“Bu meslek büyük bir kıskaçta. Demokrasi olmadan, hukukun üstünlüğü olmadan, ifade özgürlüğü el üstünde tutulmadan da nefes alamaz. Nefes aldırmak hepimizin görevi”
Afşin Yurdakul, Habertürk TV'den ayrılırken (8 Eylül) kurmuştu bu sözleri. 2013'ten bu yana ana akım medyada ara sıra duyduğumuz nadir çıkışlardan biriydi. O günden bu yana aklıma gelir durur.
Yurdakul, haklıydı ama sözleri eksikti. Çünkü bugün Türkiye’de gazeteciliğin durumunu “kıskaçta” diyerek özetlemek bana eksik kalır.
Bugün gazetecilik baskı, sansür, tehdit, şiddet, ambargo hatta kuşatma altıda da aynı zamanda. Vakalardan özetleyerek gideyim.
Yasama
Adına hükümetin ‘dezenformasyon’, gazetecilerin ‘sansür yasası’ dediği kanun. Meclis’ten geçeli 1 yıl oldu. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suç oldu. Madde aynen şöyle:
"Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."
Ancak yasada yanıltıcı bilgi tanımı yok. Bilginin yanıltıcı olduğuna da karar verenler hakim ve savcılar. Daha geçen hafta İlknur Bilir ve Onur Öncü bu suçlamayla ifade verdi.
Tutukluluk
Mesela Abdurrahman Gök. Suçlama ne derseniz bilindik. Örgüt üyeliği ve örgüt propagandası.
Peki gerçekten de öyle mi? Gök’ün yargıyla başı 2017 Newroz'unda Diyarbakır'da çektiği Kemal Kurkut fotoğraflarından sonra derde giriyor. Ne gözaltısı, ne soruşturması, ne de yargılaması bitiyor. Devletin canlı bomba dediği kişinin canlı bomba olmadığını kanıtladığı, polis cinayetini fotoğrafladığı için yargı tacizine uğruyor. Üstelik iddianamede haber yapmakla, kitap makalesi yazmakla, çalışmadığı ajansta çalışmakla suçlanıyor. 20 yıla kadar hapsi isteniyor.
Tam 145 tutuklu. Tahliye kararı çıkmayan ilk dava görüleli de 5 gün oldu.
TIKLAYIN - Tutuklu gazeteci Abdurrahman Gök'e tahliye yok
Gözaltı
İçimizden bir örnek; Evrim Kepenek. 25 Temmuz’da alındığında çevrimiçi bir toplantıdaydık. Evinde arama yapıldı. Polis plastik kelepçeyle karakola götürüldü. Bir gün gözaltında kaldı. Sonra serbest bırakıldı.
Gözaltı gerekçesi neydi derseniz, Diyarbakır’da Haziran 2022’den Temmuz 2023’e kadar hapis tutulan 16 (yargılanan 18) gazetecinin iddianamesini hazırlayan savcı Mehmet K. ve mahkeme heyetindeki eşi Seda K’nin Samsun Vezirköprü’ye tayin edilmesini yazan Mezopotamya Ajansı muhabiri Fırat Arslan’ın tweetini RT etmesi.
Ayrıca tek gözaltına alınan o da değildi. Onunla birlikte Fırat Can Arslan, Sibel Yükler, Delal Akyüz ve Evrim Deniz de gözaltına alındı. Hatta Arslan tutuklandı ki Arslan 1991 tarihli Terörle Müdale Kanunu’nun TMK 6/1'den (Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek) tutuklanan ilk gazeteci.
TIKLAYIN - Gazeteci Fırat Can Arslan tutuklandı, Sibel Yükler, Evrim Deniz, Delal Akyüz serbest
Polis şiddeti
Mesela Bülent Kılıç. AFP fotomuhabiri. 2021’deki Onur Yürüyüşünde gözaltına alındı. Bence gözaltına alınış şekli her şeyi anlatıyor:
Hadi demokrasilerde de hata yapılır diyelim ve şikayetçi olunsun. Demokrasilerde gazeteciye şiddet uygulanmasından sonra savcılık soruşturmayı kapar, üstüne gazeteciye “görevi yaptırmamak için direnmek” ve “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçlamasıyla dava açar mı? Demokrasi, Türkiye demokrasisiyle açar!
TIKLAYIN - Polislere takipsizlik, işkenceye uğrayan gazeteciye dava
Daha yeni bir örnek. Hakan Tosun. Geçtiğimiz hafta İzmir Kordon'da bekçilerin insanlara müdahalesini kayda alırken biber gazı yedi, gözaltına alındı.
Saldırı
Mesela Sinan Aygül. Çok değil üç ay önce (17 Haziran) saldırıya uğradı. Biri polis, diğeri belediye çalışanı olan saldırganlar Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin akrabasıydı. Tutuklandılar. İlk duruşmada da serbest bırakıldılar.
Mehmet Emin Geylani’ye de savcılık daha soruşturma aşamasındayken takipsizlik verdi. Üstüne mahkeme davada dinlenmesi talebini reddetti.
TIKLAYIN - Tatvan'da gazeteciye saldıranlar ilk duruşmada tahliye edildi
Tehdit ve taciz
Mesela Bilal Güldem. Batman'da 10 yaşındaki çocukların siyasal İslamcılar tarafından namaz kılmaya götürüldüğü videoyu paylaşmasının ardından tehdit edildi.
Videoyu o bile çekmemişti. Hatta videoda herhangi bir yorum dahi yapmamıştı. Örgüt üyeliyle suçlandı, hedef gösterildi, ev adresi paylaşıldı, tacize uğradı.
TIKLAYIN - Namaza götürülen çocukların videosunu paylaşan gazeteci tehdit ediliyor
İşsizlik, ekonomik baskı, ambargo
Mesela Sputnik. Daha bir ay önce Türkiye Gazeteciler Sendikası'yla (TGS) olan toplu sözleşme masasından kalkıp 24 gazeteciyi kovdu. Grev kararını tanımadı, Anayasaya ve yasalara uymadı. Çalışanlarını daha iyi ekonomik koşullar ve haklar istediği için cezalandırdı.
İşsizlik demişken, yaklaşık 24 bin gazetecinin kayıtlı olduğu sektörde işsizlik oranı yüzde 18,3.
Ambargoysa onun da örneği var. Mesela Evrensel. Basın İlan Kurumu (BİK), 22 Ağustos 2022’den bu yana Evrensel’e okurların bayilerden birden fazla gazete satın almasını, kurum aboneliklerini ve kayıt defterlerinin düzenli tutulmamasını gerekçe göstererek resmi ilan ve reklam vermiyor.
TIKLAYIN - Sputnik, grev kararı alan 23 sendikalı gazeteciyi işten çıkardı
Sansür
Deprem döneminde birçok televizyonun hükümet eleştirileri karşısında canlı yayından çıkmasını saymazsak bir polisin Mir Ali Koçer’e kamerayı kapattırmasına, Kazım Kızıl’ı çeklim için izin verilmemesine sansür demeyeceğiz de RTÜK’ün Deutsche Welle (DW) Türkçe’nin karartılmasına, Amerika’nın Sesi’ne de karartılma tehdidine, her hafta kesilen milyonluk cezalara mı sansür diyeceğiz.
Yoksa erişime engellenen 6 bin 528 haber ile yargı kararıyla silinen 5 bin 388 habere mi sansür diyeceğiz.
TIKLAYIN - EngelliWeb 2022: 1 yılda 137 bin siteye sansür
Özetle siyasi baskı görüyoruz, yargı tacizi görüyoruz, saldırıya uğruyoruz, ekonomik kriz haberi yaparken kovulabiliyoruz, tehdit ediliyoruz.
Türkiye'de gazeteciler, ekonomik bağımsızlık, demokrasi, ve özgürlüklerin korunmadığı bir ortamda yaşama mücadelesi veriyor.
Afşin Yurdakul'la dediği gibi, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü olmadan hiçbirimiz nefes alamayız. Maalesef, bu ağır yük sadece gazetecilerin değil, tüm toplumun üzerinde.
(HA)