Anatomi Dersi, altı hikâyeden meydana gelen, kitaba adını veren hikâyedeki “ders” kelimesi ve çağrışımlarıyla devinen bir kitap. Devinen diyorum, çünkü Devecioğlu’nun edebiyatında hareket önemlidir. Kahramanlar hiç durağan kalmazlar, kendilerini var eden koşullara göndermelerle ilerleyen bir hareket içinde devinirler. Bu devinimde geçmiş, şimdide sürekli izler bırakarak kimi zaman Anatomi Dersi ve Siyah Moli hikâyelerinde olduğu gibi bu izleri çentikler haline getirerek kurgunun temel unsuru olur. “Ders” diyorum, çünkü kime veya neye yönelik olduğu belirsiz ama hiyerarşik bir ilişkiyi davet eden bu kelime, kitabın tamamında tam da çağrıştırdığı bu daveti karşısında yaratılan isteme/istenme halinin imgeselliğiyle sürekli tersyüz ediliyor.
Bu kitapta “Baş Daima Dik Olmalı”, “Hayalleri Yıkma Vakfı” ve “Yakın Gelecekte Edebiyat”ı bir bütün ve “Anatomi Dersi”, “Emma Ceviz Ağacında” ve “Siyah Moli”yi bir başka bütün olarak düşünmeli.
Bu iki bütün birbirlerine köprüler atarak ilerlerken klişeleri kullanıyor. Klişe kullanımları da kitabın sonundaki üç hikâyeden oluştuğunu söylediğim diğer bütünün komikleştirici unsurlarını hazırlıyor.
“Baş Daima Dik Olmalı”, “Hayalleri Yıkma Vakfı” ve “Yakın Gelecekte Edebiyat”, kitabın ilk üç hikâyesinde, şöyle bir uğrayıp geçilmiş, mesela karşılıksız sevmek, pembe mendil ile ağlamak, enişte ile gizli aşk yaşamak gibi klişelerin dozunu artırarak onları komikleştiriyor.
“Siyah Moli”de Sinan’a aşık Mine’yi, aşık olduğu adam başka bir kadınla birlikte diye elinde pembe bir mendille ağlarken düşleme klişesi “Hayalleri Yıkma Vakfı”nda, solcu gençleri devrimden ve dahası hayalgücünün devrimciliğine inanan birçok kişiyi hayallerinden vazgeçirmeye evriliyor. Evriliyor ama, sonuçta hikâyelerde bu klişelerin işlevselliği değişmiyor. Nasıl mı? İmgeyi kocaman bir balon haline getirip tüm hikâyenin üzerine bir perde gibi örterek. Sırasıyla ilerleyelim.
“Anatomi Dersi”nde kadın, zaman zaman evinde buluştuğu adama gittiğinde kafasına estikçe eve gelen siyah kediyi sık sık düşünüyor. Farkında olarak ya da olmayarak onu kendisiyle özdeşleştiriyor. Böylece istediği zaman gelmek ile istendiği zaman kabul edilmek arasında bir arayüz yaratılıyor. Hikâyenin sonunda siyah kedi ile kadının sokaktaki karşılaşmaları bu arayüzü tuzla buz ediyor; bu şekilde “istemek” eyleminin halleri üzerine kurulu kocaman bir imge tüm hikâyeye yavaş yavaş yayılıyor.
“Emma Ceviz Ağacında”, istemek ve istenmek eylemleri yine başrolde, hikâye, kardeşlik ve herkesin bir arada yaşadığı bir ev üzerinden, tıpkı “Anatomi Dersi”ndeki siyah kedi ile kadının sokaktaki karşılaşmaları gibi Emma’nın evin dışındaki ceviz ağacına sığınmasıyla oluşan düşleri, bir kadın olarak bir erkek tarafından istenmesi, ancak bunun beceriksizliği ve sonunda kendine göz koymuş eniştenin tuzağına düşmesiyle ilerliyor. Bu tuzağı göremeyip arzulanan bir kadın olduğunu zanneden Emma’nın naifliği ve bu naifliğin isteme/istenme eylemiyle birleşen her tarafa yayılan halinin kendisi kocaman bir imge oluyor.
“Siyah Moli”, ölmeyen, belki de ölemeyen, her ortama ayak uyduran bir balık vesilesiyle karşılaşan, birbirlerine hiç de uyumlu olmayan iki kişinin, ite kaka sürdürmeye çalıştıkları bir ilişkinin hikâyesi. Yine isteme/istenme eyleminin, Siyah Moli’nin etrafında dolaşan iki balık gibi kocaman bir akvaryuma dönüştüğü, bu halin imgeleşerek tüm bir hikâyeyi kaplaması söz konusu.
“Baş Daima Dik Olmalı”da, her ikisi de ailesinden uzakta iki adamın bir akşam vakti bardaki karşılaşmaları, ne istediğini bildiğini sanan bir adamın yanılgıları ve bunların onu düşürdüğü halle buram buram geçmişi şimdide yontmaya çalışması var. Anlatıcının karşılaştığı bu arkadaş, onun karşısına çıktığında bar çoktan bir mahkemeye, anlatıcı da savcıya dönüşüyor; çünkü adamın itiraf etmeye ihtiyacı var. Fakat yine de tekinsiz bir şey kalıyor ortalıkta, o tekinsizlik eğik bir baş ile kocaman bir imge haline geliyor, tıpkı diğer hikâyelerde olduğu gibi.
“Hayalleri Yıkma Vakfı”, tekinsiz hayalleri uzaklaştırmaya çalışan solcu ve devrimi gerçekleştirememiş, dahası gerçekleştirebileceklerine de artık inanmayan, kendi hayallerinden vazgeçmişlerin sözde yolun başındaki gençleri devrim hayallerinden vazgeçirmek için kurdukları “Türk İlim Yayma ve Hayalleri Yıkma Vakfı”nı anlatıyor. Ancak her zaman niyet ile sonuç aynı olmuyor. Vazgeçirmek istedikleri hayaller gençleri daha bir perçinliyor, böylece isteme/istenme eylemi yeniden hikâyenin başında ve sonundaki yer değiştirmeyle ters/yüz ediliyor ve bizzat kendi varlığı bir imgeye dönüşüyor.
Son hikâye “Yakın Gelecekte Edebiyat” ise isteme/istenme eylemiyle yaratılan her bir hikâyedeki imgelerin bir özeti niteliğini taşıyor. Çünkü yazar, okur, eleştirmen herkes bu hikâyenin içinde ve herkes her şeye müdahale edebiliyor. Hikâyenin sonunda kimin ve neyin galip geldiği de belirsiz. Hatta, ileri gitmek pahasına bu son hikâyenin bizzat yazarın yazma/yazmama isteğini parodileştiren, yazılan kitabın, Anatomi Dersi adlı hikâye kitabının bir imgesi olduğunu söyleyeceğim.
İçseslerin, başlıklarla kesilmiş kurguların, tam klasik forma yakınmış gibi görünürken aniden yolunu değiştiren anlatının, acıyı anlatırken keşfettiği duraklara Devecioğlu, Anatomi Dersi ile çok yaratıcı bir unsur ekliyor: İmgeyi kocaman bir balon haline getirirken, onu şişirmeye çalışan kahramanlarını ve hatta bizzat yazarını hizaya getirmeye, bu hizayı da geçmişin bugünde unutulmayacak kurtarıcı, yaratıcı ve devrimci bir imge olarak varolmasıyla yapıyor.
“Anatomi Dersi - Öyküler”, Ayşegül Devecioğlu, Metis Yayınları, 2022, 96 sf,
(SŞ/AS)