* Manşet görseli: Pixabay
"Kabul edeyim; şimdiye kadar hoşuma gitmeyen hiçbir kişilik testi ya da burç yorumuna rastlamadım. Beni tanımlama vaadinde bulunan bir şeye tek bir bakışım sanki karşımda baştan çıkarıcı bir yemek varmışçasına tık avının üzerine atlama isteği duymama sebep oluyor.
"Bu testleri hiçbir zaman çok ciddiye almasam da kendimle ilgili kulağa doğru gelen birkaç güzel geribildirim duymaktan keyif alıyorum."
Gazeteci ve yazar Vivian Manning-Schaffel, ABD'nin NBC News haber sitesi için kaleme aldığı makalede kendisinin – ve aslında pek çoğumuzun – internette, özellikle de sosyal medyada sık sık karşımıza çıkan kişilik testleriyle olan uzatmalı ilişkisini kısaca bu sözlerle anlatıyor.
Bu testler bize ne vaatlerde bulunmuyor ki...
Tasarladığımız eve göre kişilik tipimizi tahmin etmeye çalışanından tutun da T.C. kimlik numaramıza göre (!) doğduğumuz şehri bulmaya çalışanına kadar her türlü test mevcut internet dünyasında.
Peki bu testler bizim için ne ifade ediyor? Seçtiğimiz kedi fotoğraflarının kişiliğimiz hakkında ne söylediğini bilmek ya da hangi Friends karakteri olduğumuzu öğrenmek bizim için neden önemli? Ya da önemli mi?
Bu testler ilk ne zaman ortaya çıktı? Ve – belki de daha önemlisi – bilimsel doğruluklarından söz etmek mümkün mü?
Peki ya özellikle yurtdışında işe alım süreçlerinde kullanılan kişilik testleri... Bu testler faydadan çok zarar veriyor olabilir mi?
Gelin bu sorulara birlikte cevap bulmaya çalışalım...
1. Dünya Savaşı yıllarından günümüze
Kişilik testlerinin tarihi bundan bir asır kadar öncesine, 1. Dünya Savaşı yıllarına (1914-1918) dayanıyor. Woodworth Kişisel Veri Cetveli (WPDS) isimli ilk test, savaş sonrasında askerlerin "savaş bunalımı" ya da ruhsal travma yaşama riskini değerlendirmek için geliştiriliyor.
Her ne kadar savaş sırasında kullanılmak için geç de kalınmış olsa testin 1924 yılındaki versiyonunun sorduğu sorular bize test hakkında az da olsa bir fikir veriyor: "Hiç öylesine çok sinirlendiğiniz ve kanın beyninize sıçradığı oluyor mu?", "İnsanlardan kolayca sıkılır mısınız?"
Bunu takip eden yıllarda ise pek çok yeni kişilik testi geliştiriliyor, bu testler özellikle büyük şirketlerce işe alımlarda kullanılmaya başlıyor.
O dönemde geliştirilen testlerin bugün en bilinenlerinden biri de şüphesiz Myers-Briggs Kişilik Tipi Belirleme Envanteri (MBTI).
İngiltere'nin The Guardian gazetesinin aktardığına göre, iki çocuğunu kaybeden Katharine Cook Briggs hayatta kalan çocuğu Isabel'i yakından izlemeye karar veriyor ve bu süreçte hem kendi kızı hem de aynı mahallede yaşayan diğer çocuklar üzerinde deneyler yapmaya başlıyor.
Bundan 20 yıl sonra, bugün analitik psikolojinin kurucusu olarak kabul edilen İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung'un 1921 tarihli "Psikolojide Tipler" kitabında kullanılan kavramlar resmi bir psikoloji eğitimi olmayan Katharine Briggs'in çalışmaları için de bir kaynak oluyor.
Ardından Isabel Briggs Myers da annesinin çalışmalarına katılıyor, takvimler 1943'ü gösterdiğinde MBTI'ın ilk versiyonu yayınlanıyor.
Peki nedir bu MBTI?
Ana hatlarıyla ifade etmek gerekirse, MBTI kişilik testi katılımcılarına 93 soru sorarak onların önce dört ayrı kişilik özellik çiftinden hangisine sahip olduklarına karar veriyor, ardından da bu özelliklerin kombinasyonuna göre 16 kişilik tipinden hangisine ait olduklarını belirliyor.
Yani test önce katılımcıları dışa dönük veya içe dönük, duyularla veya sezgilerle bilgi alan, düşünerek veya hissederek karar veren, dış dünyaya algısal veya yargısal olarak yönelen kişiler olarak tanımlıyor, ardından da aşağıda belirtilen 16 kişilik tipine göre sınıflandırıyor:
"Aynayı kendimize tutmamızı sağlıyor"
Bizim günlük hayatta, özellikle de sosyal medyada karşılaştığımız her test tabii ki MBTI ve muadilleri kadar uzun ve karmaşık değil.
Fakat şu da bir gerçek ki karşımızda nasıl bir test olursa olsun bizi bu testleri çözmeye iten bir şeyler olmalı. Pek ama ne?
Psychology Today'den Dr. Jennifer V. Fayard'a göre, bizi kişilik testleri çözmeye iten sebeplerin başında kendimiz ve kişiliğimiz hakkında – mümkünse bilmediğimiz – bir şeyler öğrenme isteği geliyor.
"Kişilik testleri çözmenin beraberinde getirdiği belli bir heyecan" olduğunun altını çizen örgütsel davranış profesörü Hillary Anger Elfenbein da Fayard ile hemfikir görünüyor: "Bu testler aynayı kendinize tutup dünyanın sizi gördüğü şekilde kendinizi görmeye çalışmak gibi..."
Yani aslında, medya psikolojisi uzmanı Pamela Rutledge'ın da altını çizdiği üzere, "günümüz toplumunun göreli gelişmişlik ve karmaşıklığına rağmen insanlar hem kendileri için hem de diğer insanlar için gizemlerini korumaya devam ediyor." Bu gizem de onların "aslında nasıl biri oldukları konusunda bilgi edinebilmek adına her zaman meraklı olmalarına" yol açıyor.
İnsanların kendilerini daha iyi tanımak için bu kişilik testlerine yönelmesine ise şaşırmamak gerekiyor zira bu isteğin geçmişi çok eskilere, Antik Yunan'a kadar dayanıyor. Platon'un atıfta bulunduğu dört erdem ve Hipokrat'ın dört vücut sıvısının kişilik özelliklerini ve davranışlarını etkilediğine dair fikirleri o dönemden verilebilecek örneklerden sadece bazıları.
"Onaylanma arzumuzu tatmin ediyor"
Anlaşıldı, bizi kişilik testlerine yönelten sebeplerin belki de en başında kendimiz hakkında bir şeyler öğrenme isteği geliyor.
Peki zaten hepimizin kişiliğimiz, nasıl bir insan olduğumuz, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığımız hakkında az çok bir fikrimiz yok mu? Kendimiz için bu kadar da "gizemli" miyiz gerçekten?
Yoksa bu testlerin bize başka bir şeyden, mümkünse de kendimiz hakkında doğru olduğunu düşündüğümüz ve birilerinin onayını ve övgüsünü beklediğimiz özelliklerden bahsetmesine mi ihtiyacımız var?
Dr. Rutledge tam da bu fikirde: "İnsanlar özelliklerinin, özellikle de güçlü oldukları yanlarının tasdik edilmesinden hoşlanır. O delişmenliğimize rağmen, hepimizin varoluşsal bir onaylanma ve 'görülme' arzusu var."
Discover Magazine'den Jennifer Walter'ın da altını çizdiği üzere, çoğu popüler kişilik testi bize kendimiz hakkında pozitif bir bakış sunarken nadiren olumsuz denebilecek özelliklerimizden bahseder.
Psikolog Chris Soto bu durumu kısaca şöyle açıklıyor: "Hepimizin nasıl biri olduğumuz hakkında, kişiliğimizin ve davranışlarımızın nasıl olduğu hakkında inandığımız şeyler var. Ve inandığımız bu şeylerin doğru olduğunu bilmemizi sağlayan bir geri bildirim almak iyi hissettiriyor."
Yani söz konusu geri bildirim internette şans eseri karşımıza çıkan bir testten de geliyor olsa, kendi kendimizi doğrula(t)mak bize iyi geliyor.
"Çünkü ait olmak istiyoruz"
* Fotoğraf: Pixabay
Kişilik testlerini çözüyoruz çözmesine, ama bu testlerle ilişkimiz çoğu zaman orada bitmiyor. Çünkü sonra test sonuçlarını ya sosyal medyada paylaşıyoruz ya da testin altına yorum olarak yazıyoruz.
Peki bunun sebebi ne? "En sevdiğimiz yemeklere göre nasıl bir insan olduğumuzu" dünyanın da bilmesi bizim için neden önemli?
İnsan gelişimi ve aile bilimi profesörü Bruce Carter'a göre, kendimizle ilgili halihazırda doğru olduğuna inandığımız şeyleri doğrulayan sonuçları paylaşmak bize sosyal olarak bir onaylanma hissi getiriyor.
Dr. Jennifer V. Fayard ise bu durumun "doğuştan gelen ait olma ihtiyacımızla" doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyor.
MBTI testini ilk defa lise yıllarında çözen ve "kişilik tipini" öğrenen bir arkadaşının deneyimini aktaran Fayard, arkadaşının bir sanatçı olarak yaşıtlarından farklı hissettiğini ve test sayesinde "dışarıda kendisi gibi başkalarının da olduğunu" bilmenin onu rahatlattığını söylüyor.
Diğer yandan, bu aidiyet hissi çoğu durumda olduğu gibi bir tür kimlik kavramını da beraberinde getiriyor.
"Testi çözmek elbette kendinize dönüp iç dünyanıza bakmanıza yardımcı olur" diyen INSIDER muhabiri Susanna Heller hemen ardından ekliyor: "Fakat diğerleri için kim olduğunuzu tanımlamanıza yardım eden, test sonuçlarını anlayıp paylaşmaktır."
Yani test sonuçlarımızı, dolayısıyla da "ait olduğumuz" kategoriyi paylaşarak bizimle aynı kategorideki insanlara onlardan biri olduğumuzu ilan etmekle kalmıyoruz, aynı zamanda – kimlik inşasının temelinde yattığı savunulan "bize karşı onlar" kurgusuna paralel bir şekilde – diğer kategorilerdeki insanlardan da farklı olduğumuzu ortaya koymuş oluyoruz.
Fakat şu da bir gerçek ki diğer insanlardan hangi açılardan farklı olduğumuzu bilebilmemiz için önce o insanları da az çok anlamamız ve tanımamız gerekiyor. Bu da bizi kişilik testleri çözmeye iten bir başka sebebe götürüyor: "Diğer insanları anlamak için basit yollar istiyoruz."
Sonuç olarak, Prof. Hillary Anger Elfenbein'ın da dediği gibi, "Eğlenceli olan, kendimizi bu çerçeveler yoluyla anlamaya çalışmaktır. Sadece kendi yaptığımız şeyleri neden yaptığımızı değil, diğer insanların da yaptıkları şeyleri neden yaptıklarına dair iç görü sahibi oluruz."
"Bilim" bu fotoğrafın neresinde?
NBC News'ten Manning-Schaffel'ın paylaştığı bilgilere göre, kısaca MBTI olarak adlandırılan Myers-Briggs Kişilik Tipi Belirleme Envanteri bugün dünyanın en popüler kişilik testi olma özelliği taşıyor. Test, Fortune 100 şirketleri, üniversiteler, kiliseler ve ordular tarafından "bir bakıma kim olduğunuzu ve ne tür bir katkı sağlayabileceğinizi özetlemek için" kullanılıyor.
The Guardian'ın Mart 2020'de paylaştığı veriler ise 1960'lı yıllardan bu yana toplam 50 milyon kişinin testi çözdüğünü, testi çözen kişi sayısının ise şu an yılda 2 milyon civarında olduğunu gösteriyor. Bu 2 milyon kişinin yüzde 60 ile 70'ini ise ABD'li çalışan adayları oluşturuyor.
Diğer bir deyişle, her yıl milyonlarca insan MBTI ve benzeri testleri çözerek kendileri hakkında fikir sahibi olmaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketler de bu testleri işe alımlarda kullanıyor.
Peki bu kadar yaygın şekilde başvurulan bu testlerin "bilimselliğinden" söz etmek mümkün mü? Bu tarz testlere dayanarak kendimiz ve başkaları hakkında bir yargıya varmak, üstelik bunu belki de bir insanın hayatını etkileyebilecek şekilde işe alımlarda kullanmak ne kadar doğru?
Bugün internette herkesin erişimine açık olan tüm testleri tek tek değerlendirmek zor olsa da – yaygınlığını da düşünerek – doğrudan MBTI'ı ele almak bize bu konuda genel de olsa bir fikir verebilir.
* Fotoğraf: Jenna Hamra - Pexels
Öncelikle bu yazının hemen girişinde ifade edildiği üzere, MBTI 16 kişilik tipini belirlerken psikiyatr Carl Gustav Jung'un teorilerini ve terminolojisini temel alır. Ancak, Vox haber sitesinden Joseph Stromberg ve Estelle Caswell'in de altını çizdiği gibi, Jung'un söz konusu teorilerinin "test edilip günümüz psikoloji camiasının onayını aldığından" bahsetmek zordur.
Jung'un kendisi de zaten bu kişilik tiplerinin "katı sınıflandırmalardan çok gözlemlediği kabataslak eğilimler" olduğu uyarısında bulunmuştur.
Bu "kabataslak eğilimler" ise kontrollü deneyler ve veriler sonucunda elde edilmez. "Bu, psikoloji deneysel bir bilim olmadan önceydi" diyen örgütsel psikoloji uzmanı Adam Grant, "Jung'un bunları kelimenin tam anlamıyla kendi deneyimlerine dayanarak oluşturduğunu" söylüyor.
Peki bu, testi çözenler için ne anlama geliyor?
Araştırmalar MBTI testini çözen kişilerin yüzde 50'sinin aradan beş hafta gibi kısa bir süre geçmiş olsa da testi bir daha çözdüklerinde ilk aldıkları sonuçtan farklı bir sonuç ile karşılaştıklarını ortaya koyuyor.
O halde testin tutarlı olduğunu söylemek güç. Çünkü kişilik özelliklerimiz zaman içinde değişmekle kalmıyor, testi çözerken her bir soruya verdiğimiz cevap da o an nasıl hissettiğimize göre farklılık gösterebiliyor.
Peki buna rağmen neden hala bu testleri çözüyoruz?
Stromberg ve Caswell bu durumu nam-ı diğer "Forer etkisi" ile açıklıyor. Bu ise şu anlama geliyor: Kişiler, kendileri için özel olarak hazırlanmış gibi görünen ama esasında insanların çoğuna uyacak kadar genel ve belirsiz hatlara sahip kişilik betimlemelerini beğenme eğilimi gösteriyor. Yani astroloji ve falcılıkta olduğu gibi, kişilik testleri de bu eğilimimize oynuyor.
"Dışarıda bırakılanlar" ve ayrımcılık suçlamaları
Elbette herkes kişilik testlerinin tamamen yararsız olduğunu, hiçbir işe yaramadığını düşünmüyor. Örneğin, dile getirilen olumlu görüşlerden birine göre, özellikle MBTI gibi testler insanların farklı kişilik özelliklerini düzeltilmesi gereken "kusurlar" olarak değil, pek çok farklı ve her biri diğeri kadar "normal" olan özellikler arasında bir özellik olarak görmesini sağlıyor.
Diğer bir deyişle, "olduğunuz insan için özür dilemek zorunda değilsiniz, kim olduğunuzu bilerek kendi kaderinizin efendisi olabilirsiniz."
Bu da bizi MBTI ile ilgili özellikle kariyer ve iş yaşamı bağlamında dile getirilen bir diğer olumlu görüşe götürüyor.
Medya psikolojisi uzmanı Pamela Rutledge'dan dinleyelim:
"Kişilik testleri çoğu zaman daha fazla geliştirilebilecek ya da güçlü olunan ama hafife alınan yanları tespit edecektir.
"Örneğin, eğer pazarlamacı olarak çalışmak istiyorsanız, fakat içe kapanık biri olduğunuzun farkında değilseniz, bu bilgiyi dışa dönük insanların geleneksel olarak başvurduğu yaklaşımlardan farklı stratejiler geliştirerek diğerleriyle bağ kurmak için kullanabilirsiniz."
* Görsel: Pixabay
Fakat her şey bu kadar masum olmayabilir.
2019 yılında ABD'nin The New York Times gazetesine konuşan "Ask a Manager" (Bir Yöneticiye Sorun) blogunun yaratıcısı Alison Green, kariyerleri MBTI test sonuçlarından doğrudan etkilenen pek çok kişiden mektuplar aldığını söylüyor. Bu mektuplar ise şuna işaret ediyor: Bazı çalışanlar sırf "kişilik tipleri" yüzünden o kadar da cazip olmayan projelerde görevlendirilebiliyor veya liderlik pozisyonlarına getirilmeyebiliyor.
Dahası, bu testlerin farklı kültürler ve çeşitli sosyoekonomik gruplara uygulanabilirliği de bir o kadar şüpheli. "Kişilik Simsarları: Myers-Briggs'in Garip Tarihi ve Kişilik Testlerinin Doğuşu" kitabının yazarı Doç. Dr. Merve Emre'nin de altını çizdiği üzere, söz konusu testlerde "ırk, etnisite, toplumsal cinsiyet ve sınıf temelli önyargılar" konu dışı bırakılıyor.
Örneğin, Emre Asyalı Amerikalı öğrencilerin yakın zamanda Harvard Üniversitesi'ne açtığı bir davadan bahsediyor. Üniversitenin Asyalı Amerikalı katılımcılara "olumlu kişilik, hoşa giderlik, cesaret, kibarlık ve saygınlık" konularında daha düşük puan vermesi bu davaya yol açıyor.
"Kişilik endüstrisinde kimin bir kişiliği olacak ve kimler bu benlik ile ilgili konuşmaların dışında kalacak" diye soran Merve Emre sorusunu şöyle cevaplıyor: "Kadınlar, göçmenler, alt tabaka ve nörogelişimsel bozukluğu olanlar çoğu zaman bu konuşmaların dışında kalıyor."
Tıpkı şu örnekte olduğu gibi:
ABD'li Kyle Behm, 2012 yılında başvuru sürecinin çevrimiçi bir kişilik testini de içerdiği bir işe başvurur. Bipolar bozukluğu olan Behm, testi çözerken verdiği cevaplardan birinde eğer keyifleri yerinde değilse ya da onun keyfini kaçırırlarsa müşterileri görmezden gelebileceğini söyler.
Behm'in verdiği bu cevap işe alınmamasına sebep olur ve akıl hastalığı olanlara ayrımcılık suçlamalarını beraberinde getirir.
Cambridge Analytica'yı hatırlayalım
Genel anlamda kişiliğimizi analiz etme iddiasında bulunan testleri ele aldığımız bu yazıyı bir kişilik testinin odakta olduğu bir skandaldan, "Cambridge Analytica" vakasından bahsederek bitirelim...
Hatırlanacağı üzere, Londra merkezli Cambridge Analytica veri analizi şirketinin eski çalışanı Christopher Wylie Birleşik Krallık'taki Brexit sürecinde ve ABD'de Donald Trump'ın başkan olmasıyla sonuçlanan seçimlerde 50 milyon Facebook profilinden yararlanıldığını açıklamıştı.
Sistem kısaca şöyle işledi:
Cambridge Üniversitesi'nden araştırma görevlisi Aleksandr Kogan, Facebook aracılığıyla hizmet veren "this is your digital life" (bu senin dijital hayatın) isimli kişilik testi uygulaması sayesinde milyonlarca kişinin bilgilerini depoladı ve 2016'da bu bilgileri Cambridge Analytica'ya sattı.
Söz konusu kişilik testini çözenlere bunun karşılığında cüzi bir ödeme yapılmış ve kullanıcılar verilerinin "bilimsel kullanım" için toplanmasını kabul etmişti. Fakat bilmedikleri bir şey vardı: Veri toplama işlemi sadece teste verdikleri cevaplarla sınırlı kalmayacak, testi çözen kişinin arkadaşlarının da Facebook beğenileri ve paylaşımlarına ilişkin veri toplanacaktı.
Ortaya çıkan sonuç ise belki de milyonlarca seçmenin oyunu etkileyebilecek politik reklamlar üretmek için gerekli olan veri havuzuydu.
Diğer bir deyişle, bizim gayet masumca, çoğu zaman pek bir beklentimiz olmadan boş zamanlarımızı doldurmak adına yaptığımız çevrimiçi kişilik testleri bize "kim olduğumuzu" söylemek şöyle dursun, "bizi biz yapan" kişisel bilgileri de ele geçirip bize karşı kullanabilir.
Bu da belki de modern dünyada kişilik testlerinin bizi karşı karşıya bırakabileceği en büyük tehlikedir, kim bilir... (SD)