‘Komisyon’un kelime kökenine baktığımızda Fransızca ile bağlantılı, bir işle görevlendirilen heyet anlamı taşıyor. Komite de denebilir. Tekil anlamıyla ‘Komi’ bir işle görevli kimseden geliyor. ‘Komi’ye bir misyon yüklemek işi çoğul kılmış o kadar…
Adı üzerinde halen daha ortaklaşma yaşanmamış komisyonda, 400’ün üzerinde kurum, kuruluş, şahsiyetin dinlenmesi partiler tarafından önerilmiş ancak çağrılanların sayısının oldukça düşük olduğu izlenmektedir.
Kamuoyunda tartışma yürütenler, uzatma opsiyonlu komisyonun 5 aylık çalışma süresince bu kadar uzun dinlemelerin olmasının iktidar tarafından bir oyalama taktiği olduğunu öne çıkarmaya çalışmaktadır.
Başka bir karşıt argüman ise komisyonun çalışma süresinin kısa tutulması halinde bir oldu bittiye getirilme riski ile birlikte, sorunu sadece PKK’nin silah bırakması üzerine -iktidarın deyimiyle terörsüz Türkiye söylemine sıkıştırıp- dar bir kapsamda birkaç yasal düzenleme ile kapatma niyetinin olduğunu öne sürmektedir.
Her iki eksende komisyona duyulan güvensizliği bahaneleştirme niyetine malzeme topluyor olabilir. Ancak, Kürt meselesini es geçen akıl yürütmeleri Türkiye’nin önünü açacak bir formül üretmiyor bize. Köklü bir sorunun kökenini yok sayarak ilerlemek mümkün olamaz.
Elbette kurulan masanın misyonunu tartışırken bence taa başlara dönüp bakmak gerekir. Devlet Bahçeli’nin açıklaması ile başlayan 2. Çözüm Sürecine ilişkin Kürt hareketinin yasal temsiliyeti addedilen DEM Parti “önce yol temizliği yapmak gerektiğine” vurgu yapıyordu. Evet bu komisyon Kürt sorunun çözümünde Anayasal değişikliler yapacak komisyon değil ama yol temizliğinin birinci dereceden sorumlu mümessilidir.
Ceza İnfaz Yasası, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu gibi yasalarda değişiklik önerisi bu komisyondan çıkmalıdır. Kayyım uygulamalarına son verecek değişiklik buradan önerilmelidir. Silah bırakan PKK mensuplarının geleceğine ilişkin “özel yasa” önerisi buradan söylenmelidir.
Tabi ki hasta ve yaşlı tutukluların, infazı ertelenenlerin, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala, Can Atalay gibi çok sayıda ismin cezaevinden çıkması, görevden alınan CHP’li, DEM Partili bütün belediye başkan ve meclis üyelerinin tutuksuz yargılanmalarının acilen sağlaması bir iyi niyet gösterisi de olsa iktidara duyulan güvensizliği bir nebze ortadan kaldırabilir.
Bu kavramı iktidarı temize çekmek için değil eğer niyet gerçekten iç barış ise birlik ve kardeşlik ise silahların yakılmasına karşılık iktidarın hiçbir şey yapmaması gittikçe sorgulanma zeminine çekilecektir.
Diğer taraftan Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” çıkışı her ne kadar ihtimal dışı idiyse o zaman komisyon gidip İmralı ile görüşsün demek ihtimal dahilinde olmalı (ör: her partiden bir temsilci). Hiç olmazsa Barış annelerinin Kürtçe konuşmasına müsaade edilmemesini bir nebze torele edebilir bir adım olur bu.
Nihayetinde gelinen noktada şehit ve gazi aileleri, Diyarbakır Anneleri, Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri/İnsanları, insan hakları dernek ve vakıfları, barolar ve eski meclis başkanları gibi çok değişik çevre ve insanların dinlenmesi önemlidir. Önemlidir çünkü farklı ve karşıt görüşlerin aynı ortam ve aynı masada karar verici siyasiler tarafından dinlenmesi yetersiz dahi olsa barışa dair toplumsal rızanın oluşmasına su taşıyacaktır.
Şöyle ki görüşmeler esnasında “Sayın Öcalan” veya “terörist başı” gibi ifadelerin zikredilmesi kimi kesimlerin sinir uçlarına dokunsa da bir gerçekliğin çıktısı ile yüz yüzeyiz ve burayı aşmak için belki de önce dilimizi törpüleyebilmeliyiz. Ya da Bahçeli gibi “PKK’nin kurucu lideri” gibi nötr bir kavram mı üretilmelidir...
Bundan sonra dinlenecek olan işçi-işveren ve kamu sendikaları, dünyada çatışma ve barış süreçlerini inceleyen uzmanlar, akademisyenler, konuyla ilgili çalışmış aydınlar gibi çok sayıda kurum kuruluş ve insanın dinlenmesinden vazgeçilmemelidir. Komisyonda pozitif yönde konuşan her isim veya kurum aslında barışın toplumsallaşmasında rol oynamalıdır. Önceki “Akil Adamlar” görevini üstlenmelidir. Bu süreç sadece MHP’nin ve DEM Parti’nin ittirmesi ile geçiştirilecek bir yaklaşıma terkedilemez. Yoksa bu süreç sadece “MHP Kürtlerle barışıyor” gibi bir saçmalığa hapsolabilir.
Bütün bunlar meselenin bir kısmı, ülkenin demokrasiye özlemi var, eşitliğe, özgürlüğe, adalete özlemi var, kadınların, öğrencilerin, emekçilerin, emeklilerin, Alevilerin, ötekileştirilenlerin talepleri var, komisyonun ortaya çıkaracağı olumlu hava bu taleplerin yerine getirilmesinde umut ve basıncı artıracak işleve sahip olma potansiyeli taşıyacaktır.
(HA)




