Dördüncü yılına giren Kolombiya müzakere sürecinde geçtiğimiz hafta içerisinde yeni bir aşamaya geçildi. Küba'nın başkenti Havana'da Kolombiya hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri -FARC arasında devam eden barış görüşmelerinde, savaş mağdurlarına tazminat ödenmesini de içeren bir anlaşma imzalandı.
Yeni yapılan anlaşma kapsamında bir gerçekleri araştırma komisyonunun kurulması, mağdurların araştırılması için bir birimin oluşturulması, nihai anlaşmanın sağlanması sonrası eski savaşçıların ve devlet memurlarının yargılanması ve denetlenmesi için özel mahkemeler organize edilmesi, savaş mağdurlarının güvenlik ve garantiler talep edebileceği hükümleri yer alıyor.
Şu ana kadar müzakere sürecinde dört ana madde üzerinde anlaşmaya varılmış oldu, bunlar: toprak reformu, siyasal katılım, uyuşturucu trafiğini engelleme ve son olarak mağdur hakları.
Ağustos ortasında bu yana FARC tek taraflı ateşkes ilan etmesine rağmen Santos hükümetinin yeni yılın başında ateşkes kararı alması bekleniyor. 23 Mart 2016’da yapılacak nihai anlaşma sonrası en geç altı ay içinde gerillaların silah bırakması öngörülüyor.
Bilanço
Yukarıda bahsettiğin şeyler gelişmelerin genel hatları, ister istemez bir tür bilanço çıkarmak gerekiyor. Son yapılan anlaşmayla birlikte barış yolunda bir hayli yol alındığından bahsetmek mümkün. Fakat bir yanıyla da dananın kuyruğu denilebilecek pozisyona gelmiş süreci halen aksatabilecek çok sayıda faktör bulunuyor.
İlki paramiliter şiddet ve militarizm. Silah bırakma öncesi FARC kontraların tasfiye edilmeleri ve yargı karşısına çıkarılmalarında ısrarlı. Bunun ana nedeni geçmiş tecrübelerinden de bildikleri bir şey olan kontra terörüne maruz kalma olasılıklarının barış sonrası da mümkün olduğu. Bu konuda şu ana kadar ciddi bir adım atılmadı. Kontralar geçtiğimiz haftalarda da öldürme ve insan kaçırma faaliyetlerine devam ettiler. Hedefler genellikle çiftçi ve yerli liderleri oluyor.
Militarizmi zayıflatma konusuna gelince, bu konuda da Kolombiya hükümetinin herhangi bir olumlu adım attığından söz edilemez. Aksine Güney Amerika’nın bu en kalabalık ordusunun Yemen’e yakın zamanda 800 kiralık asker göndererek militarizmi yaydıklarından söylemek bile mümkün. Bunlardan altısı Husi savaşçılar tarafından geçtiğimiz haftalarda öldürüldü. Ayrıca paramiliter şiddeti desteklemek gibi çeşitli suçlar nedeniyle yargı karşısına çıkarılan askeri yetkililerin de genellikle aklandıkları görülüyor.
Gerillaların geleceklerinin ne olacağı fazla gri. Oluşturulacak olan özel mahkemelerin neyi, nasıl yargılayacağı belirsiz. İnsanlığa karşı suçlar ve savaş suçu işlememiş kişilerin affedileceği gibi açık olmayan ifadeler bu durumu kurtaramaz.(2) Yapılan değerlendirmelerde kişiler “suç”larını kabul ederse az ceza verilebileceği, en fazla 20 yıla kadar özel hapishanelerde ya da dışarıda çalışarak onların cezalandırılacağından söz ediliyor. Bu tarz bir itirafçılığa özendirmenin pek bir karşılık bulma olasılığı yok.
Diğer bir sorunda yukarıdaki gelecek meselesiyle bağlantılı. FARC’ın statüsünün ne olacağı sorunu. FARC yasal statü ve parlamentoda temsil hakkı istiyor. Şu ana kadar bu konuda bir yanıt yok.
Çözülmeyen sorunlardan biri da aşağı yukarı ELN-Ulusal Kurtuluş Ordusu ile yürütülen müzakere sürecindeki durum. Barış görüşmelerinin gerillaların ısrarına rağmen birleştirilmemesi daha sonra alınan karalar itibarıyla uyumsuzluğa yol açacağı şimdiden görülebilir. Mesela ELN nihai bir barış anlaşması öncesi kontraların tasfiyesini olmazsa olmaz şartlardan biri olarak görüyor.
Bir diğer handikapsa Güney’deki iktidar değişiklikleri. Arjantin’in ardından Venezuela’da sağ hükümetlerin gelişi ister istemez yasal siyaset yoluyla bir şeyleri değiştirebiliriz beklentisiyle imza atacak olan gerillaların motivasyonunu düşürecektir. Çünkü düne kadar kıtanın entegrasyonu gibi saiklerle kurulmuş MERCOSUR gibi örgütlerin arkalarında desteğini hisseden gerillalar şimdi bundan mahrum.
Bunlara rağmen barış anlaşmasının imzalanma olasılığı yüksek. Fakat mevcut çatışmanın ana nedeni olan toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldıracak yeni bir politik yaklaşım geliştirilmezse başkalarının silahlı mücadeleyi yeniden başlatmayacağının herhangi bir garantisi olamaz.(3)
Ders çıkarma…
Elbette ben de kimsenin dünyanın başka köşelerinde olan bitenlere bakarken bir tür ders çıkarma derdinde olduğunu düşünmüyorum. Aksine kendi gerçekliğini orada olan biten içerisinde bir tür var etmeden söz etmek daha yerinde olur. Buna Kolombiya müzakere sürecini izlerken hem uluslararası medya hem de Türkiye’deki medyada bir çok kere şahit oldum. Uluslararası medya genelde FARC’a dönük haberlerde mevcut Kolombiya hükümetini kollayıcı bir dil tercih ediyor. Örneğin kimi zaman tek taraflı ateşkes ilanları ve ateşkes çağrılarını görmezden geldiler.
Memlekettekiler ise daha doğrudan bir taraf olarak haber yapıyor. FARC ve ELN’yi PKK ile özdeşleştirerek, adeta karalama kampanyası yürütüyor.(4) Bunun bir önemi var mı derseniz, Kolombiya için değilse de bizim için var. Bu tarz yaklaşım çarpıtmalarıyla iktidarın borazanına dönüşüyor ve çatışmaların sürekliliğine yardımcı oluyor.
Ülkemiz solunda ise özel olarak Kolombiya konusunda değilse de genelde Güney Amerika’ya yaklaşımda “benzer” bir zaaf var. Bir taraf popülizme yaslanmış bir biçimde bütün olan biteni bugüne kadar toz pembe havalarda çizmeyi tercih etti. Bu anlamda Latin milliyetçiliği ile uyumlu bir tablo çizdi. Bugün olan, gündeme gelen iktidar değişikliklerini ise daha çok sermayenin, ABD’nin komplolarıyla açıklamayı seçiyor. Çeşitli versiyonları mevcut olmakla birlikte bir diğer yaklaşımsa özetle “zaten oralarda olan sol muydu ki” diyebileceğimiz tarz. Bu kesimlerin kaçırdığı şeyse çeşitli toplumsal mücadelelerin sonucu olarak iktidara taşınan bu hükümetlerle birlikte aynı savaşımların neticesinde elde edilen sosyal hakların da kaybedildiğinin görülmüyor oluşudur. Tabii bu tür kesimlerin mesele dünya olunca bir tür şaşkınlık hali yaşadığını görmek artık şaşırtmıyor. Mesela kiminin Peru’da sağcılık konusunda bir hayli iddialı olan Ollanta Humala’yı solcu diye selamlaması, kimin de Suriye’de çeteler arasında destekleyecek solcu araması gibi. Neticede memleket toprakları bereketli vesselam.
Sonuçta elbette emperyalizm ve sermaye her yerde görevini yapıyor, mesele zaten bunlara rağmen kazanmakta. Güney Amerika’nın toplumsal hareketleri Türkiye ile karşılaştırıldığı zaman çok daha büyük bir geçmişe ve tecrübeye sahip. Bugün karşısına çıkan engelleri de pekala aşmanın yolunu bulacaktır.
Bizimse dünyanın adeta aklını terk ettiği, bütün kötülüklerini kustuğu şu günlerde mutlaka “ders çıkarmaya” ihtiyacımız var(5). Bu yüzden olan bitenleri içeriden anlama çabalarına çokça önem vermeliyiz. Belki bu sayede birgün güneş bütün dünya için doğar. (AS/HK)
(1) FARC’ın da mağdurlara yapılacak ödemeye katkı sunacağı açıklandı, fakat FARC daha sonra yeterince paraları olmadığı için böyle bir şey kabule edemeyeceklerini belirtti.
(2) Hazır aklıma gelmişken yazayım, Santos ailesi ülkenin şiddet yüklü son 75 yılında önemli bir rol oynadı. Şu anki Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos da aşağı yukarı son on beş yıldır sorumlu mevkilerde bulunuyor. Yani onlarca katliamın altında bizzat imzası var. Sadece müzakere sürecinde ateşkes ilan etmeyerek dahi yüzlerce kişinin ölümünün sorumluluğunu taşıyor. Bir soru: bu ve benzer kişiler(siz buna pekala malum şahsı da dahil edebilirsiniz) barış anlaşması yaptıkları için affedilip nobel ödülü mü alacaklar?
(3) YDG-H gerçeği de eğer bu çerçevede değerlendirilmek yerine basitçe PKK’nin bir aparatı olarak algılanırsa aynı şekilde yanılgıya düşülür.
(4) Örneğin geçtiğimiz aylarda meydana gelen çatışmalarda Kolombiya ordusunun yaptığı katliamı es geçerek sadece ELN’nin orduya dönük saldırısını vermek, ELN ve FARC ateşkes taleplerinden hiç söz etmemek gibi.
(5) Kendi adıma, 1976 Arjantin darbesi öncesi ve sonrası olanlar yeterince bilinseydi, 12 Eylül’le ilgili sol aynı yanlışları tekrarlar mıydı diye hep soruyorum.