Fotoğraf: csgorselarsiv.org
*Dünyada her gün en az 800 kadın önlenebilir anne ölümleri nedeniyle ölüyor.
*Her yıl 200 milyon kadının aile planlamasında karşılanmamış ihtiyacı var.
*Dünyada yalnızca yüzde 55 kadın cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve doğum kontrolü konusunda kendi kararlarını veriyor.
*Dünyada 140 milyondan fazla kız çocuğu, ailelerin oğlan çocuğu tercihi yüzünden doğumdan önce veya sonra öldürülmekte veya ölüme terk ediliyor.
*Türkiye’de 3 aileden birinde aile planı hizmeti açığı var.
* Türkiye’de son 10 yılda gebeliğin sayısını sınırlama isteği azaldı.
* Türkiye’de ergen kız çocuklarının birinci ölüm nedeni hamilelik ve doğum.
Veriler, Türkiye’deki aile sağlığı hizmetlerine, kadın ve çocukların korunmasına yönelik çok şey söylüyor. Daha doğusu söylemiyor, “yardım destek” diye çığlık atıyor.
“Şimdilik” toplumun sorunlarını haliyle çözüm çağrılarını da gözler önüne sermeyi hedefleyen böylesi veriler yasaklanmadan, bu verileri incelemekte yarar var.
Unutmadan söyleyeyim verilerin kaynağı Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu (CİSU).
Platformun, sitesinde yer alan “Türkiye’de Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Durum Analizi” ve “Türkiye’de Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Durum Analizi” raporlarını kazıdıkça, sistemin kadınlara ve kız çocuklarına “anne”lik vasfı dışında çok da bir anlam yüklemediğini, kadınların büyük bir kısmının “doğurmak” zorunda bırakıldığını görüyorsunuz.
Hak odaklı bakılmıyor
Yeniden verilere dönelim.
Kadınların büyük bir çoğunluğu gelecekte doğurganlıklarını düzenlemek istiyor. Ancak son 5 yıllık dönem içerisinde gerçekleşen doğumların yüzde 10,6’sının daha sonra olması tercih edilirken, yüzde 14,8’i ise istenmeyen gebelikler sonucu gerçekleşen doğumlar.
Yaygın ve sistematik erkek şiddeti sorunundan dolayı bir türlü gündeme gelmeyen bir sorun da yine bu raporlarda karşımıza çıkıyor. Türkiye’de ergen doğurganlık hızı Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre (2018) binde bin. Her 3 ergenden biri erken doğum yapıyor. Bu durum zorla evlendirilmiş çocukların ve belki istismar sonucu hamile olan çocukların ölümüne neden oluyor.
Raporlara göre, Türkiye’de doğum oranı yükseliyor. Bunun başlıca nedeni doğum kontrol haplarına erişimin zorlaşması. Aile Planlama hizmetlerine erişemeyen özellikle yoksul kesimden kadınlar mecburen çocuk doğurmak zorunda kalıyor.
Özcesi, aile planlaması hizmetlerine hak odaklı bakılmıyor. Üreme ve/veya ürememe hakkı mı? O zaten konuşulmuyor bile. Hele göçmen kadınlar ve LGBTİ+’lar için bu haklardan söz etmek bir hayal.
Konuya dair araştırma yaparken konuştuğum uzmanların büyük bir kısmı, aile planlamasının devletin görevleri arasında olmasına rağmen özellikle sağlıkta dönüşüm politikaları ile göz ardı edildiğini söylüyor. Bizim sıkça tanık olduğumuz gibi devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiyor.
Raporlar, bu ülkede kadınların önlenebilir nedenlerle ölümlere karşı korunmadığını söylüyor.
Kız çocukların, cinsel istismar sonrasında doğurmaya mecbur bırakıldığını anlatıyor.
Zamanınız olursa lütfen siz de detaylıca bakın.
Bu iki raporu okurken, doğurmaya zorlanan kadınların varlığını hissettiğinizde lütfen ilk olarak açlık sınırının 5.557 TL ve yoksulluk sınırının 19.220 TL olduğunu unutmayın. Elbette asgari ücretin de 5 bin 500 TL olduğunu!
İkinci olarak da 4+4+4 eğitim sistemiyle okuldan ayrılan ve meslek liseleri nedeniyle “stajyer” adı altında 18 yaşından küçük çocukların düşük ücretlerle kölelik koşullarında nasıl çalıştırıldığını da unutmayın.
Lafı uzatmadan, aile planlanması hizmetleri ile eğitim, sağlık ve emek politikalarının birbiriyle bağlantısı dahası “makbul aile” üzerinden “kadını ve çocuğu nasıl daha çok sömürebilirim?” diye işletilmek istendiği ortada.
AKP’nin 20 yıldır Türkiye’de dönüştürmeye çalıştığı sistem, kadınları “bakamayacağı çocukları doğurmaya” zorlarken, o doğan çocuklara da sadece geleceksizliği vaat ediyor.
Türkiye’de yasalar “haktan” “hukuktan” söz etse de sistemin yürütücüleri kadın ve çocuk politikalarına hak odaklı değil rant odaklı bakıyor.
Sözü edilen seçim gerçekleşirse dilerim sandıktan “önce kadın ve çocuk hakları” çıkar!
Şiddetsiz, eşitlik mücadelesinin yükseldiği yeni bir hafta dileğiyle…
(EMK)