"Babamın Köyünde" kitabını bitirince büyümeye dair hikâyeler okumayı neden böyle çok sevdiğimi düşündüm. Çünkü büyümek, doğduğun andan itibaren bir yolculuğa çıkmak demek. Yolculukları severim. Büyüme yolculuklarına, okuyarak, dinleyerek veya izleyerek dahil olmayı da çok severim.
Yaşam yolculuğumu düşünüyorum. Kırk iki yıllık ömrümde yaşadığım sancıları, büyümenin ben de açtığı yaraları, hissettirdiği gücü… Zamanın karşı konulamaz baskısını hiç fark etmeden hızla koşarken, nasıl büyüdüğümü hatırlamaya çalışıyorum. Acaba benim minyon bedenim de Leo’nun ki gibi bir olaya karşı tepki mi vermişti? Sanmam. Cevabı biliyorum ben, genetik aktarım işte. Ama Leo’da durum pek de öyle değil.

"Belki de büyümeyi bıraktığım gün o gündü"
Elimdeki kitap Fransız edebiyatının usta ve ödüllü yazarlarından (ismi pek uzun) Jean Philippe Arrou Vignod’un dilimize çevrilen ilk çocuk romanı. Giriş cümlemden de çok net anlaşıldığı üzere bir büyüme hikâyesi hem metaforik hem de gerçek anlamda.
Evet, hikâyenin başkahramanı on 13 yaşındaki Leo. Leo, anne ve babası ayrı bir çocuk. Babası onları terk ettiğinde onun yokluğunu derinden hissediyor. Babası gittikten sonra iki evi, iki odası, iki kahvaltı tabağı olsa da Leo kendisini babasının evine asla ait hissetmiyor. Arada kalmış, mutsuz ve boyu on yaşından sonra bir santim bile uzamayan, 1.22’de kalan Leo için baş etmesi gereken bir diğer sorun da bu oluyor. Arkadaşlarının ayak numarası 44’e yaklaşırken Leo hâlâ 5. sınıfta giydiği ayakkabıları giyiyor. Fiziksel olarak büyüme çağında olan ama büyüyemeyen Leo, kendi cümleleriyle olan biteni bize şöyle anlatıyor:
"Babamın kendi evinde artık tek kullanımlık bir tıraş bıçağı var, çünkü kız arkadaşı bunun yanaklarını daha yumuşak yaptığını düşünüyor. Bazen köpüklü yüzüyle bana bakıyor, bir şey söylemek istediğini sanıyorum ama hiçbir şey demiyor; lokantada bana, evimizden gideceğini söylediği o günden beri ne diyeceğini bilemiyor sanki. Belki de büyümeyi bıraktığım gün o gündü."

BİA ÇOCUK KİTAPLIĞI
İki küçük canavar seni kendine davet ediyor, uğramaz mısın?
Keşfedilmek çocuğun gelişimini de belirliyor
Leo için işler kötü gidiyor gibi görünse de bir veli toplantısının ardından anne ve babasının kararıyla babaannesinin yaşadığı köye gönderilmesi sonucu durumlar değişmeye başlıyor. Büyüyemediği için hayatının düğümlendiğini düşündüğü günlerde o düğümler, yeni arkadaşları, onu seven ve mutlu etmek için çabalayan bir yetişkinin (büyükannesi) varlığı, hiç tahmin etmediği bir branştaki üstün yeteneğinin keşfedilmesiyle yavaş yavaş çözülmeye başlıyor. Leo’nun anne ve babası ayrıldıktan sonra duran büyümesi hayatının değişmesiyle yeniden atağa kalkıyor.
Babamın Köyünde, içinde pek çok durumu, duyguyu barındıran ve bize yansıtan bir hikâye. Fiziksel ya da ruhsal, nasıl olursa olsun, eğer hayatımızda düğümler varsa onların çözülmesi için belki bizim de sevgiye, anlayışa, arkadaşlığa ve keşfedilmeye ihtiyacımız olabilir. Yeter ki hayatın içindeki sonsuz olasılıkları kabul edelim ve değişmek için çaba gösterelim. Umudumuzu hep yeşil tutarsak sınırlarımızı aşabileceğimizi, büyümemizin asla durmayacağını unutmayalım.
Leo’nun hikâyesiyle bağdaşım kurduğum yerler oldu ve bu kitap şimdiden en sevdiğim kitaplar arasına girdi bile. Yine çok anlamlı bir Günışığı Kitaplığı kitabı, Azade Arslan’ın usta çevirisi ve İrem Dalbudak’ın çizimleriyle kalbimde ayrılan yerine usulca oturdu, yaşasın!
(MT/AB)




