Çok fazla popüler ve çok fazla tanınmış olmak sıkar bazen insanı. Ülkemiz genelinde popüler yoz kültür tarafından öne çıkartılan, son kullanma tarihi dolduktan sonra bir paçavra gibi kenara atılan sanatçı veya “sanatçı”lar dahi kimi demeçlerinde zaman, zaman kendileri ile özellikle doğal bir ortamda, örneğin bir sahilde yalnız başlarında kalmalarını istemelerinden esasla çok tanınmış olmanın getirdiği sıkıntıyı dile getirir.
Yaygın –ulusal ölçekte yayın yapan- basında habercilik yapmakla yerel basında habercilik yapmak arasındaki en önemli farklardan biri de budur ve bu durum yerel basın habercisinin aleyhinedir.
Çünkü kişinin şahsıyla ilgili olumsuz bir haberin yaygın medyada yayınlanması durumunda haberciye telefonla ulaşmak dahi neredeyse mümkünsüzdür. Ancak yerelde çalışan haberciye oturduğu mahalleyi, evi dahi tespit edip günün istediği saatinde ulaşmak çok mümkündür.
Başka yerlerde de öyle midir bilinmez ama Gebze’de herhangi bir habercinin, iyi bir haberini yaptığı kişi tarafından teşekkür etmek aracıyla arandığı bilinmiyor. Ya da Türkiye’nin neresinde olursa olsun, yerel haberci de zaman, zaman doğal bir ortamda kendisiyle veya ailesiyle yalnız kalmak ister. En basitinden, kahvede okey oynarken ve üstelik okeye dönerken dahi yurttaşın birinin gelip, “Sokakta asfalt çöktü. Niye yazmıyorsunuz?” demesi asap bozucudur bazen.
Toplum sıkıntısını aktarmak istediği habercinin de sıkıntısı, sorunu, bir tatil günü, saati, ailesi veya sosyal hayatı olduğunu kabullenmez veya kabullenmek istemez…
Gazetecinin emek hakları
Yerel basında habercilik yapmanın zorluğu şüphesiz bu kadar basit değil veya keşke tek sorun bu olsa. Gebze ölçeğinde değerlendirecek olursak; ülke genelinde de olduğu gibi yerel basının iktidara yaklaşmasıyla birlikte bugün itibariyle grev ve direnişleri takip eden gazete, haberci sayısı çok azaldı.
Yedi günlük gazetenin yayınlandığı, Türkiye’nin emek hareketi bakımından en hareketli yerlerinden biri olan ilçemiz sınırlarında bugün itibariyle iki direniş (Arçelik ve Unilever depoları), bir grev (Eczacıbaşı E-Kart) var.
Ancak buralardaki gelişmeleri takip eden gazete veya haberci sayısı bir, iki... Ve işin komik tarafı yayın politikası ile emek yanlısı imiş gibi bir görünüm veren Gebze ve Kocaeli basınında dahi müthiş bir sömürü söz konusu. Grev ve direnişlere sayfalarında en çok yer veren gazetede ola ki sendikal örgütlenme olsa, işverenin tutumunun ne olabileceğini kestirmek çok zor.
Bir örnek
İş kolumuzda bir diğer önemli ayrıntı ise sigorta primleri. Kişi ve kurum isimlerini gizleyerek yaşanmış bir örnek vermek gerekirse:
12 Eylül 1980 öncesi dönemin “solcu”larından birine ait, grev ve direnişlere sayfalarında hayli çok da yer veren gazeteye bir başka gazeteden bir haberci girer. Habercinin eşinin doğumuna 190 gün vardır. “Benim eski iş yerinden sigorta primi üzerinden sağlık hizmeti alabilme sürem 180 gün sonra doluyor. Eşim doğum için Devlet Hastanesi’ne yattığında buradan en az 120 gün prim gözükmeli” der.
Gazete sahibi, “tamam” der. Habercinin eşi doğuma girdiğinde prim gün sayısı 110’dur. 700 YTL maaşlı, gebe olduğu için eşi çalışmayan haberci doğum gideri olarak 500 YTL öder. Haberciyi sigortalı yapmak için iki ay bekleyen işveren, sigortalı gösterdiği ilk ay da 10 günlük primden kaçmak için o ayı 20 gün üzerinden göstermiştir.
Dahası, gazeteci bir süre sonra duruma olan tepkisini ifade ettiği için istifaya zorlanırken, SSK Gebze Müdürlüğü’ne yaptığı şikayet başvurusuna da, “Biz bu tür şikayetleri kişi çalışırken ihbar edilirse değerlendiriyoruz” yanıtını alır.
Ama istifaya itilen haberci de giderayak yapacağını yapmış, gazete sahibini son gününde kendisine ait köşeden isim vermeden yerin dibine batırmıştır. Aslında belki de değil Türkiye dünya yerel basın tarihinde bir ilk yaşanmış, bir gazete sahibi biraz da habercinin cinliğiyle kendi gazetesinden cevap veremeyeceği ithamlarla yüz yüze gelmiştir. Gazetenin sahibi, kendi gazetesinde kendisine ilişkin çıkan yoruma karşın kendi köşesinden dahi yanıt verememiştir.
Mücadele
Yerel basında haberci sömürüsünün ne boyutta olduğunu sergilemek için bu örnek yeterli diye düşünüyorum. Çünkü her bir işkolunda ve her tür olumsuzluğa karşın sömürünün önüne geçmek, mücadele etmek, çözüm olmak gerektiğini sanıyorum.
Biz, garip bir tesadüf ki tam da bianet’in bu konuyu gündeme getirdiği süreçte, tam da sözünü ürettiğim proje üzerine çalışmayı başlatıp görüş ve öneri almak için Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Başkanı Orhan Erinç’ten randevu almış durumdayız.
Bizler bugün itibariyle “Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti” üyeleri ve üye adayları, büyük ihtimalle bir “yeniden yapılanma” hareketiyiz. Cemiyeti etkin kılmak için hazırladığımız programla meslektaşlarımıza giderken, yönetime aday olan bir hareketi oluşturmanın peşindeyiz.
Tek çatı
İşte o program, sözü edilen emek sömürüsüne karşı öncelikle Türk Basın Birliği Kocaeli Şubesi ve Gebze Gazeteciler Derneği gibi yapılanmalara karşın tek çatıyı ve çatı olarak da inadına ve ısrarla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'yle ilişkili Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’ni savunuyor.
O program, gazetelerde sendikal örgütlenme olmasa dahi üretimden gelen gücün kullanılmasını savunuyor.
Program tek çatıyı meslektaşlar arasında bölünmenin, “yazı işleri müdürlüğü”, “haber müdürlüğü” gibi sıfatları edinen habercinin bu makama geldikten sonra “işverenin has adamı” olması ihtimaline karşı emek sömürüsüne karşı birleşmeyi öneriyor.
Program, cemiyete sadece çalışanın değil işverenin de üye olduğundan esasla meslekteki ahlaki ve etiksel kirlilik ve çöküntüye de engel olmayı amaçlıyor. Kaldı ki bu kirlilikten çoğu zaman işverenler de yakınıyor.
Program bir de günümüzde hemen her alanda gözüken bir kadrolaşmaya karşı direnci ifade ediyor. Gücün parada, gücün etikette, karizmada olmasını red ediyor, direniyor. Bu program Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’ne tarihinde ilk defa bir kadın başkan seçmeyi de, şüphe yok ki programı benimseyip yönetime aday olması durumunda hayata geçireceğine olan güvenden esasla, ülke geneli ve yerel özelinde yaşanan erkek egemen görüntüye karşı, planlıyor.
Yarın programı benimseyip yönetime girmek isteyen aday adayları arasından seçimle adaylarını belirleyecek. Ve o adaylar yönetime seçilirse, başkanını yönetim belirleyecek.
Çözüm
İlimiz özeli ve şüphe yok ki ülkemiz genelinde mesleğimizde, daha dar bir tanımla yerel haberciler üzerinde yaşanan emek sömürüsüne karşı çözümün yakınmaktan değil mücadeleden geçtiğine inanan bireyleriz.
Yeri geldiği zaman yaygın basında çalışan emekçi arkadaşlarla dayanışmak, “İkitelli’de ……Gazetesi’nin önünde eylem var” dendiğinde eylem günü ile haftalık izni örtüşen üyelerimizle orada yer almayı; İstanbul’a yakınlığının da getirdiği avantajla, “İzmit’te eylemdeyiz. Bekleriz” demeyi tasarlıyoruz. Tüm plan ve programın hayal değil gerçek olacağından esasla.
Çözüm mesai saatleri dışında bir araya gelindiğinde işverenin ne kadar sömürdüğünden yakınmakla değil, o süreci, o vakit kaybını, “Ne yapabiliriz?” diye önce kafa patlatmak, ardından hayata geçirmekten geçiyor.
Çok klasik, bildik bir tanımlama olacak ama sanki sadece Gebze ve İzmit’i ile Kocaeli’de değil, sömürünün yerel basının olduğu her yerde yaşandığından esasla Edirne’den Kars’a tüm sorunun çözümün bundan geçtiğini düşünüyorum.(AU/EÜ)