Kolombiya müzakere sürecinde son dönemde iki mesele ön plana çıktı. Bunlardan biri hasta politik tutsaklar ve cezaevi koşulları. Diğeri ise paramiliter faaliyetler.
Son aylarda yaşamları tehlikeye giren tutsakların durumu tartışma konusu olmaya başlamıştı. Zaman zaman ölümcül hasta olanların bırakılması ve cezaevi koşullarının düzeltilmesi için açlık grevleri ve direnişler gündeme geliyordu. Uluslararası kamuoyu da bu konuda duyarlılık gösterdi çeşitli kereler.
Geçtiğimiz ay içinde aralarında Angela Davis, Noam Chomsky, Adolfo Pérez Esquivel gibi tanınmış entellektüeller de bir çağrı yayınlayarak hasta 81 tutsağın bırakılmasını istediler. Bu çağrıyı aralarında La Coalición Larga Vida a las Mariposas gibi organizasyonların da bulunduğu yerel ve uluslararası kuruluşlar da destekledi. Bu mücadele bir sonuç verdi.
15 gün kadar önce 30 FARC tutsağı serbest bırakıldı. Kolombiya hükümeti bunun barış sürecine dönük bir jest olarak yorumlanması gerektiğini ifade etti. Öte yandan biraz da zevahiri kurtarmak için olsa gerek, tutsaklardan hiçbirinin ağır suçtan yargılanmadığını ekliyordu Devlet Başkanı Santos açıklamasına.
FARC ise bu gelişmeyi yeterli görmüyor. Ölümcül hasta olan 81 kişinin daha serbest bırakılmasını istiyor. Bu durumu desteklemek ve cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için 9 Kasımda 21 cezaevinde bin beş yüz kadar politik tutsak açlık grevlerine başlamıştı. 27 Kasım'da ise BM’nin girişimleri ve hükümetten gelen cezaevi koşullarının iyileştirilmesine dönük açıklamalar üzerine açlık grevi bitirildi. Fakat koşullar iyileştirilmezse yeniden direnişe başlayacaklarını söylüyorlar.
Toplamda 9 bin 500 politik tutsağın bulunduğu cezaevleri kötü koşullar ve insan haklarına aykırı uygulamalar nedeniyle zaman zaman hazırlanan uluslararası raporların konusu oluyor. Politik tutsakların çoğunluğunu gerillalar değil toplumsal haklar için mücadele veren kesimlerden gelen insanlar oluşturuyor.
Paramiliter faaliyetler
Üç yıldır süren barış sürecine rağmen ülkede paramiliter cinayet ve insan kaçırmalarda gözle görülür bir azalma yok. Yapılan araştırmalara göre 2015 yılı içerisinde 300 köylü kontralar tarafından öldürüldü. Yedi bin kadar çiftçi de topraklarına dönük yapılan ihlallere karşı geliştirdikleri direnişler nedeniyle çeşitli cezalar aldılar. Bu direnişler sırasında yine kolluk kuvvetleri tarafından yine onlarca kişi öldürüldü ve yaralandı.
FARC kontra faaliyetlerine son verilmesini devletin bu tür gruplardan desteğini çekmesi ve bunların yargı karşısına çıkarılmasını barış sürecinin geleceği açısından bir şart olarak görüyor. FARC müzakere heyeti tarafından geçtiğimiz haftalarda yapılan açıklamalarda bunun asıl sorumlusu olarak Ulusal Güvenlik Doktrini’ni gördüklerini, bunun yerini bir insani güvenlik konseptinin alması gerektiğini belirtmişlerdi. Ulusal Güvenlik Doktrini, ABD’nin soğuk savaş koşulları çerçevesinde solu ortadan kaldırmayı hedefleyen ve kendi egemenliğini inşa etmek için diktatörlükler dahil her tür gücü destekleyerek kullandığı politik askeri çerçeveyi ifade ediyor. Hapishanelerdeki uygulamalar da bu yaklaşımın bir parçası.
Diğer gelişmeler
Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) geçtiğimiz haftalarda yaşanan çatışmaların ardından ateşkes çağrısında bulundu. Santos Hükümeti bu çağrıyı yanıtsız bıraktı.
ABD tarafından aranan ve "Misael" olarak bilinen FARC gerillası Juan Vicente Carvajal’ın, ABD’ye iade edilmeyeceği duyuruldu. Bu müzakere süreci çerçevesinde gelişen bir ilk.
Öte yandan ülke parlamentosunda yapılacak olan barış anlaşmasının referanduma sunulup sunulmaması tartışma konusu yapılıyor. Santos hükümeti referandumu savunurken, eski başkan Alvaro Uribe yanlısı sağcı Demokratik Merkez (CD) anlaşmanın arşive kaldırılmasını, gerillalarla herhangi bir uzlaşma yapılmasına karşı çıkıyor. FARC’ın bu konuda öteden beri mesafeli bir tutumu var. Referandumu bir şantaj ve tek taraflı bir girişim olarak görüyor. Barış sürecini ilerletmek için farklı mekanizmaların geliştirilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Geçtiğimiz hafta içinde Kolombiya ve AB arasında vize muafiyet anlaşması yapıldı. AP’nin onayının ardından anlaşma yürürlüğe girecek.
Gelecek…
Kolombiya için Ulusal Güvenlik Doktirini’nin terk edilmesi ülkede barışın geleceği açısından hayati önemde. Bu kolay mı değil. Kağıt üzerinde belki. Fakat 50’li yıllardan itibaren ABD’nin bütün Güney ve Orta Amerika’ya dönük geliştirdiği politikalar tartışma konusu olan şey. Bu politikalar solun mücadelesiyle birçok yerde kırıldı.
Kolombiya’da ise kokain kartelleriyle de içe içe geçerek bırakınız kaybolmayı toplumsal bir olgu haline geldi. Ülkenin geleceği (hatta komşu Venezuela için de) açısından ciddi bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor. Köklü toplumsal tedbirler alınmadığı sürece de böyle olacak.
Bu meselenin diğer ayağını oluşturan ABD ise Obama ile birlikte Güney Amerika’ya dönük yaklaşımlarından elbette vazgeçmedi. Sadece “şefkatle boğma” diye adlandırabileceğimiz bir taktiği benimsedi. Gelecekte de paramiliter güçlere hep ihtiyaç duyacak. Geçtiğimiz hafta Arjantin’de olan yarın da Venezuela’da gerçekleşmesi muhtemel iktidar değişiklerinde hiç kuşkusuz bir paylarının da olduğunu unutmamak lazım.
Küresel ısınma ve savaşların atmosferinde fazlasıyla sıkışan ve küçülen dünyanın bir köşesinde yine de barış umutlarının olması güzel. Ve dünyanın hali bize “kaçacak bir yer”in olmadığını, eğer varılacak bir yer varsa hep beraber varılacağını ısrarla yineliyor. (AS/NV)