"
Sorunları çözemesek de onları görünür hale getirebiliriz.
Bunun için de o soruna dair "doğru" soruları sormak gerekir öncelikle.
Çünkü verilecek yanıtların sorunların çözümünün ötesinde de bazı işlevleri var: İnsanlar karşılaştıkları sorunlara dair sorulan sorulara yanıt verirken, düşünürler; düşünürken "akılcı" davranırlar, akılcı bakmak ise soruna uzaktan ve nesnel bakmayı gerektirir. Bu da bir "değişim" yaratır. Ama daha da önemlisi bu sorular ve yanıtlar etkilenen insanları iyileştirir, sağaltır.
Sergide karşılaşılan kitap
"Ben Bir Taşım" kitabını oluşumuna bir yazıyla katkıda bulunduğum Diyarbakır'daki Sarmaşık Derneği'nin düzenlediği "Mazxana" sergisi sırasında kurulan stanttan almıştım.
Sergideki görevli arkadaş ben kitabı incelerken, yazarının Sarmaşık Derneği'ndeki son üç yıldaki çalışmalarından hareketle kaleme aldığı söyleşilerden oluştuğunu söylemişti. Bir tür tanıklığı aktardığı için ilgimi çekmişti.
Kitabın içinde on üç tanıklık var. Kendilerini sadece attıkları taşlarla "var" etmeye zorlanan on üç çocuğun, on üç çocuk yaşamının on üç öyküsü...
Kitabı okuduktan sonra kitapla ilgili bir yazı yazmak aklımdan geçmiş, ama gündelik yoğunluk içinde bir türlü elim değmemişti.
Çocuklar İçin Adalet Takipçileri Grubundan az önce bana da ulaşan mesajında Müge Tuzcuoğlu şöyle diyordu:
"Kendi yazdıklarımı göndermeyi sevmem ama bu kitabın yazarları çok başka diye düşünüyorum... Diyarbakır'da savaşın üçüncü kuşağı çocuklarla yapılan röportajlardan oluşan bu kitabı okumanızı ve yorumlarınızı benim aracılığımla çocuklara iletmenizi umuyorum. Ne de olsa, bu gruptaki arkadaşlar çocuklar için bir arada... Verdikleri cevapları bilmenizin iyi olacağını umuyorum..."
Bu çağrı geldikten sonra yazmak kaçınılmaz oldu!
Çocuk "Bilge"ler
Kitapta yazarın deyimiyle "faili meçhul cinayetlerde öldürülenlerin, binlerle ifade edilen köy boşaltmalarına uğrayan ailelerin, binlercesi cezaevinde olan Kürtlerin, dağda yaşamını yitiren gerillaların çocukları, kardeşleri yani bu savaşın üçüncü kuşağı"nın dedikleri bize ulaşıyor asıl olarak.
Taş atan çocuklarla ilgili olarak izlediğim bir belgeselde çocukların tıpkı "büyükler" gibi yaşadıkları gerçekliği çözümlediklerine tanık olmuştum. Bu kitapta yer alan çocukların söylediklerini okuyunca da aynı düşünceler uyandı bende.
Onlar "çocuk" değillerdi aslında; "çocuk beden"lerinde çocuk ümürleri kadar kısa sürede yüzyıllarca, binlerce yıl yaşamış "çağdaş bilge"ler olmalıydılar. Çünkü anlattıkları "doğru"ydu.
Onların anlattıkları, yaşananları ortaya koyan ekonomik, askeri, politik "bilanço"larda olmayan, pek çoğumuzun görmediği sonuçları ortaya koyuyor.
Bu kitabı okuyunca, dilimden düşürmediğim, yeri geldiğinde her erişkine söylemeden duramadığım "içindeki çocuğu öldürme" sözünü asla söyleyemeyeceğim çocuklar olduğunu da anladım onların.
Çünkü onlar doğmuşlar ve "çocuk" olmadan büyümüşler, başka bir deyişle "çocukluklarını" yaşa(ya)mamış çocuklardı.
Müge Tuzcuoğlu bunu "Yaşadıklarını, sırasıyla anlattıklarında, çocuklar da inanamadı hayatlarına: 'Hepsini ben mi yaşamışım?' diyerek. Ve evet, ne yazık ki hepsini onlar yaşamışlardı..." diyerek ifade ediyor.
Bu kitapla çocukların anlattıklarını bir solukta okuyabilir, ondan sonra adına "Kürt sorunu" denilen sorunun, aslında hepimizin geleceğini ilgilendiren, dolayısıyla "bizim" sorunumuz olduğunu göreceksiniz.
Eskilerde öğrendiğim bir söz vardı:
"Çocuktan al haberi" denirdi, bu coğrafyada yaşananların ne olduğunu en iyi o kitapta konuşulan çocuklar anlatıyor.
Haberi onlardan almak gerek! (MS)
"Ben Bir Taşım"
Müge Tuzcuoğlu
Evrensel Basım Yayım
2011, 148 sayfa
(1) Söz ve Müzik Aşık Şahturna Yorum ve aranje: Ozan Şiar http://www.siarcan.com Vokal: Şafak Şirin Ağdaşan & Ozan Şiar Ağdaşan (Turnalar Müzik grubu)
(2) "Diyarbakır'da Toplumsal Travmayla Başa Çıkmak" 01 Ocak 2011, Cumartesi http://www.bianet.org/biamag/saglik/126940-diyarbakirda-toplumsal-travmayla-basa-cikmak