14 Haziran, 06:45, sene 2018...
Artık zamanı net olarak belirtiyorum. Neden mi? Unutma hastalığına yakalanmışım. Her şeyi not edip yanına tarihini yazıyorum.
Anlatacaklarım kafanızı karıştırırsa başvurmanız gereken iki kaynak var. Ebru Ojen’in yazmış olduğu ‘’Et Yiyenler Birbirini Öldürsün’’ ve ‘’Aşı’’ kitaplarını okudum.
Bir kaç ay önce - günü tam olarak hatırlamıyorum, bir aksam yemeğinde bir aradaydık. Mehmet solumda oturuyordu. Onunla yakınlığımız geçmişe dayanıyor. Bu yakınlık ne boyutta, merak edenler için, bunlar sır değil! Bir defasında elim elinin içinde ya da ağzı ağzımın içindeydi...
Hatırlamıyorum!
"Yaratan dahi yarattığına sahip değilken sen de sahip olmayasın tek bir zerre şeye ve de düşünceye." (sarı)
Önündeki eti yufka ekmeğin içine sarıp ağzına her götürdüğünde parmaklarının arasından damlayan suları görüyordum. Anlayacağınız çok yakındık.
Hemen yanımda da kıvırcık saçlı, kumral tenli bir kadın oturuyordu. Kucağında da kızı vardı. İsmini, özelliklerini detaylandırarak anlattı. Yaz gelmeden önce vermesi gereken kilolardan ve kucağındaki köpeğin pardon kızının yaramazlıklarından yakındı. Önünde ızgara tavuk salata ve diyet kola olduğunu söylemiş miydim? Şila'nın kırmızı renkli tasması da vardı. Şila, onun köpeği, yani kızı.
"Hayatındaki çoğu şeyin ve çoğu anın tadını çıkaramazdı zaten." (kırmızı)
Of bu işlerde amatörüm. Yazmak efendim! Konuşmak gibi değil. Şila hem kızı hem de tasmalı, bunu ifade edecek kelimeyi arıyorum. Hafızamı ve bildiklerimi yokluyorum ya hiç öğrenmedim ya da her şeyi – onların da dediği gibi unutuyorum.
Tam karşımda oturan uzun boylu, kulağında küpesi olan adam, hem yakışıklı hem de başarılı biriydi. Parayı, başarıyı ve güzelliği biriktirmiş olan canlılardan… Bilirsiniz! Sinekler dahi onlara konmak ister.
"Bazı insanların asık yüzlerinde beliren sebepsiz nefreti görebiliyordu gözleri." (yeşil)
Sofranın her yerine dağılmış olan yiyecekler, ağızlarda durmadan çiğnen etler, tavuklar ve şarkının sözleri… Ya da şarkı falan yoktu, uyduruyorum.
Ama bir şeyi uydurmam gerekiyorsa aslına en yakın şekilde yaparım.
Masada bulunanları oturduğum yere göre konumlandıracağım. Siz orda bunları okuyacak olanlara da sorular sorup, canınızı sıkmak istiyorum.
Asi olduğumu düşünebilirsiniz, karşımdaki küpeli adamın yanında oturan saçları morlu kadını henüz tanımamış olduğunuz içindir. Kendini böyle tarif ettiğini hatırlıyorum. Çatalı önündeki et parçasına batırdığı bir andı. Yanında oturan yakışıklı adama dönüp ‘’asiyim ‘’ dedi. Herkesin kendini anlatmak için telaşla konuştuğu bir akşama, asi olduğunu söylemek; söyleme dönmüş olan eylemin yalnızlığı içinde ayaklarımın ucuna dokundu. Ayaklarım yanımdaki adamın hediyesi iki parlak pabucun içinde sıkılınca, karşımdaki yakışıklı adamın ayak bileklerine değdi. Bunu gören masanın ucundaki karısı, benden üç sandalye ötede aynı tarafta oturuyordu. Sustu!
Adamın yüzünde beliren yemeye hazır görüntüyü aldım, tabağımdaki kanları soğumuş olan etin suyuna bandırdım.
"Fakirlik elimden her şeyimi almıştı. Düşünme yeteneğimi bile" (et)
Konuşma sırasını kimseye vermemek için mücadele eden sosyalist gençler, onlar şirketin getir götür işlerine bakarlar. Ne zaman bu tarz yemekler düzenlenecek olursa, yılda üç defa… İki bayram ve bir yılbaşı öncesi, onlarda bizimle olurlar. Daha çok çalışmaları için, etlerin en kanlı tarafları; onların tabaklarına konur. Gençler karşımdaki yerlerinde; savaştan, barıştan, etnik kimliklerin yersizliğinden kısacası bütün gece özgürlükten bahsedip durdular.
"Zaruri olmayan bir öğle uykusu gibiydiler." (tavuk)
Benimle aynı tarafta oturan temizlik personeli Hatice abla ve ekibi, alkolsüz içeceklerini yudumlarken; kısık bir sesle burada bulunmalarının günah olup olmadığını konuştular bir ara. Ya da ben öyle sandım.
Geveze bir kadın olmadığım için o akşam herkesi duymuştum. Kimin söylediğinin bir önemi yok, biliyorum. Çatal kaşık seslerine eşlik eden insanların sesleri içinde, sesime benzeyen bir ses aradım. Birkaç defa konuşmaya çalıştım. Çok konuşan adamın, o patrondu, kadını olduğum için, başta Hatice Abla ve ekibi sonra da sosyalist gençler sessizleşip dinlemeye çalıştılar. Ama söylediklerim tuhaftı. O an hepsini unutmak istedim. Bana ait olmayan sözleri nasıl oluyor da biliyordum? Birinin beni susturmasını aradım. Bileğine dokunduğum adamın yüzüne baktım, anlamamış gibi başka tarafa baktı. Yanımdaki adama baktım, tabağındaki etin sularını akıta akıta yemekle meşguldü. Beni ve kimseyi duymuyordu. Köpeğin tasmasını sıkıca kavramış olan kadına, ona da baktım. Hala Şila’nın yaptıklarını anlatıyordu. Umursamadı. Kimse söylediklerimin bana ait olmadığını fark etmiyor, susturmuyordu.
"Kendime ve etrafımdaki hiçbir şeye karşı zerre kadar sıcak ve içten bir duygu beslemiyordum. Ruhsuzlaşmış, hatta taşlaşmıştım." (balık)
Masada başkaları da vardı. Politikacılar, oyuncular, memurlar, ayyaşlar, futbolcular… Ülkenin bütün görünenleri ordaydı. Kalabalık bir akşam yemeğinin ortasında yapılması gerekenlere harfiyen uydular. Bir ben vardım, ayrıkotu gibi yalnız. Beni görmeyenlere kendimi göstermek istedim. Kalabalık masanın üstündeki beyaz örtüyü çekip bütün yemekleri üstlerine döktüğümde, yüzümde beliren öfkeyi gördüler. O zaman saatlerdir yemek yiyen dev de uyandı. Hasta olduğumu söyledi. Bunun için hepsinden özür diledi. Yüzlerinde belirmiş olan acıma hissini görmeniz gerekirdi. Unutmaya o an karar verdim. Yaptığım her şeyi unutmak istiyordum. Ait olmadığım düzeni yıkmak isteyen enerjim artık onu susturmam mümkün değildi. Beyaz örtülü masaları, boyalı suratları, kanlı ağızları, güzel kıyafetleri, ideal ilişkileri, çocuklarını tasmayla gezdirenleri; çok üzecektim.
Neden mi?
Başta belirttiğim kaynaklara başvurun. Çünkü ben unutma hastalığına yakalamışım ve artık soruları ben sorabilir miyim? (GB/HK)
Künye:
Sarı- kırmızı- yeşil: Aşı / Ebru Ojen / Raskol'un Baltası
Et-tavuk-balık: Et Yiyenler Birbirini Öldürsün / Ebru Ojen / Edebi Şeyler