Demokrasi İçin Birlik’inçağrısıyla dün akşam (14 Mayıs) Taksim Hill’de bir panel düzenlendi. “Kobanê’den Gezi’ye Ekmek ve Adalet” isimli paneldeki konuşmacılar her iki davaya dair çok önemli noktalara değindiler.
Mesela, bu iki dava için sıkça duyduğumuz “hukuk ortadan kalktı siyasi davranılıyor” eleştirisinin geldiği yolun güzergahları sıralandı.
Geçmiş yıllarda böyle yargılamalar yapılırken dosyaya somut deliller konulurken şimdi bu delillere dahi ihtiyaç duyulmadığı vurgulandı. Her iki davayı da yakından takip eden Akçay Taşçı, hukuksuzluğu şu örnekle somutlaştırdı: “Gezi Davası’nda Uludağ Sözlük’ten alıntı konulmuş. Uludağ Sözlük, herkesin istediğini yazdığı kanıtsız bir platform. Yine Kobane iddianamesinde de dosyaya suçtan etkilenen diye konulan kişiler, yargılananları asla tanımadıklarını söyledi. Hatta bazıları ‘biz bu davanın bu davada mağduruz, parti yöneticilerimiz hakkında bu dava açıldı’ dedi.”
Panelistlerden Kadın Hakları Aktivisti İlahiyatçı Fatma Akdokur’un söyledikleri de ortaklaşma açısından önemliydi: “Ben kral çıplak demek için buradayım. Yüzyıl demokratikleşme çabasına rağmen ülke eşitlik, özgürlük, adalet gibi karakterleler bir türlü mayalanmadı. Geçmişten bugüne çok sayıda kişi katledilip idam edildi. Bunların yapılırken, yasalar elverişli hale getirildi. Hatta Kürtlere karşı yasalara elverişliliğine bile dikkat edilmedi. Bugün Kobanê ve Gezi davaları da o dönemin doğal sonucu olarak önümüzde duruyor. İktidar muktedirliğini bu davalarla sürdürüyor.”Akgün: Çözüm siyasi
Kuşkusuz toplantının en dikkat çeken konuşmalarından birini CHP Kars Milletvekili İnan Akgün yaptı. İki davaya ilişkin kronolojik ilerleyişi hukuki perspektifle anlatan Akgün, iktidarın özellikle AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala özelinde söylediklerini hatırlattı:
“Siyasi müdahaleler sonuç vermeye başlandı. Bundan bir gün sonra ‘Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı bırakamayız’ denildi. Burada bir niyet var. Gezi’yle Kobanê birçok benzerliği var. Ama siyasi anlamda ilk olarak Osman Kavala’nın davasıdır. Kavala hakkında beraat kararı verildi aslında ama hemen sonra başka bir suçtan tutuklandı. AİHM, Anayasa’ya uygun şekilde karar çıkacağını umuyoruz. Partimizin tavrı merak ediliyor. Eksikliklerimiz oldu ama bu bizim sorumluluğumuzdur. O yüzden her iki davanın da olumlu sonuçlanması için üstümüze düşeni yapacağız. Her iki davada siyasi intikam davası ise çözüm de siyasidir.”
Aytaç: Çözüm mücadelenin ortaklaşması
Avukat ve Adalet Nöbetleri’nin öncülerinden Kemal Aytaç, Türkiye’deki adalet nöbetlerini tek tek sıraladı. Adalet nöbetlerinin buluşmadığını bunun da mücadelenin eksik yanlarından biri olduğunu belirtti. Aytaç’a göre bu eksikliği gidermenin tek yolu dayanışmanın ve mücadelelerin ortaklaşması.
Ardından söz alan DEM Parti Urfa Milletvekili Mithat Sancar da davaların siyasi olduğuna bir kez daha dikkat çekti. Sancar, Gezi ve Kobanî’nin iktidarın ezberini bozduğunu söyledi. Ekledi: Bu yüzden hedefler ve hafızalarından gitmiyor.
Gazeteci yazar Nuray Sancar’ın yönettiği panel sonrasında da katılımcılardan görüşler alma şansım oldu.
“İktidar toplumu susturmak istedi”
İHD İstanbul Şubesi yöneticilerinden eski DEM Parti milletvekili Oya Ersoy örneğin, her iki davanın da siyasi olduğunu herkesin bildiğini belirterek, bu iki davanın da “intikam davası” olduğunu söylüyor. “Kobanî Davası ile Kürtler’den, Gezi davası ile batıda yaşayan yurttaşlardan intikam almak isteniyor” vurgusu yapan Oya, “Gezi, eşitlik ve özgürlük adına yükselmiş çok büyük bir itirazdı. İktidar bir daha bu iktidarı yapmayın diyor. Asıl amaç her iki dava üzerinden de halkları susturmak” noktasına dikkat çekiyor.
İktidarın seçimle yenemediklerini, siyasi tasfiye ile yaptığını söyleyen Ersoy, “Türkiye’de genel bir adalet hareketine ihtiyaç var” dedi.
Ersoy’un söyledikleri, panel boyunca konuşulanların özeti ve aynı zamanda Türkiye’deki mücadelelerin gerçekliği niteliğinde:
“Her iki dava ayrı ayrı tartışılıyor. Bizim başta bunu aşmamız lazım değerlendirme diyorsanız eğer. Nasıl aşacağız bunu? Bir genel adalet hareketine ihtiyaç var bu ülkede. Evet, Gezide ve Kobane'deki bütün taleplere sahip çıkan ve bugün sadece bu iki davayı değil, aynı zamanda Çorlu Ailelerini, aynı zamanda 6 Şubat depremleriyle ortaya çıkan mağdur ailelerin, milyonlarca dava sayabilirim bu şekilde bütün yargılamaların siyasi yargılamaların karşısında ortak ses olmak gerekiyor. Bütün davaların karşısında hep birlikte ortak bir adalet talebiyle bir araya gelen kesimlerin birbiri ile ortaklaştığını iktidara gösteren bir halk hareketine ihtiyaç var.”
Ersoy başta olmak üzere, Demokrasi İçin Birlik üyelerinin ve panelistlerin gündeme getirdiği “ortaklaşma” ne zaman somut adıma dönüşür bilinmez elbette fakat yarın (16 Mayıs) Ankara’da Kobanî Davası görülecek.
Kararın, Türkiye’nin demokrasi sınavında önemli bir dönemeç olduğu ortada. Kürt hareketinin kadrosu olmuş, onlarca kişi hakkında istenen “siyasi yasak” Türkiye siyasetindeki aktörleri de etkileyecek.
Yazının yazıldığı saatlerde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde oluşturulan yeni heyet "Yeni delil yok" dedi. CMK'nin "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” başlıklı 311’inci maddesine atıf yaptı.
Kürtler başta olmak üzere demokrasi ve barış isteyen binlerce insanın sadece gözü değil kalbi de yarın Ankara’da olacak.
“Herkes bunu iyi bilsin ki bizler savaşmasını iyi biliriz ama biz barışı istiyoruz ve haykırıyoruz" diyen siyasi bir geleneğin mahkeme salonlarında “delilsiz” yargılamalarla sindirilemeyeceğini görmek için defalarca “kayyım” atanan belediyelerdeki seçim sonuçlarına bakmak yeterli.
(EMK)