Yıllardır süren bir davadan bahsediyoruz. Bir türlü sona ermeyen ve ilerlemeyen, sürekli yeni dalgalarıyla karşılaştığımız, itibarsızlaştırılan, sürecini anlayamadığımız ve adeta dosyalar ve iddialar yığınına dönüşmüş bir dava bu.
Bu ülkede yasadışı örgütlerin, çetelerin, anti-demokratik eylemlerle anayasal düzeni yıkmak isteyenlerin kirli ilişkilerinin ortaya çıkarılması şüphesiz bu memleketin rahat bir nefes almasını sağlayacaktır. Ülkenin yararınadır.
Yaşananlar son derece rahatsız edici...
Ahmet Şık ve Nedim Şener'in içinde olduğu yeni dalga bizleri şaşırttı.
Gözaltına alınmaların şeffaf olmadığını gördükçe endişelenmekte de haklıyız. Belki de kendi kendini bitirecek bir davaya doğru gidiyoruz. Davanın rasyonel olmadığı, seçim sürecinde de iç iktidar kavgasına dönüştürüleceğini de öngörebiliriz.
Aşağı yukarı davanın başından beri bu konuda ülkede üç taraf olageldi. Birincisi bu davayı sonuna kadar savunanlar ve davanın kirli ilişkileri açığa çıkartacağına inananlardı. Onların karşısında bu davanın başından beri hükümetin, iktidar karşıtlarını susturmaya yönelik bir oyunu olduğunu düşünenler yer aldı. Bir de Ergenekon'un varlığını kabul edenler, ama davadaki gelişmelere temkinli yaklaşıp, objektif olmaya çalışanlar ve olayları sorgulayanlar.
Son tutuklamaların Ergenekon hakkında yazıp çizen ve devletteki derin ilişkilerin peşine düşenler arasından çıkması, birinci grupta kimseyi bırakmadı sanıyorum. İkinci grupta olanlarsa bugün, büyük ihtimalle ilk başta eleştirdikleri ve sahte olduğunu iddia ettikleri darbe günlüklerini ilk yayınlayan gazeteci olan Ahmet Şık'ın yanında saf tutar hale geldiler.
Kısacası Ergenekon davası iyice karıştı ve iflasın eşiğine geldi. Son tutuklamalar hakkında halka tatmin edici bir açıklama yapılmazsa, o eşiği iyice geçecek.
Şu haliyle Ergenekon davasının birilerinin elinde alet haline geldiğini düşünebiliriz.
Şimdiki soru, bunu kim yapıyor?
Açıkçası, bunun "cemaat" ya da hükümet işi (bu ikisini birbirine bağlamak konusunda da şüphelerim olsa da) olduğu görüşünde beni rahatsız eden noktalar var.
Hükümet ya da "cemaat" karşıtı insanların içeride olması, bu güç odaklarına karşı muhalefeti büyütmek anlamına geliyor. Örneğin, bu dava öncesinde birçok insanın tanımadığı ya da yazılarını okumadığı (ne münasebet demeyin, Cumhuriyet bu ülkenin en az satan gazetelerinden birisi) Mustafa Balbay içerideyken, dışarıda olduğundan çok daha büyük bir muhalif güç haline geldi. Aynısı, içerideki herkes için geçerli. Amaç bu insanları susturmaksa, bunun en kolay yolu onları dışarıda bırakmak, hatta hiçbirine dokunmamaktı.
Bu dava hakkında kesin görüşlere sahip olmak imkânsız olsa da, muhalefeti susturma teorisi bana makul görünmüyor. Yalnızca bugün olanlar bile hükümeti sarsacak türden bir gelişmedir. Bu muhalefet, seçim yaklaşırken AK Parti iktidarını sarsacak en büyük güce dönüşüyor. Bunu görmemek için aptal olmak lazım.
Fakat bütün bu süreçte hükümetin sessiz kalması, Adalet Bakanı'nın ise bir türlü ilerlemeyen bu davaya bir yorum getirmemesi ve sürekli "işleyen yargıya müdahale edemeyiz" sözüyle hareket etmesi ise kamuoyu vicdanını zedeliyor, hukuka güvenin yitirilmesine neden oluyor ve şüpheleri hükümetin üzerine çekiyor. Ergenekon süreci, şu haliyle AK Parti aleyhine işliyor.
Bu sürecin doğurduğu ikinci sonuç, sapla samanın iyice birbirine girip, gerçek sorumluların aklanır hale gelmesi.
Davanın bir süredir halkın gözünde kimliği ayan beyan ortada olan Ergenekoncuları pas geçip, basına yönelmesiyle işler bir süredir tehlikeli bir hal almıştı. Şu durumda, içeride ya da dışarıda olan gerçek şüpheliler, masum insanlar üzerinden aklanıyor. Gerçek deliller, gerçek olmayanlara karışıyor. Büyük bir dezenformasyon yaşanıyor. Ergenekon davası kendi kendini sabote ediyor. Bugün yaşananlara sevinen birileri varsa, bu ancak gerçek suçlular olabilir. Bunu da bir kenara not edelim.
Tutuklanan gazetecilerden Nedim Şener'in, Soner Yalçın'ın bilgisayarında çıkan bir belgeden dolayı bu işe girdiğini de aklımızın bir kenarında tutmak lazım. Bilmeyenler varsa, belgenin kendisine ait olmadığını söyleyen Yalçın'ın belgedeki "Nedim" adlı gazetecinin Nedim Şener olduğunu söylemesi iki gazeteci arasında gerginliğe neden oldu. Nedim Şener, Soner Yalçın'a dava açacağını açıkladı. Kısacası Ergenekon, hangi grupta olursanız olun, öyle bir bakışta teşhis edilecek ve saf tutulacak bir dava olmaktan çıktı.
Son yaşananlar bir kırılma noktasıdır. Bu kadar tarihi, ciddi ve önemli bir davanın en büyük savunucularının gözünde bile meşruiyetini bütünüyle ya da kısmen yitirdiği, karanlık güçlerin aydınlanacağına dair zaten yerlerde sürünen umutlarımızın yok olduğu gündür. Yetkililerin bunu artık görmesi gerekiyor.
Bu arada geçtiğimiz Cuma günü gazetecilerin yaptığı yürüyüşü anlamı dışına çeken olaylar da oldu; gazetecileri savunurken, her şeyi "dindar/laik" eksenine hapsederek Türkiye'nin kutuplaşmasında önemli bir payı bulunan yazarlarla, Perinçek ve İşçi Partisi bayrakları altında, tutuklu askerlerin yakınlarıyla yürüdük. Göz altına alınan gazetecilerin Ergenekon davasının diğer sanıklarıyla aynı kefeye konduğunu görmek, senelerdir boşa kürek çekildiğini gösteriyor. (BS/EK)