Kolombiya’da dün yapılan barış referandumundan ufak bir farkla red çıktı. 13 milyonluk oylamada, 63 bin kişilik bir fark. İnsanlar çok umutluydu. “Ateşkes sürecek” deniyor. Bir dahaki oylamada barış çıkabilir.
Barış inşa etmesi zorlu ve uzun bir süreç. Ama barışın bir kez tadını alan bir daha bırakmak istemez. Oylanan anlaşma çeşitli açılardan eleştiriliyordu. Bir dahakine daha iyi bir anlaşma oylanır umarız.
Kolombiya’daki barış süreciyle ilgili çeşitli görüşler dile getiriliyor. Bu görüşler, yorumcuların geldikleri düşünsel altyapı kadar uluslararası deneyimleriyle de şekilleniyor. Örneğin, barışın bir zafer ya da devrim olmadığı, yenişememe hali olduğunu ileri sürenler olsa da; bu, tam olarak doğru değil. Talepler karşılanıyorsa, barış neden bir zafer olmasın? 1973’te Vietnam-Amerikan Savaşı’nda ABD, barış anlaşması imzalayarak Vietnam’dan askerlerini çekmek durumunda kalıyor. İmzacılar arasında gerillalardan oluşan Güney Vietnam Geçici Hükümeti temsilcileri de var. Dolayısıyla, anlaşmayla hem Amerikan askerleri geri çekiliyor hem de Güney Vietnam Geçici Hükümeti gizli kapılar ardında kalmayarak kamuoyu önünde resmen tanınmış oluyor. Dahası, ABD askerlerinin çekilmesiyle kan kaybeden Amerikancı Güney Vietnam hükümeti, iki yıla kalmadan tarihin tozlu raflarına gömülüyor.
Kolombiya’ya herşeyden önce bir ateşkes gerekiyor. Daha önceki barış görüşmeleri sırasında hükümet yanlısı paramiliter güçlerin yaptığı katliamlar nedeniyle, FARC destekçileri içerisinden sürece farklı yaklaşanlar da var. Üstelik, ateşkesin her zaman barış getirmediğini biliyoruz. Kuzey Kore ile Güney Kore 1953’te ateşkes anlaşması imzalıyorlar; ama bir türlü barış anlaşması imzalamıyorlar. Böylece 60 yılı aşkın süredir kendini diken üstünde hisseden ve ona göre militarist refleksler geliştiren iki devletli bir Kore Yarımadası çıkıyor tarih sahnesine.
Barış süreçlerinin sancılı olduğunu Sri Lanka ve Nepal örneklerinde net olarak görüyoruz. Sri Lanka örneğinde, barış görüşmeleri ya da daha doğrusu çabaları sürerken bir taraf öbür tarafı fiziksel olarak yok etti. Geriye buruk bir barış kaldı. Çatışma olmasa da, Tamiller’in en küçük taleplerinin bile karşılanması olasılığı artık bulunmuyor. Nepal ise daha çetrefilli bir örnek olarak not edilmeli: Halk savaşıyla başkenti kuşatan ve kralı tahtından düşüren Maoist güçler, askeri alandaki başarılarını siyasi alanda gösteremediler. 2008’den bu yana federal demokratik cumhuriyet statüsünde olan ülkenin barış sürecinin en büyük açmazı, Maoist güçlerle onlara karşı savaşan Kraliyet güçlerinin nasıl aynı orduda birleştirileceği sorunsalıydı. BM gözetimindeki anlaşmaya göre, Kraliyet Ordusu’nun genelkurmay başkanı görevden alınacaktı. Bu, gerçekleşmedi. Yumuşak bir geçiş için, devlet başkanlığı kraliyet güçlerine verilmişti; Maoist güçlerin önderi Praçanda ise başbakan oluyordu. Praçanda’nın başbakanlık dönemi, genelkurmay başkanını görevden alması ve bunun devlet başkanı tarafından engellenmesi sonucu kendi istifasıyla son buldu. Nepal solu ne yazık ki binbir parçaya bölünmüş durumda. Bu da barış sürecini sekteye uğratan önemli etmenlerden biri. Meclis’in cumhuriyetçi ancak etnik farkları tanıyan anayasa üstünde uzlaşma sağlaması 7 yılı buldu. Bu beklenmedik gecikme, birçok Nepalli’nin siyasete olan inancını zayıflatıp onları apolitikliğe itti.
İsrail-Filistin ve Kuzey İrlanda-İngiltere gibi örnekleri de Kolombiya bağlamında düşünebiliriz; ancak bu ikilinin etnik boyutu nedeniyle karşılaştırmanın ayakları havada kalacak. Bunun yerine, Filipinler’deki Müslüman gerillalar ve Maoist gerillalar ile devlet arasında yürütülen görüşmeler düşünülebilir; ancak bunlar Kolombiya’daki duruma göre barışa daha uzak örnekler.
Peki Kolombiya’ya barış geldiğinde savaş lobisi ne yapacak? Ya mafya? 52 yıl süren, 260 bin ölüme yol açan bir çatışmanın savaş kurumları da kemikleşmiş olacaktır ve toplumda kutuplaşmanın had safhada olması beklenmelidir. Her bir Kolombiyalı’nın çatışmalarda yaşamını yitirmiş en az bir akrabası ve yakını olacaktır. İşin içine duygular girdiğinde, kimi zaman, insanları ikna etmek zor olabiliyor. Barış onlar için ihanete uğramışlık gibi gelebiliyor. Yakınını yitiren bir FARC destekçisi, intikam isteyebilir; sağcılar için de aynısı geçerli. Affetmek, kolay bir edim değil. O yüzden, belki de, Kolombiyalılar da biz bu süreci heyecanla izleyenler de gerektiğinden fazla umutluyduk. 52 yıllık bir savaşın birkaç ayda bitmesi olanaksız.
Ya peki bu oylamadan 63 bin farkla barış çıksaydı? O zaman sevinmeliydik ama tam değil; çünkü seçmenlerin neredeyse yarısı, barışa hayır demiş olacaktı. Bu da, kutuplaşmanın boyutlarını gösteren bir belirti. Kolombiya barışa hazır olsaydı, barış yanlısı oylar yüzde 70’leri, 80’leri bulacaktı. Yine de ülkenin yaklaşık yarısının barış talep ediyor olması, bir umut uyandırıyor.
Barışın FARC için olumlu ve olumsuz sonuçları olacak: 50 milyonluk bir ülkede, 10 bin kişilik haydi milisleriyle birlikte diyelim 50 bin kişilik bir gerilla gücü, karşısında 500 bin kişilik bir orduya sahip bir devleti masaya oturtabiliyorsa, bu, bir başarıdır. FARC’ın kazanma şansı yoktu; barış olmasa, FARC, kurtarılmış (özerk) bölgelerini bir 50 yıl daha koruyacaktı, ancak asla zafer kazanamayacaktı. Yani FARC gibi bir hareket için tek çıkış yolu zaten bir barış masasıdır. Ancak, aynı barış masası, FARC’ın sonu da olabilir; çünkü hareketin siyasal bir parti olarak Kolombiya Meclisi’ne girmesi onun pazarlık gücünde büyük kayıp anlamına gelecektir. Meclis’teki yerleşik partilerin yanında ancak azınlık bir parti olarak varlığını gösterebilecektir. Bu da, FARC’ın askeri yaşamdan sonra siyasal yaşamda da bitmesi anlamına gelir.
Bugün 166 sandalyeli Kolombiya Meclisi’nde koalisyon ortakları olarak Sosyalist Enternasyonel üyesi Kolombiya Liberal Partisi’nin 39 sandalyesi; Milli Birlik Sosyal Partisi’nin 37 sandalyesi, Radikal Değişim Partisi’nin 16 sandalyesi, Yurttaşın Tercihi Partisi’nin ise 6 sandalyesi bulunuyor. İlk parti, sosyal demokrasi ile liberalizm arasında gidip gelen bir parti; diğerleri sağ partiler. Bu dörtlü dışında, en büyük iki parti, 28 sandalyeli muhafazakar parti ile 19 sandalyeli Demokratik Merkez Partisi –ki bir iş kadını tarafından kurulan bu parti, barış görüşmelerine karşı olanların çatı partisi niteliğinde. Dolayısıyla, FARC, partileşip Meclis’e girdiğinde, sağcı çoğunluk içinde küçücük bir grup olacak.
Burada söylenenlerden çıkarılacak sonuç şu: 52 yıl çok uzun; barış kolay değil; Meclis FARC için bir çözüm olmayabilir. Ancak bir kez barışın tadına varan da bir daha savaşmak istemez. İleride daha iyi bir barış anlaşmasının oylanması umuduyla, “bu sefer FARC’lı bir barış olsun” diyoruz; gerçekten farklı bir barış olsun bu kez, olası engelleri önceden görebilsin. (UBG/AS)
* Fotoğraf: Tuğrul Çam, Bogota / AA