Cuma günü bir köpeğin –bir pitbull’un– Kocaeli’nin Çayırova ilçesindeki Marmara Geri Dönüşümcüler Camisi’ne girmesi, ana akım ve ne yazık ki bazı muhalif mecralarda “Pitbull paniğe neden oldu”, “Cemaat büyük panik yaşadı”, “Cuma vaazında korku dolu anlar”, “Cuma namazı öncesi panik anları” gibi başlıklarla haberleştirildi.
İktidarın son yıllarda izlediği hayvan düşmanı politikalar, köpekler ve özellikle pitbull’lar söz konusu olduğunda bu damgalayıcı dilin neredeyse otomatikleşmesine neden oldu. Pitbull’lar, ne yaptıklarından bağımsız “dehşet saçan” hayvanlar olarak anılmaya başlandı.
Sosyal medyada da, özellikle X’te (eski adıyla Twitter), yüksek takipçili ancak çoğu zaman güvenilirlikten uzak hesaplar, hafta sonu boyunca bu dili yeniden üretti.
Oysa görüntülerde ne bir saldırı ne de fiili bir tehdit görülüyor. Videoda, kalabalığın ortasında yönünü kaybetmiş, nereye gideceğini bilemeyen, kapalı bir mekânda sıkışmış ve asıl paniği yaşayanın kendisi olduğu açıkça görülen bir hayvan var. Buna rağmen yaygın haber dili, hayvanın yaşadığı korkuyu görünür kılmak yerine, onu korkunun kaynağına dönüştürmeyi tercih etti.
Damgalayıcı haber dili, hızlı sonuçlar üretti ve her şeyden habersiz bir hayvanın cezalandırılmasıyla sonuçlanan bir süreci tetikledi. Köpek, Çayırova Belediyesi Sokak Hayvanları Geçici Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’ne alındı. Birlikte yaşadığı belirlenen N.U. hakkında ise Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 177’nci maddesi kapsamında “hayvanı tehlike yaratacak şekilde serbest bırakma” suçlamasıyla adli işlem başlatıldı. N.U.’ya ayrıca Doğa Koruma ve Millî Parklar Müdürlüğü tarafından idari yaptırım uygulandı.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, 2022 yılında, 7332 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişikliklerin ardından aldığı kararlarla Amerikan Pitbull Terrier, Japanese Tosa, Dogo Argentino, Fila Brasileiro, American Staffordshire Terrier ve American Bully gibi ırklar “tehlike arz eden hayvanlar” ya da kamuoyunda bilinen adıyla “yasaklı ırklar” listesine alındı. Kararla birlikte hayvanlar, onlar için ölüm anlamına gelen barınaklara mahkûm edildi.
Camiye giren pitbull cinsi köpek, paniğe neden oldu pic.twitter.com/ODYDUh3SJm
— ENSONHABER (@ensonhaber) December 20, 2025
Şiddetin yöneldiği pitbull’lar
Oysa bilimsel çalışmalar, köpekler açısından saldırganlığın ırkla doğrudan ilişkili olmadığını; yetiştirilme koşulları, istismar, eğitimsizlik ve insan ihmali gibi faktörlerle şekillendiğini ortaya koyuyor. Aynı şekilde, ırk temelli yasaklamaların (breed-specific legislation – BSL) etkisiz olduğu, bu tür düzenlemelerin ne köpek saldırılarını azalttığı ne de kamusal güvenliği artırdığı, bilimsel literatürde defalarca ortaya konmuş durumda.
Nature dergisinde yayımlanan “Safkan köpeklerde saldırgan davranış; demografik, çevresel ve davranışsal faktörlerden etkilenmektedir” başlıklı bilimsel araştırma da bu tabloyu doğruluyor. Çalışmaya göre köpeklerde insanlara yönelik saldırgan davranış olasılığı; ileri yaş, erkek cinsiyet, yüksek korku düzeyi, küçük beden yapısı, başka köpeklerle sosyalleşmeme ve köpeğin, evin ilk köpeği olması gibi faktörlerle artıyor. Irklar arasında farklılıklar gözlense de, belirleyici unsurun tek başına ırk olmadığı özellikle vurgulanıyor.
Buna rağmen medya, her pitbull haberini istisnai bir olay olarak değil, önceden verilmiş bir hükmün teyidi gibi sunmayı sürdürüyor. Pitbull’ların “dövüş köpeği” olarak anılması da bu mitolojinin temel taşlarından biri. Ancak pitbull’ların tarihsel olarak insanlar tarafından dövüşe zorlanmış olması ya da kimilerine göre fiziksel görünümleri, onların “doğası gereği şiddet eğilimli” olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, bu durum insan eliyle yaratılmış şiddetin mağduru olduklarını gösteriyor. Medya ise bu ayrımı bilinçli biçimde görünmez kılıyor ve faille mağdurun yerini değiştiriyor.

Günün sonunda hiçbir canlıya zarar vermemiş bir hayvanın, yalnızca varlığı nedeniyle hapsedilmesi, açık bir cezalandırma politikası. “Camiye giren pitbull” haberinde bu mekanizmaların tamamı yeniden üretildi. Hayvanın camiye nasıl girdiği, birlikte yaşadığı insanın –kuvvetle muhtemel bir erkeğin– buradaki sorumluluğu bir kez olsun gündem edilmedi.
Hayvan odaklı habercilik, tam da böylesi anlarda etik bir tercih değil, kamusal bir sorumluluk olarak ortaya çıkıyor. Bu örnekte de gördüğümüz üzere, şiddet içermeyen bir olayın şiddet diliyle aktarılması, yalnızca yanlış bir anlatı kurmadı; hayvanın yaşam hakkını doğrudan etkileyen idari ve hukuki süreçleri de meşrulaştırdı. Haber dili, kamuoyunu bilgilendirmek yerine korku üretmeye yöneldi ve cezanın olağan, kapatmanın kaçınılmaz, yok etmenin makul olduğunu gösterdi.
Ortada bir fail ya da yıkıcı bir durum yokken bile hayvanı fail gibi sunan her başlık, sorumluluğu insandan ve devlet politikalarından çekip hayvana yükledi. Hayvanın korku, panik ya da yönünü kaybetmiş hâlini “dehşet” olarak adlandırmak, habercilik pratiğinin sınırlarını aştı ve doğrudan hedef göstermeye dönüştü.
Bedeli ise her zaman olduğu gibi, derdini ve dolayısıyla kendini anlatma imkânı olmayan ödedi. (TY)







