Kolombiya’da FARC-EP ile Santos hükümeti arasında imzalanan anlaşmanın üzerinden bir yıldan fazla süre geçti. Bu geçen zaman “barış” adına ne getirdi ne götürdü bunlara kısaca göz atalım.
Toplumsal şiddet
Elkin Fabián Toro
Hatırlanacağı üzere Kolombiya’daki barış anlaşmasını Kolombiya oligarşisinin hileli yaklaşımı ve içeriğinde halkın lehine hükümler taşımak yerine kapitalist yağmanın önünü açıcı bazı politikalar önermesi nedeniyle “eksik barış” olarak değerlendirildiğini aktarmıştım. Maalesef bu konuda önemli bir değişiklik olmadı.
Geçen yıl içinde 170’den fazla sosyal lider, paramiliterlerin ve devlet güçlerinin saldırılarında hayatını kaybetti. Bu yıl içinde bu rakam şimdiden 27’ye ulaştı. Son olarak geçen hafta içinde Norte De Santander eyaletinde Elkin Fabián Toro öldürüldü.
36 Yaşındaki Toro bölgede tanınan bir işçi lideriydi. Bir radyo istasyonunda çalışıyordu.
Ayrıca aftan yararlanıp silah bırakan gerillalara dönük katliamlar da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Başkent Bogota’da John Mariano Ávila Matiz bu saldırıların son hedefi oldu.
FARC Matiz’le birlikte öldürülen eski gerilla sayısının 38’e ulaştığını, hükümetin bu siyasi soykırım saldırılarını bir an önce engellemesi gerektiğini söyledi. Ayrıca bu silah bırakmış militanların yakını olan 13 kişi de saldırılarda hayatını kaybetti. Öldürülen gerillalarla ilgili rakamların daha kabarık olduğu biliniyor. İstatistiklere pek alınmasa da en az 30 civarında silah bırakmayan FARC gerillası bu süreçte ordu tarafından öldürüldü. Silah bırakan bazı eski militanların da “sol içi şiddet” kapsamında katledildiği iddia ediliyor.
Ayrıca barışa rağmen gelişen şiddet nedeniyle geçen geçen yıl 50 binin üzerinde insan yaşadıkları yerleri terk ederek şehirlere göç etmek zorunda kaldı.
Yukarıdaki rakamlara dahil olmayan hatta çoğu zaman sayılmayan köylü katliamları, bu sene de sık sık yaşanmaya devam ediyor. Örneğin Tumaco bölgesinde bu yıl en az 17 yerli ve köylü hayatını kaybetti onlarcası ise yaralandı. Yine paramiliterler, Antioquia eyaletinde bir barı bombalayarak 7 kişinin ölümüne neden oldu.
Kadınlara, eşcinsellere, yerlilere, siyahlara dönük şiddet ve ayrımcılık uygulamalarında da maalesef ciddi bir azalmadan söz etmek mümkün değil. Zaman zaman egemen medya, savaşın çok yoğun olduğu 2012 öncesiyle karşılaştırarak yanıltıcı yayınlarla bu konuda çarpıtılmış bir algı yaratmaya çalışsa da şiddetin bu alanlarda azaldığı gerçek dışı bir bilgi. Örneğin geçen yıl Wayuu yerli topluluğundan en az 24 çocuk La Guajira eyaletinde yetersiz beslenme ve temiz suya erişememeleri nedeniyle öldü. Yine de Temmuz 2015’ten bu yana kadınlara dönük şiddeti ayrı bir suç kategorisinde ele alan, cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi, kovuşturulması, mağdurların ve yakınlarının haklarını korumak üzere kapsamlı tedbirler alan bir yasanın yürürlükte olduğunu belirtelim.
Basın özgürlüğü alanında ise geçen yıl Ekim ayına kadar yapılan istatistiklere bakılacak olursa öldürülen gazeteci sayısı 1, tehdit edilen gazeteci sayısı ise 136. Tabii bu tehdit edildiğini açıklama cesaretinde bulunan gazeteci sayısı.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) verilerine göre 2017’de Kolombiya ve Türkiye; Bangladeş, Mısır, Guatemala, Kazakistan, Filipinler, Katar, Güney Kore, Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte işçi hakları açısından en kötü on ülke arasında yer alıyor. Çalışanların haklarının “yasal" engellemelerle karşılaşmasının yanı sıra işçiler sendikal çalışmalarda da doğrudan fiziksel şiddet tehdidi altında. Paramiliter saldırılarda hayatını kaybeden sosyal liderler arasında çiftçi sendikalarıyla uğraşan tarım işçisi liderleri yoğunlukta. İşsizlik resmi rakamlara göre yüzde 9 civarında. Yolsuzluk endeksinde ise 81. sıradaki Türkiye’den de kötü bir pozisyonda 180 ülke arasında 37 puanla 96. sırada.
Şiddet neden önlenemiyor?
Daha önceki yazılarda bu meseleyi yer yer tartıştığımız için bazı nedenlere sadece başlık olarak değineceğim. Bunlardan en önemlisi yaygın militarizm.
Bunun ürünlerinden ESMAD kısaltmasıyla anılan hareketli polis gücünün geçen yıldan itibaren kırsal alanlar dahil olmak üzere etkin bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. Geçen Ekim ayında Tumaco’da barışçıl bir protesto sırasında ESMAD saldırısıyla 9 kişi ölmüş, 52 kişi yaralanmıştı.
Paramilitarizm sorunu ise bitmiyor. Paramiliterlerin tahmini sayısı 30 binin üzerinde. Bu güçler için öncelikle devletle yakın ilişkiler, doğanın yağmasını hedefleyen madencilik ve petrol arama politikaları, koka üretimi, büyük toprak sahiplerinin varlığı daha da önemlisi paramiliter olmanın, Nijerya ya da Somali’deki bazı cihadist grupları andırır tarzda başka bir çıkışı olmayan gençler için sosyal varoluş ve geçim kaynağına dönüşmüş olması, onların ürediği zemini ve geleceğini biçimlendiriyor. Parola sanki şöyle: hızlı yaşa cesedinin yakışıklı olmasını garanti altına al!
Kısaca şunu söylemek mümkün, başta paramilitarizm olmak üzere şiddeti körükleyen enstrümanların asıl kaynağı devlet ve ona egemen olan oligarşinin aklı. Bu onların bile isteye tercih ettiği ve egemenlik ilişkilerini sürdürmelerinin önemli bir aracı. Dolayısıyla onlar geriletilemediği ve tasfiye edilmediği sürece bu iş böyle sürecek.
Bu konuda dikkat çekici bir diğer ögeyse gerek müzakere sürecinde garantör ve gözlemci ülkelerin “barış”la birlikte etkisiz eleman pozisyonuna çekilmeleri gerekse sonradan ipleri eline alan Birleşmiş Milletler'in (BM) açıklama ve rapor tutmanın ötesine geçmeyen pasifliği, ister istemez barış ve müzakere süreçlerine dair yeni tartışmaları gündeme getiriyor. Örneğin gerçekten barışın sağlanabilmesi için daha müzakere sürecinde egemen, sorumlu pozisyonda bulunan hükümetten çözücü adımlar atmayı istemek, anlaşma sonrası da garantör ülkelere ve BM’ye anlaşmanın uygulanması için doğrudan sorumluluk vermek gibi. Çünkü “barış” sonrası turizm gelirleri rekor kıran, maden ve petrol arama alanında uluslararası sermayenin akınına uğrayan ülkenin oligarşisini barış anlaşmasının hükümlerine uymaya zorlayan sokaktaki muhalefet hariç neredeyse hiç bir şey yok. BM’nin açıklamaları bu konuda zorlayıcı olmuyor. Bunun yerine BM yaptırım gündeme getirebilmeli. Çünkü barış konusunda bir yerde sağlanamayan uzlaşmanın, zincirleme sonuçlara yol açarak, çok daha büyük felaketleri tetiklediği görülebilir. Örnek bugünün Türkiye’si.
Bugünkü haliyle bakıldığı zaman şeklen iyi yürüyen Kolombiya müzakere sürecinin barışa ulaşma anlamında büyük bir hayal kırıklığı yarattığını söylemek mümkün. Bu ister istemez müzakere ve barış gibi kavramlara isyancıların daha şüpheyle yaklaşmasına yol açacaktır. Bir anlamda Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ile yaşanan durum bu.
ELN ile müzakere süreci askıda
Santos hükümeti ile ELN arasında geçtiğimiz yıl Şubat’ta resmi olarak başlayan müzakere süreci 101 gün süren çift taraflı ateşkesin bitişi ertesi, bu yıl başında (11 Ocak) çatışmaların yeniden başlamasıyla askıya alındı.
Çatışmalarda onlu sayılarda polis ve gerilla hayatını kaybetti. ELN taraftarlarından tutuklananlar oldu. Onlarca insan da yaralandı. ELN yaptıkları saldırıların gerekçesi olarak, hükümetin müzakere sürecinin ve ateşkesin gereklerini yerine getirmeyerek halk önderlerine ve gerillalara dönük siyasi soykırım operasyonlarını sürdürmesini gösterdi. Kendilerinin yeniden müzakerelere başlamak istediğini, ama bunun çift taraflı ateşkese uyulma koşullarında mümkün olacağını açıkladı. Santos hükümeti ise süreci askıya aldığı gibi kamuoyunu hazırlayarak savaşı devam ettirme niyetinde olduğunu gösteriyor. Şu günlerde ELN müzakere heyeti üyelerini Ekvador’da tutuklatma arayışında.
ELN’nin politika yaparken tek başına hareket etmediğinin altını çizmekte yarar var. Geçtiğimiz yıl içinde FARC yöneticileriyle Ekvador’da bir görüşme yaptılar. Basına aksettiği kadarıyla paralel politik tutum içinde hareket etmeye karar verdiler. ELN ile hükümet arasında yeniden müzakere masasının kurulması kaçınılmaz bir durum. Fakat bunun yaklaşan seçimler öncesi ne kadar gerçekleşebileceği, hükümet tarafından tercih edileceği ise şüpheli.
ELN kurucularından Camilo Torres 15 Şubat 1966'da hayatını kaybetmişti. Geçen hafta ölüm yıl dönümüydü. Onun için yazılmış bir parça.
Seçime doğru; eski gerilla Gustavo Petro önde
Kolombiya ilk turu 27 Mayıs’ta ikinci turu 17 Haziran’da yapılacak olan devlet başkanlığı seçimi öncesi epey hareketli. Bu süreçte aynı zamanda yeni 102 senatör ve 106 temsilciler meclisi üyesi için de oylamaları da yapılacak.
Kamuoyu yoklamalarına göre El Movimiento Progresistas (MP) lideri ve eski M-19 gerillası Gustavo Petro yüzde 23 civarında bir destekle ilk sırada.
1977’de şehir gerillası hareketi M-19 saflarına katılan Petro’nun kod adı Gabriel García Márquez’in "Yüzyıllık Yalnızlık" romanındaki Aureliano Buendía gibi "Comandante Andrés" ve "Aureliano" ydu. 1985’te yakalandı. 1987 tahliye sonrası tekrar M-19 saflarına döndü. M-19’un 1990’da barış anlaşmasıyla tasfiye olması sonrası, yasal siyasette yer aldı. Son olarak 2012’de Bogota Belediye Başkanı seçildi, fakat Kolombiya egemenleri belediye başkanlığı yapmasını çeşitli yollarla engelledi. Şimdi başkanlığı kazanırsa yine aynı sorunlarla karşılaşıp karşılaşmayacağı belli değil. Gittiği yerlerde halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Petro, şimdilerde sosyal demokrat bir çizgiye sahip. Başta önceliği barış olan yolsuzluk karşıtı, eşitlikçi, insan haklarına saygılı bir programı savunuyor. Ülkedeki yerli hareketi başta olmak üzere bazı sosyal hareketlerle koalisyon içinde. Kritik öge büyük çoğunluğu sindirilmiş halkın bu süreçte siyasete katılımının sağlanması ve bu katılımın süreklileştirilmesinde düğümleniyor. Petro’nun başkanlık yapabilmesinin de tek garantisi bu olabilir. Barışla ilgili yapılan referanduma katılımın yüzde 40’ın altında kaldığı unutulmamalı.
Gustavo Petro’nun Bogota mitingi
Anketlerde yüzde 20 ile ikinci sırada görünen eski Medellin Belediye Başkanı Sergio Fajardo, barışa pozitif yaklaşan FARC’la diyalog sürecine destek vermiş bir isim. Anketlere göre barış karşıtı Eski Başkan Alvaro Uribe’nin adayı Ivan Duques yüzde 15,6 ile üçüncü sırada.
Barış anlaşmasıyla 5 senatör ve 5 parlamenteri garantileyen FARC lideri Rodrigo Londoño gittiği bir çok yerde seçim çalışmalarında engelleniyor. Anketlerde şansı düşük gözüküyor yüzde 1.5. FARC’ın yan kuruluşu sayılabilecek Unión Patriótica (UP) ve geleneksel liberal Partido Liberal Colombiano (PLC) ve sağcı Partido Social de Unidad Nacional'in (PSUN) desteğini alması ise ilgi çekici.
Sonuçta yukarıdaki verilerin sadece bir anketten ibaret olduğunu unutmamak lazım. Anketlerin halkın eğilimlerini ne kadar yansıttığı bir yana gerçeğin de savaş gibi dehşetengiz olasılıklar sayesinde kolayca bükülebildiği bir çağda yaşadığımızı da.
Kolombiya Türkiye’yi örnek alacakmış!
Kolombiya-Venezuela arasında savaş riski maalesef sürüyor. Son aylarda Venezuela’dan Kolombiya’ya akın eden yaklaşık 550 bin kişiyle nasıl baş ederiz diye Türkiye’ye Santos yönetiminin bir şeyler öğrenmek üzere bir ekip gönderdiği haberini okuyunca bu endişem adeta katlandı. Çünkü Erdoğan rejimi bırakın mültecileri insanca konuk etmeyi, onlarla AB’ye şantaj yapmış, ucuz iş gücüne dönüştürmüş, onlarcası linç edilmiş, yine yüzlercesi Türkiye’den kaçarken hayatını kaybetmiş, akla gelebilecek çok sayıda olumsuzluğa maruz kalmasını sağlamıştı. Daha da önemlisi bu zemini değerlendirerek Suriye’ye karşı savaş açtı.
Trump’ın iktidar olmasıyla birlikte Venezuela üzerine yoğunlaşan yaptırımların, Maduro’yu iktidardan edememesi, Amerikan yönetimini çileden çıkarıyor.
Tillerson’ın geçtiğimiz haftalarda Güney Amerika turu öncesi Venezuela’da askeri darbe olasılığını dile getirmesi elbette bir tesadüf değildi. Tillerson Güney Amerika’da ziyaret ettiği ülkelerde adeta Maduro karşıtı bir kampanya yürüttü. Trump’sa başından beri bir Kolombiya-Venezuela savaşını zorluyor. Bugünlerde bölgedeki ABD müttefiki yönetimlerin olduğu Peru-Brezilya-Kolombiya’nın ortak askeri tatbikatlarının yanı sıra Kolombiya-Venezuela sınırında karşılıklı askeri güç takviyesi yapılıyor.
Trump'ın iktidar olmasıyla birlikte Venezuela üzerine yoğunlaşan yaptırımların, Maduro'yu iktidardan edememesi, Amerikan yönetimini çileden çıkarıyor. Tillerson'ın geçtiğimiz haftalarda Güney Amerika turu öncesi Venezuela'da askeri darbe olasılığını dile getirmesi elbette bir tesadüf değildi. Tillerson Güney Amerika'da ziyaret ettiği ülkelerde adeta Maduro karşıtı bir kampanya yürüttü. Trump'sa başından beri bir Kolombiya-Venezuela savaşını zorluyor. Bugünlerde bölgedeki ABD müttefiki yönetimlerin olduğu Peru-Brezilya-Kolombiya'nın ortak askeri tatbikatlarının yanı sıra Kolombiya-Venezuela sınırında karşılıklı askeri güç takviyesi yapılıyor. Daha da önemlisi bu hafta sonu Venezuela yönetimi bütün birimlere alarm vererek ülke çapında askeri tatbikat yapma kararı aldı.
Kapsamı tam olarak bu çerçevede olmasa da Ekvador-Kolombiya sınırında da askeri hareketlenme var. Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales de olası bir çatışmada Venezuela’nın yanında yer alacaklarını sık sık dile getiriyor. Yani muhtemel bir savaşın bölgesel olacağı devletlerin haricinde başka aktörlerin de devrede gireceği şimdiden söylenebilir.
Umarız savaş gibi bir olasılık bir an önce ötelenir. Fakat halklara boyun eğdirmeye çalışan ABD’nin kıtada hegemonya kurma uğraşının maalesef bir sonu yok. Maduro yönetiminin Aralık 2018'de yapılması planlanan başkanlık seçimini Nisan'a çekmesi ve adeta muhalefeti tamamen bitirmek için önerdiği “mega seçim” çağrısı da (Maduro, başkanlık seçimine ek olarak parlamento, eyalet ve yerel seçimlerin de aynı gün sandıkta yapılmasını önerdi) tansiyonu düşürecek gibi gözükmüyor. (AS/HK)