Memleket bir süre çalkalandı. Şimdi her şey yerli yerine oturdu. TOKİ uzandığı hemen her şehri eline yüzüne gözüne bulaştırdı. Bursa'da olduğu gibi kimi şehrin tam ortasına becerisizliğinin manzarası niyetine heyula gibi beton çirkinliklerini bıraktı. Bunla da yetinmedi. Kentsel dönüşümle yerinden edilenler, sürülenler için bir daha ayakaltında gözükmesinler ve kodamanların göz estetiğini bozmasınlar diye şehrin en ücra yerlerine çalışma kampı tipi evler inşa etti. Sayelerinde "Bir zamanlar burada Kürtler, Çingeneler yaşardı" anması "Bir zamanlar buralar dutluktu" kadar klişeleşti.
Olur olmadık her yerde AVM'ler boy verdi. Yediden yetmişe, ihtiyaç olsun olmasın, olur olmadık alışverişler türedi. Sahil gezmeleri, mahalle gezmeleri, Belgrat Ormanı piknikleri yerini AVM gezmelerine bıraktı. Bir parça çaput elde alışveriş merkezi turları, haftanın planlı rutininde kendine yer buldu.
Karış karış satılan memleketin dereleri kurutuldu. Direnen köylüler üzerine gani gani ordu büyüklüğünde jandarma birlikleri salındı. Allahın bir askeri, direnen köylülere hak verip silahını bırakmadı. Dağ, taş, ağaç, fauna denilmeden eko-kıyım sürmeye devam ediyor. Memleketin dereleri emperyalist paranoyalara pabuç bırakmayacak şekilde rant kapısı olmuş bir kere. Yiyeceksek biz yeriz diyorlar icabında. Birkaç şirket adı zikretmekte fayda var: Çalık Grubu (Başbakanın, damadının CEO'luğunu üstlendiği grup), Eksim Holding (Başında bulunan Abdullah Tivnikli'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın biricik dostu olduğu söylenir ), Gülkar Enerji (AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in ailesinin sahip olduğu Kiler Holding'in bünyesindeki şirket)*...
"İstatistiklerden kan akmaz" (Arthur Koestler) diyeceğiz. Bir güzel rakamları zikredeceğiz. "Her gün üç işçi ölüyor" ya da bir dizi repliği olarak "Son yedi senede kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı." (Behzat Ç.) Ölen geri gelmeyeceği için "Türk Irkı Nüfus Patlaması Planlaması"na göre Başbakan Erdoğan, her kadına en az üç çocuk doğurmasını salık veriyor. Paşa zevkiniz bilir diyeceğim ama akabinde kürtaj yasağı gündeme gelince anlıyoruz ki ataerkil kar payı gözünü gene kadının bedenine, ömrüne dikmiş.
Bir kısım kadınlar "Bedenime ait vukular, beni ilgilendirir sadece" demek için Kadıköy'ün bir caddesini işgal etmişken bir kısım kadınlar da o sıralar bilmem ne havuzunda köpük banyosu yapıyordu. (Kaynak Kanal D Haber) Gene bir kesim insanlar iş kazalarında kaybettikleri yakınları için Galatasaray Lisesi önünde "Vicdan Nöbeti" tutarken, bir kesim insanlar HES Şirketi'nden kazandığı paranın iğne ucu kadar miktarını brunch kahvaltısına sayıyordu.
Sık sık ekonomik istikrardan söz ediliyor. Kast edilen yoksulluğun istikrarı. Madonna konseri biletlerinin 5 saatte tükendiğine bakılırsa görünen köy, ekonominin büyüdüğünü gösteriyor. Ne de olsa ekonomik yargılar için nereye baktığın önemli. Alibeyköy'den çıkacak veriler, Etiler civarına uymuyor.
Tüm bunlar üstüne Uludere'nin özrü bekleniyor. Şaşırmamakta üstüme yoktur ama müsaadenizle şaşırıyorum. (Ölenlerin yakınlarını tenzih ederim. İyi niyetli davranmak dışında bir yol bulmak sadece savaşa çıkar ve bunu istemiyorlar) Oysaki kendilerine yakışanı yapıyorlar. Üstüne bir de "Yatıp kalkıp Uludere diyorlar" gelince 34 can üstüne "Oldu da bitti maşallah" terbiyesizliği ekleniyor.
Topyekun bir adla anılan ve aynı anda tek bir refleks verecekmiş gibi bir sanrı yaratan "Halk" kavramına gelince, "Halk mı dediniz. Halt ettiniz" gibi nihilist bir sonuca bağlanmamak içten bile değil. Hadi Adorno'nun klasiklere yerleşmiş sorusunu biz de bize uyarlayalım. "Pozantı Cezaevi'nde yaşananlardan sonra yaşanır mı?" Basbayağı yaşanıyor işte. Sokaklar akın akın kitlelerle dolmadı. Çocuklara tecavüz edenler başka yerlere atandı.
Halk, "Hakkımızda hayırlısı" diyor. Benden duymuş olmayın memleketin hali anaakım medyada gayet iyi gözüküyor. Neredeyse insan kendi bildiklerinden şüpheleniyor.
Kürtaj mı? Başbakanın tuttuğu yol politika için en ideal yol. Çoğunluğun anlayıp, seve seve kabul edeceği izahı kullanıyor. Çoğunluk için zaten kürtaj, dinen vacip değil. Diyanet İşleri fetvası da buna karışınca değmeyin keyiflerine.
"Nereye gidiyoruz?" sorusu bugünler için biçilmiş kaftan. Yıl: 2012. Çağ: Modern çağ. Yani çok burnunun ucuna gelmedikçe herkes, herkesin acısına yabancı. Çaresiz tarafı kimin nereye gittiği belli olmasa da bir yol bellenmiş iktidar tarafından. Kılavuz belli. Klavuza karşı çıkanlar yetersiz. Halk onlardan bihaber, onlar da halkın gerçekliğinden bihaberler. Gün ola devran döne semalarında bekleyiş sürüyor. (FG/HK)
*Mahmut Hamsici, Dereler ve İsyanlar, Ankara: NotaBene Yayınları, 2. Baskı, 2011