Geçtiğimiz günlerde, Kredi ve Yurtlar Kurumu Müdürü Hasan Albayrak'ın yurtlara giriş saati hakkında yaptığı açıklama, kadın öğrencileri, ısrarla 'kız çocukları' diye nitelendiren ataerkil zihniyeti yeniden ortaya çıkardı.
Yetişkin birer birey olduğumuza bir türlü kani olamayan bu zihniyet, ister evde, ister yurtta, kadınları her daim 'gözetilmesi gereken, korunmaya muhtaç' kız çocuğu olarak görmeye devam ediyor. Kız çocuğu ibaresini vurguluyorum, nitekim bu sözcük ısrarla 'büyümemiş' olduğumuza ve bir irademizin olamayacağına işaret ediyor.
Albayrak'in bu ifadesine şaşırmadık zira yıllardır ismi 'devlet yurdu', 'üniversite yurdu', 'vakıf yurdu' olan yerlerde barınmaya çalışıyoruz. Aslına bakacak olursanız, barınma hepimiz için bir hak iken, onu bize lütfedilen bir şansmış gibi görmeye zorlanıyoruz.
Bu yüzden bize dikte edilen her kurala uymak mecburiyetinde bırakılıyoruz. Örneği başka hiçbir ülkede görülemeyecek uygulamalara maruz kalıyoruz. Ayrıntılarına biraz sonra değineceğim, gelelim Albayrak'ın açıklamasına...
Her yer açık, yurt kapıları hariç
1. Albayrak sözlerine şu şekilde başlamış: "O saatte neresi açık. Çarşı-pazar kapalı. Bara da gitmesin. İçki, sigara zararlı zaten." O saat derken 21.00'den sonrasını kastettiğini biliyoruz. Kendisine o saatte 'açık' olan yerlerin listesini verecek değilim. Ayrıca o saatte pek çok yer açıkken, şansa bakın ki bir tek 'yurt kapıları' bize kapalı.
21.00'den 10 dakika sonra bile içeri alınmayıp, dışarıda bırakılan kadınların işgüzar bir şekilde cezalandırılmaya çalışıldığını yurtta kalan her kadın bilir. Sorarım size, barınmakta olduğu haneye alınmayarak mı 'korunmaya' çalışılıyor bu kadınlar?
Bu ikiyüzlü ve işine geldiği gibi davranan 'korumacı' zihniyetin tavrı apaçık ortadadır. "Bara da gitmesin. İçki, sigara zararlı zaten" diyerek yine bizim yerimize zahmet edip düşünen Albayrak, bizlerin iradesini yok saymayı kendine görev edinmiş olsa gerek. Kendisine asli görevinin, yurtların idaresi olduğunu hatırlatırım, yurtlarda barınan kadınların değil!
Yurtlar barınmak için vardır
2. "Yurtlarda kalan öğrencilerimizin yüzde 96-97'si dersleriyle ilgileniyor." Albayrak'ın böyle bir istatiki sonuca nasıl vardığını çok merak etmekle birlikte, bu bilginin yurtta barınmayla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.
Hayatımızı ders ve geride kalan bazı aktiveler olarak basitleştiren zihniyet, "Tiyatroya sinemaya gitmelerine veya bir kursa katılmalarına engel yok. Gittiklerinde bunu gösteren belgeleri ibraz ettikleri takdirde hiçbir sorun yaşanmıyor" ifadesiyle bize tiyatro ve sinemaya gitmemizi mi öğütlüyor, yoksa yapmamıza izin verilen aktivitelerin sınırlarını mı çiziyor bilemedim.
Yine de, her yaptığımızı rapor halinde sunmamız gerektiğini söyleyip, bunu da en doğal yükümlülüğümüzmüş gibi göstererek, bizlerin adeta özgürlükler deryasındaki yurtlarda kalıyormuşuz izlenimi vermesini kabul edemiyorum.
Nereye gittiğimizi bildirmek kadar bizi çocuklaştıran ve yok sayan bir uygulamanın, 'sinemaya, tiyatroya gittik' ifadesinin haricinde de başka bir açıklama kabul etmediğini görmek zorundayız. Mesela 'dolaştım' gibi bir belge yaratamayız galiba öyle değil mi? (Eğer kabul ederseniz lütfen söyleyin çünkü aslında sizin zihniyetinizle uğraşmaktansa, hayatımızı yaşamayı tercih etmek isterdik.)
Evde baba, yurtta devlet baba
3. Albayrak'ın her bir cümlesine değinmekten kendimi alamıyorum maalesef. Çünkü hepsi birbirinden 'ibretlik', dayatılan öğütler silsilesi... Öğüt olsalar yine iyi fakat tüm bu açıklamalar, Albayrak'ın kişisel fikirleri değil sadece. Biliyoruz ki bunlar aynı zamanda yurtta kalan kadınlara uygulanan kuralların ta kendisi.
"Hem 17 yaşında kız çocuğunun o saatte dışarıda kalması doğru mu? Ben o saatte kız çocuğunun başı boş sokakta dolaşmasını doğru bulmuyorum. Tiyatroya sinemaya gitsin, bar başka bir şeydir." Bara ya da herhangi bir yere gitmek bizim inisiyatifimizdedir.
'Başı boş'tan kastedilenin bir erkeğin eşlik etmemesi anlamına geldiğini de biliyoruz. Ve işte bizler de esas derdimizin 'güdülmek' olmadığını anlatmaya çalışıyoruz başından beri. Evde sokakta baba, ağabey ve koca; yetmedi şimdi de üniversitede 'yurt'lar yani devlet baba çıktı karşımıza.
Tekrar edelim, yılmadan ve defalarca: Hayatımız sizden bağımsızdır. İstersek bara gideriz, istersek sokakta dolaşırız, sinemaya gideriz.
Bizim için iyilik düşünmeyin!
4. Albayrak sözlerini özetleyerek şu şekilde bitirmiş: "Hem erken saatte yurda girince ders çalışmaya başlıyorlar. Biz de bu giriş saati uygulaması ile onları ders çalışmaya yönlendirmiş oluyoruz."
Bu sözlerle sanki yapılan tüm uygulamaların 'ders' içinmiş gibi algılanmasını istemiş. Fakat çok iyi biliyoruz ki, tüm bunlar 'kadınlar'ın üzerindeki kontrolün yitirilmemesi uğruna sıralanan düzmece doğrulardır. Bizim için 'iyilik' düşünen bu akıl, her yerde bizi kuşatmaya ve kısıtlamaya çalışmaktadır.
Kız yurtlarındaki kurallar yeniden yapılandırılmalı
Albayrak'ın bu ifadelerini bir kenara bırakarak, taleplerimizi söylememiz gerekirse: 'Kız' yurtlarındaki kurallar yeniden yapılandırılmalıdır. Giriş-çıkış saati üzerinden uygulanan yaptırımlardan (kapıda bırakılma, aileye haber verme, savunma kağıdı yazma zorunluluğu, yurttan atılma vs.) vazgeçilmelidir.
Nerede, ne yapmakta olduğumuz ve bunu ailemizle paylaşma tercihimiz, bizim sorumluluğumuzdadır. Yurt yönetimi tarafından bunun göz ardı edilerek hayatımıza müdahale edilmesi, kişilik haklarımıza müdahaledir. Tüm bunların yanında yurtların fiziksel koşullarının, ortak kullanım alanlarının iyileştirilmesi ise elzemdir.
Ayrıca, yurt kurallarının uygulanması açısından erkek ve kız yurtları arasında çok büyük farklar vardır. Nitekim bu kurallar erkek yurtları için yazılı olarak varsa bile uygulamada kesinlikle yoktur. 'Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'ne' taraf olan Türkiye'de bu ayrımcılığın yaşanması suçtur ve bu suç yaptırıma tabidir.
Tüm bu ayrımcılığa sebep olan zihniyetin tek bir yazıyla değişmeyeceğini biliyorum. Fakat hala en temel haklarımız gasp edilirken, yaşam alanlarımız kısıtlanırken, bizden susmamız ve kurallara tabi olmamız beklenemez.
Kronikleşen bu sorun karşısında sabrımız tükenmek üzere. Albayrak yaptığı açıklamalarla yurt kurallarını 'normalleştirirken', biz de aslında 'anormal' olanı normal bir şekilde yaşamaya zorlanıyoruz. Yurtlardaki ayrımcı ve kısıtlayıcı uygulamalardan sorumlu Yurt-Kur müdürü dahil herkes şikayetlerimizi ve taleplerimizi duymalıdır, duymak zorundadır.
* Tuba Keleş, İTÜ Kadının Atölyesi