Günlerden 29 Ekim 2014, evden çıkmadan şöyle bir göz attığım televizyon kanalları cumhuriyet bayramının asker-sivil erkânının geçit törenlerini veriyordu. Birindeki marş askerdeyken bize öğretilip söyletilen harbiye marşıydı.
“Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız / Tufanları gösteren tarihlerin yâdıyız / Kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti / Cehennemler kudursa ölmez nigahbanıyız.”
Evden çıkıp şehrin ana caddesini kesen kavşağa vardığımda askeri araçların tankı topuyla sıralarını beklediğini gördüm.
Önceki akşamdan aramıştı Pir Sultan Derneği Başkanı Cafer Koluman. Şehrin sinemasında bir haftadır oynayan “Hay Way Zaman” filminin bir seansı için yer ayırtmışlar. Beni de filmin yapımcısı Kazım Gündoğan’ın telefonla isteği üzerine davet ediyorlardı.
Daha önce “Dersim’in Kayıp Kızları” kitabı ve belgeselinden bildiğim Kazım ve Nezahat Gündoğan çifti bu kez bir kurgu belgeselle Dêrsim’in yitik yakın geçmiş tarihine bir yolculuk yapıyorlardı.
Belgesel çekildiğinde yaşı 75 olan ve Dêrsim Katliamı-Soykırımı sonrası subaylarca evlatlık olarak alıkonulan yüzlerce kız çocuğundan biri olan Emoş Gülver’in anılarından iz sürerek bir mekân, bellek ve tarih okuması yapmış Gündoğanlar…
“Dört Hain var” demiş eratına bir komutan! Gülerek anlatıyor eski asker; “Dört hain var hiç unutma; Biri fare, biri kurt, biri domuz, biri Kürt!”
İşte o “hain” denilen kavmin bir coğrafyayla birlikte nasıl yokedilişinin küçüçük bir parçasının filmi olmuş Hay Way Wext, ya da Zaman. Onüçbini katliama, onikibini yolsuz izsiz, yersiz yurtsuz sürgünlüğe ve yitikliğe giden bir büyük felaket Dêrsim Soykırımı…
Xarçik, Pêri, Munzur ve dahi diğer Dêrsim çay ve nehirlerinin 1938’de nasıl “Kürt leşi” ve “Kürt kanı” ile kan kızıl akarak haşrolduğunun insan tanıklığında anlatısı Hay Way Zaman.
Belgeselin yer yer kurgusallığa, yer yer de hikâyesi olan sinema filmi moduna girdiği ama çıplak gerçekliği hep koruduğu bir film Hay Way Zaman.
Dersim’in kayıp kızları ve Hay Way Zaman ipuçları da veriyor. Sanki bu hafıza takibi sürecek gibi!
Öğlen arası izleyip sinemadan çıktığımda tanklar, toplar, askerler “cumhuriyet bayramı” tören geçişlerini bitirmiş kışlalarına dönmek üzere şehrin asfaltı üzerinden akıp gidiyorlardı.
“Sahiden” dedim kendime “kanla kurulmuş” ve “tufanları gösteren” bir cumhuriyetin neler yaptığı bugün hafızayla yeniden vücut buluyor.
Marş “yıldırımlar yaratan bir ırk”tan söz etse de! Heyhat! O yıldırımlardan geriye kalan felaketler, katliamlar ve kırımlardan arda kalan bir derin hafıza konuşuyor belgeselde.
Gün boyu “Dersim’in kayıp kızları; iki tutam saç” belgeselinin izinden yürüyen Hay Way Zaman ve Cumhurluğun Bayramını düşünedurdum. “Neyin bayramıydı ki kutlanan” diye sordum sorumu, orta yere. Taammüden cinayete kurban edilmiş bir halkın kırımı, yıkımı, talanı, kanı, katliamı üzerine bina edeilmiş bir “milli” bayramın sahibine hayrı olur muydu ki!
Hay Way Zaman’ı mutlaka izleyin. İzleyin ki; mutlu olmayı Türk ırkına mensup olmak üzerinden bir okumayla dayatan cumhurluğun neden bugün topyekûn yüzleşilmesi gereken bir yerde durması gerektiğini bir kez daha öğrenin, kavrayın ve hafızanızın en derin yerine nakşedin… (ŞD/YY)