Başlıktakı sorunun yanıtını vermek yerine, öncelikle her zaman olduğu gibi Kolombiya müzakere süreçlerindeki son gelişmeleri aktarmayı yeğleyeceğim.
Meş’um referandum sonrası Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos 2011 yılından bu yana bir araya gelmediği sabık başkan ve “barışa hayır” demenin kampanya organizasyonunu yapma dışında hiç bir yasal temsil hakkı olmayan Álvaro Uribe ile bir araya gelmeyi seçti. Evet Uribe bir senatör ve muhalefeti fiilen yönlendiren kişi, ama muhalefetin yasal temsilcileri bir kenarda dururken Uribe’ye hem de hazzetmediği rakibine inisiyatif tanımak neyin nesiydi?
Uribe tabii ki Kolombiya oligarşisinin siyaset alanındaki usta oyuncuları arasında ve bu gollük pası iyi değerlendirdi. Orta güzel yapılınca, tabii golün seyri de güzel oluyor olsa gerek, Kolombiya’yı yönetenler için.
Toplantıdan çıkan ilk karar barış anlaşmasının yeniden müzakere edilmesi oldu. Bir diğeri ise muhalefeti (siz bunu pekala Uribe’yi diye de okuyabilirsiniz) temsilen FARC’la yeni yapılacak müzakerelerin heyetine üç kişinin dahil olmasıydı. Sonuçta dünyanın gözü önünde büyük bir gösteri ve altı yıllık uğraşın sonunda yapılan anlaşma yeniden gözden geçiriliverecek. Suya götürüp susuz getirme konusunda maharetini Kolombiyalı politikacılar bir kez daha sergileyerek, pazarlığı gerillaların yargılanması/af ve siyaset hakkı üzerinden açıp, Uribe’nin ağzından iç savaşın suçluları olarak görülen başta kendi akrabalarının da aralarında bulunduğu paramiliter grup Los Urabeños olmak üzere insanlığa karşı suçlardan yargılanması gereken yaklaşık 37 bin kişinin (bunların 24bin 400’ünü asker, polis vb. devlet görevlileri oluşturuyor) barış süreci dahilinde affedilmesini talep etti.
Nitekim Los Urabeños bir süredir böyle bir talebi dile getiriyordu ve bunu desteklemek için geçtiğimiz Pazar günü üç günlük tek taraflı ateşkes ilan etti. Hiç yapılmaması gereken referandum böylelikle Uribe gibilerin sürece ortak olmasını sağlarken, paramiliterlerin “cici çocuk” muamelesi görmesi için de uygun olan yolun zeminini şekillendiriyor.
Uluslararası basın Uribe’nin nemem birisi olduğunu, binlerce insanın ölümünden sorumlu olduğunu yazıyor. Soğukkanlı bir yaklaşım yerine Uribe’nin şeytanlaştırılması ile meseleyi çözebileceklerini sanıyorlar. Öncelikle bir zamanlar Santos’un Uribe’nin savunma bakanı olduğunu ve yapılan katliamların altında onun da imzasının olduğunu unutuyorlar. Görülmek istemeyen bir diğer şeyse Santos’un “barış” oylamaya sunarak neyi amaçladığı, bu referandumun neden yapıldığı, niçin böyle bir sürece gerek duyulduğu ve bir çok gerekçe ile referandum sonucu iptal edilebilecekken neden edilmediği.
Sonuçta gelinen noktada yeniden başlatılacak olan müzakere sürecinde halk açısından önemli ölçüde güdük olan anlaşma yenilenerek muhtemeldir ki, Uribe’nin isteği doğrultusunda yukarıda değindiğimiz kişilerin affıyla bu “barış” taçlandırılmış olacak.
Sadece insanlığa karşı suçlar işlemiş, yani insan kaçırmış, işkence yapmış, tecavüz etmiş, acımasızca bir çok insanı katletmiş bu güruh değil; aynı zamanda bu insanlıktan çıkmışlar sürüsüne talimat vermiş, imza atmış, onların hizmetlerinden faydalanan sermaye sahipleri ve 1948’den bu yana sürmekte olan iç savaşın perde gerisindeki organizatörü olan ABD de aklanacak.
Ateşkes
Santos’tan önce tehdit ve şantaj kokan bir açıklama geldi. Ateşkes Ekim sonuna kadar uzatılmıştı. Tabii başta FARC yetkilileri olmak üzere bu meseleye tepkiler gelmekte gecikmedi. Bu açıklamanın hesapsız yapıldığı düşünmek yanlış olur. Sonrası ise sokağın, gençleri tepkisi gerekçe gösterilerek ateşkesi yıl sonuna kadar uzattığını açıklandı. Böylelikle hala elinin altında savaş seçeneğini tuttuğunu bir kez daha belgeledi. Halbuki karşı taraf anlaşmaya bağlı kalacağını belirtmiş silah bırakmak ve barış sürecini sürdürmekte ısrarlıyken.
Tabii Kolombiya’da bunlar olurken o esnada Nobel Barış Ödülü komedilerine bir yenisi eklendi. Barışı ülkesine kazandıramamış, belki de barış diye kölece itaat edenler topluluğu(1) yaratmaktan başka bir derdi olmayan birisine Nobel Barış Ödülü layık görüldü.
Ödülü verenler naifçe “dünyadaki en barışçı gelişme” diye düşünüp böyle yola başvurmuş olabilirler. Peki o zaman Santos’la birlikte aday gösterilen FARC lideri Rodrigo Londoño’yla ödül neden paylaştırılmadı?
Gerçi Obama’ya “barış” ödülü veren akıl Santos’a vermiş çok mu diyebilirsiniz. O zaman Nobel yetkilileri hak yerini bulsun istiyorlarsa ve hazır malum şahsın taraftarları reis bu ödülü alana kadar, ödülü batıl saydıklarını ilan etmişken, dünya liderine de bir ödül veriversinler gayri. En azından yüce milletimizin hışmından azad olurlar.
FARC’ın tutumu
FARC yöneticileri meş’um referandum sonucuyla ilgili başlangıçta biraz şaşkınlık yaşasa da, bugüne kadar barışa dönük çabalarına sahip çıkacaklarını gösterdiler. Ve halka, toplumsal hareketlere barış sahip çıkmaları doğrultusunda çağrı yaptılar.
Bu çağrı karşılıksız kalmadı. Kolombiya solu, gençliği barışı sonuna kadar savunacaklarını meydanlarda yaptıkları forum ve yürüyüşlerle, göstermeye başladılar, devam ediyorlar.
Ülkedeki bu duyarlılık Brüksel; Madrid gibi Avrupa kentlerinin yanı sıra başta Buenos Aires olmak üzere Güney Amerika’da da destek buldu. Belki de barışı gerçekten inşaa etmenin en büyük adımının böyle referandum bir musibetin sonrası gelmesi bu gelişmelerin içinde sevinmemiz gereken tek yan. Ama Santos iktidarı da yeni gelişen bu barış hareketini maniple etmek için bazı girişimler içinde. Kimin kazanacağını zaman gösterecek.
Öte yandan bu haliyle bile çok güdük olan barış anlaşmasını, “yeniden müzakere yerine zenginleştirmekten bahsedebiliriz” diyen FARC’ın bu sözlerinin retorikten öte gitmesi zor. Çünkü barışı asıl isteyen taraf olmaları ve kendilerini önemli ölçüde bu doğrultuda kurgulamaları nedeniyle yeniden savaşa dönülmesi olasılığı oldukça zayıf. Bu yüzden Kolombiya oligarşisinin tezgahını bozmaya dönük eğer uluslararası bir destek olmazsa, düşmanlarını “aklayan” bir barışa evet demek zorunda kalacaklar.
Rezaletler…
Meş’um refarandumun ertesinde rezaletler perdesi hızla açıldı. Human Rights Watch’un yöneticilerinden Kenneth Roth sosyal medya hesabından “Kolombiya’nın yeterince güçlü bir ordusu varken, ne gerek var FARC’a yumuşak davranmaya” mealinde bir açıklama yaptı. Yıllardır Kolombiya’da militarizmini aklayan “insan hakları” kurumlarından birinin yöneticisinden böylesine lafların gelmesi Ortadoğu’da sergilenen yalan ve savaşın iç içe geçtiği bir süreçten sonra bizim için de şaşırtıcı değil. Ama ABD merkezli bu tarz kuruluşların sadece istediğini gördüğü ve gerektiğinde bir savaş aracı olarak kullanıla bildiklerini belgelemesi açısından bu çıkış önemli bir gösterge.
Sahi siz hiç ABD, ya da benzer bir gücün sivil ayağının, 1948’den bu yana devam eden savaşta 600 binin üzerinde insan kurban edilmiş(Bu öldürmelerde gerillaların payı 50 bin civarındadır) 7 milyon kişi yaşadığı yerlerden sürülmüşken, “bu Kolombiya’lı yöneticiler de çok oluyor, Kolombiya’ya demokrasi lazım…” gibi bir şeyler dediğini duydunuz mu? Bunun çeyreğini “sol” bir iktidar yapsaydı başına gelebilecekleri hesap dahi edemiyorum.
Rezalet burada da bitmedi. Referandum öncesi ve sonrası yapılan anlaşmanın uygulanması husunda garantör ve gözlemci ülkelerin yanı sıra BM çok etkisiz pozisyonda kaldı. Referandumu engellemek için hiç bir inisiyatif göstermeyen bu yaklaşım, sonrası da süreci toparlama ve yoluna koyma için ciddi bir adım atmadı. Bu halleriyle gelecekte silah bırakmış gerillalara karşı bir katliam gündeme geldiğinde de hiç bir şey yapmayıp olana bitene seyirci kalacaklarını belgelediler.
Gözlemci ülkelerden Venezuela parlamentosunda Ulusal Meclis Sözcüsü Henry Ramos Allup, referandumun sonucundan dolayı “teröristleri yenilgiye uğrattık” diye sevinç çığlıkları atarken ülkenin Devlet Başkanı Maduro ise İstanbul’da malum şahısla hemhal olmakla meşguldü.
ELN ile müzakere
Geçtiğimiz hafta nihayet Ulusal Kurtuluş Ordusu-ELN ile komşu Ekvador’da 27 Ekim’de müzakere sürecinin başlatılacağı açıklandı.
Bu süreçte,Venezuela, Norveç, Küba, Şili, Brezilya ve Ekvador müzakerelerin garantör ülkeleri olacak. Kolombiya hükümeti adına baş müzakereci olarak Mauricio Rodríguez ve Eduardo Herrera; Jaime Avendaño; José Noé Ríos’tan oluşan bir ekip görüşmelere katılacak. ELN’yi ise Pablo Beltrán liderliğinde, Manuel Gustavo Martínez; Aureliano Carbonel; Bernardo Tellez ve Consuelo Tapias temsil edecek.
ELN son eylemini, meş’um referandum sonrası tek taraflı ateşkesin bitimiyle, 5 Ekim’de ülkenin ikinci büyük petrol boru hattına sabotaj düzenleyerek gerçekleştirdi. Henüz taraflar ateşkes ilan etmiş değil. Bu yüzden fazlasıyla riskli ve barış istemeyen kesimlerin oyununa açık bir süreç.
¡Adelante Compañeros!
Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), 5. Ulusal Yerliler Kongresi (CNI) sonrası geçen hafta Cuma günü bir açıklama yaptı. Kongrede alınan karar sonucu mevcut siyasal tıkanıklığı aşmak için Meksika’da 2018 yılında gerçekleşecek olan Başkanlık seçimlerine yerli bir kadın adayla katılacaklarını açıkladılar. Bundan elbette beklentileri başkanlığı kazanmak değil. Ama Meksika’nın geneline dönük daha atak bir politik yaklaşımı benimsenin yolu olarak görüyorlar. Özellikle yerli halkın kendini politik olarak daha belirgin bir ifadeye kavuşturmalarının zemini olacağına inanıyorlar.
Bir başka gelişme ise Ekvador’da yaşandı. Ekvador’un mevcut Devlet Başkanı Rafael Correa’nın yerine Lenín Moreno aday olarak gösterildi. Moreno 2007-2013 yılları arasında Correa’nın yardımcılığını yapmıştı. Correa 2007’den bu yana devam eden başkanlığı süresince Güney’deki diğer “sol” liderler gibi sol-popülist bir çizgi izledi. Correa’ya göre daha entelektüel bir profil çizen Lenín Moreno’nun seçilirse adına layık olup olamayacağını zaman gösterecek. (AS/HK)
(1) Barışın bugün kazanılamamasındaki en önemli faktör, toplumun ağırlığını iç savaş ve yaygın toplumsal şiddet nedeniyle sindirilmiş, duyarsızlaştırılmış ve politikanın dışına itilmiş kesimlerinden oluşması. Elbette bu değişebilir bir durum, ama öncelikle buna niyet eden (ki Kolombiya’yı yönetenlerin pek böyle bir derdi olmadığı açık) politik bir yaklaşım gerekiyor. Barış koşullarının belki de en önemli getirisi bu doğrultuda politika geliştirebilecek devrimcilere olanak sağlaması olacaktır. Yoksa mevcut şiddet ortamı dahilinde sinikleşmiş insanların sayısının daha da artması kaçınılmaz.