* Fotoğraf: İbrahim Erikan / AA
Murathan Mungan’ın evin içindeki bir canlı, akrebi bahçeye salmak için yarım saat uğraşan biri olarak, genç olsaydım Kobanê’ye giderdim mesajını okuyunca ölümün eşiğinde Barış Konferansına mesaj yollayan bir başka edebiyetçı yazarı düşündüm.
Yedi yıl önce, 13-14 Ocak 2007 tarihinde Ankara’da İçkale Otelinde “Türkiye Barışını Arıyor” konferansı vardı. Konferansı “Türkiye Barış Meclisi” düzenliyordu. Günler öncesinden iki günlük konferansın açılış konuşmasını Yaşar Kemal’in, kapanış konuşmasını da Mehmed Uzun’un yapması her iki yazarın da onayıyla kararlaştırılmıştı.
Mehmed Uzun hastalığı nedeniyle doktorlarının izin vermemesi üzerine konferansa katılamamıştı. Türkiye Barış Meclisinin delegesi olmam nedeniyle ben de konferansa katılacaktım. Mehmed yedi sayfalık metni yazıp bana verdi ve elden divana teslim etmemi istedi. Ben de alıp götürdüm. Konfernsa katılamayacağı için mesajı ilk gün okundu. Çok da alkış aldı. O günlerde de kanka olan sonradan (2009) her ikisi de iki ayrı partide (biri iktidar diğeri muhalif) 2009’da vekil olacak olan şahsiyetler Mehmedin yolladığı metindeki “İran, Suriye ve Iraktaki terörist örgütler; Hizbullah, Hamas ve Iraklı Sunni İslamcı teröristler” ifadesinden rahatsız olup; cılız bir muhalif metin de kaleme almışlardı. (Bk. Zevalsiz Ömrün Sürgünü-Mehmed Uzun kitabım Lis Yayınları).
Edebiyatçıların galiba gelecek konusunda böyle öngörüleri hayli çok. Zaten geleceğe de kalacak olan da bu!
Kobanê’de günlerdir süren insanlık için varoluş trajedisini düşününce, yaşayınca ister istemez insan tekinin yüreği orada atıyor. Bunlar meselenin bir yanı. Siz bu satırları 21. Yüzyılda insanların katiller tarafından İslam adına kurban edilip boğazlandığı Kurban bayramı gününde okuyor olacaksınız.
Adına IŞİD-DAİŞ denen cani katiller sürüsü belki bir dönem daha Suriye-Irak ekseninde varlığını sürdürecek. Ama IŞİD’in bu coğrafyada bütün suni teneffüslere rağmen geleceği yok. Kürtlerin ayak sesleri ve Ortadoğu’ya enjekte edecekleri demokrasi nefesi şimdiden rüzgârını estiriyor. Bunun ipuçları ortada.
Türkiye’de kendini dayatan İslami kimliğiyle varolduğunun ısrarıyla politiklar geliştiren AKP mecburen adına” Barış Süreci” denen garip hâli şekillendirip sürdürecek, başka da şansı yok!
Amerika PKK’yi “Terör örgütleri” listesinden çıkaracak. Bu gidişat onun göstergesidir. PKK ve onunla aynı yapının farklı bir örgütlenmesi YPG bir meşruiyet üzerinden IŞİD’e karşı savaşıyorlar. Bu hâl tez zamanda terör örgütü listesinden çıkarılmayı beraberinde getirecek. Ve gelecekteki hâlin şimdiden okumasıdır ki; PKK Türkiye’de legal siyasetin aktörü olacak.
Dünya şunu da görüyor olacak ki; Kürtlerin arzusu hilafına bölünmüş Kürdistan’ın ayrı yakalarda kalan Kürtleri artık yeniden birlikte olmanın ruh halini yaşıyorlar. Bir ulus olmanın en önemli özelliği “Ruhi şekillenme birliği”dir. Ortak bir millet ruhu yoksa ulus bilinci de yok demektir. Ama Rojava’da, Rojhelat’ta, Bakur ve Başur’daki yaşananlar Kürtlerin 21. Yüzyılda yeniden ruhi şekillenmesini dünyaya gösterdi.
Belki adına yıllar öncesinin “Bağımsız Bileşik Kürdistan” gibi bir ideali artık olmayacak. Ama şu olacak. Kürt halkı diğer parçalarda yaşamak zorunda kalan milletinden olanlar için yapabileceklerini, yapması gerekenleri, yaptıklarını gösterecek ve dünyaya da anlatacak. Hem anlatıyorlar da zaten.
Birileri istediği kadar İspanya içsavaşındaki gibi enternasyonal tugayların Rojava örneğine uymadığını dillendirsin. Tarih onlara dayanışabilmek için bahane aradıkları ayıbını söyleyecek ve yüzlerine çarpacaktır emin olun.
Rojava, Çîyayê Şengalê, Kobanê, Afrîn, Cezirê ve diğerleri; ez cümle Kürtlerin savaşı, Ortadoğuda ve elbette Türkiye’de ve dahi Kürdistan’da kalıcı Barış için…
Barışa bir ses de siz verin demek için:
Dengek bidin ji bo Aşitî… (ŞD/AS)