"Biliyor musunuz, insan aynı yolda yan yana, elele mücadele verdikçe, [...] O'nun pek de "Başka" olmadığını [...] -çok ayıp ama yeniden- keşfediyorsunuz. Şimdi de bu noktadayız işte. Sivil toplumun ortak paydalarını arayan çalışmada gene yan yanayız."
-Yurdatapan ve Dilipak [1]
1996'da Susurluk'ta, Derin Devlet ortalığa saçıldı; ardından Refahyol hükümeti bir "post-modern darbe" ile düşürüldü. Bu süreçte hem Batı Çalışma Grubu deşifre edildi, hem de türban çatışmaları şiddetlendi; Kemalistler ve İslâmcılar ilk kez bu denli saflaşarak karşı karşıya geldiler. Sol liberaller, bütün bunların vesayet rejiminin demokratikleşmeye yeni bir müdahalesi olduğu tespitiyle; İslamcı kesimi rejimin ezilenleri arasında tanımladı.
Böylece, iki kesim arasında başlayan pragmatik diyalog, kısa zamanda Kemalist ideolojiyi ve Derin Devleti deşifre etme; resmi tarihi, "asker-millet" doktrinini ve ordu vesayetini reddetme; hak ve özgürlükleri genişletme ve farklılıkları koruyarak bir arada yaşama ilkelerine dayalı bir işbirliğine dönüştü. Temel mutabakat, rejiminin ömrünü doldurduğuydu:
"Tüm farklılıklara rağmen "sol kesim" de "Müslüman kesim" de insanı ve toplumu dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu iki kesim arasında olabilecek yakınlaşmaların ortak dili, öncelikle topluma yönelen dayatmalar ve zulüm karşısında oluşturulabilir ve bir dayanışmaya dönüşebilir. [...] Ayrıca resmi ideolojinin kimlik dayatmalarına [...] karşı çıkmak [...] dayanışmanın ortak zemini olacak ise, sistemin bir kurtuluş savaşı ile kurulduğu efsanesin[...]den arınarak konuşabilmeliyiz." [2]
İttifakın önderleri ortak eylemlere katılıp bildirilere imza atmaya, aynı gazetelerde yazmaya, ortak kitaplar çıkarmaya [3-6] ve TV programları yapmaya başladılar. Aslında, sol liberaller ve İslamcılar arasında; toplumsal ahlaka, cinsiyet eşitliğine, töre cinayetlerine, azınlıklara ve eşcinsellere faklı bakışlarından dolayı, olası çatışma noktaları da vardı:
"Sürdürülebilir bir ittifakın taşımaması gereken zaaflar, her iki taraf için de mevcuttur ve bu gizlenebilecek bir konu da değildir. [...] Bu tartışmaların mutlaka ve öncelikle çatışma getirmesi gerekmiyor. Bu tartışmalara ortak düşman karşısında çözüm arayışı olarak da bakabiliriz." [2]
İttifakın kırılganlığı, Cengiz Çandar ve Fehmi Koru arasında yaşananlarla kanıtlandı. Çandar, "İsrail'in can kaybı sadece iki kişi, onlar da uçaklarda" [7] söylemiyle 11 Eylül'ün arkasında Yahudi parmağı arayan Koru'nun bu tavrını eleştirince, ipler koptu. Sol liberaller için "öncelik post modern darbeye direnmek olduğundan İslami kesimin içselleştirdiği [...] antisemit yaklaşım göz ardı edildi" [8] ve diyalog yolları açık tutulabildi. Üstelik, ideolojik altyapılarındaki "Burjuva Emperyalist Yahudi" ve "Kemalist rejimin işbirlikçisi Yahudi" imgeleri sayesinde, antisemitizme sessiz kalmaları da kolay olmuştu.
Resmi tarihin reddi, toplumsal bellekte bastırılan 1915 kırımının gerçekliği ve boyutlarının algılandığı yeni bir süreci tetikledi. Bu bellek kaybının boyutları, Murat Belge'nin 2006'da Nâzım Hikmet de dahil, Türk edebiyatının 1915 olaylarını görmezden geldiğini yazması sonrası; [9] Nokta'nın "Akşam Gezintisi" şiirinin "kayıp" satırlarını bulmasıyla ortaya çıktı:
"bakkal karabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu ermeni vatandaş
kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri türk halkının alnına" [10]
Turgay Fişekçi [10] ve Özdemir İnce [11], şiirin soykırımla ilişkilendirilmesine itiraz ettilerse de, en son 2001 basımı "Censorship: A World Encyclopedia"da bile Nâzım hakkında "Türkiye'de Ermeni Soykırımı hakkında ne düşündüğünü açıkça söylemiş az sayıdaki yazardan biridir." [12] denilmekteydi.
Cumhuriyetin şekillendirilmesinde Soykırım, Mübadele ve Varlık Vergisi gibi olayların rolü ortaya çıktıkça, aydınların travması derinleşti. Sol liberaller, Baskın Oran'ın "45 yaşımdan sonra öğrendim" [13], Ahmet İnsel'in ise "Yaşananlar hakkında [aile büyükleri] "Karşılıklı çok büyük acılar çekildi" derlerdi" [14] diye bahsettiği kırımı, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ve uzantısı Kemalist rejimi insanlık suçu olarak tanımladı. 11 Eylül'den Darfur'a her şerden "Batıyı ve onu yöneten Yahudi sermayesini" sorumlu tutan İslam coğrafyasının kafa yapısını paylaşan ve Kemalist rejimden payına oldukça fazla miktarda baskı düşmüş olan İslamcılara göre, ülke zaten "Yahudi, Mason ve Dönme" bir kadro tarafından yönetiliyordu. Abdülhamid'in "hal"inden, Ergenekon'a; İstanbul'daki Sinagog saldırılarından Kuzey Irak'ta Kürt yönetimi kurulmasına, hatta Kırım-Kongo Kanamalı Ateşine kadar her şerden zaten bu kadro sorumluydu ve 1915 kırımının başka bir "Yahudi" zulmü olarak kabulü zor olmadı. [15] Salih Selçuk Saydı bu paradigmayı "Antisemitizm ve antisemitizm bazlı komplo teorileri, günümüz İslamcılığının olmazsa olmaz ideolojik bileşenleridir" diye tanımlıyordu. [16] İttifak için Ermeniler ortak bir hassasiyet noktası oldu.
O sebeple ittifak, Ermeni karşıtı söylem ve saldırılara ciddi tepki gösterirken; Yahudi cinayetleri ve sinagog saldırılarına kayıtsız kalabildi. AKP'nin yükselişiyle "söz tekeli artık büsbütün İslami kesime [...] terk edildi" [17] ve antisemitizm sıradanlaştı. Dönme avcılığı, muhafazakarlaşan toplumun her kesiminde ilgi ve itibar gördü, antisemit komplo teorilerini kurgucuları "güvenilir uzman" olarak medyada boy gösterdi. Antisemit yorumlar Vakit, Yeni Şafak, Zaman, Türkiye ve hatta ittifak dışındaki Millî Gazete'de ve İslamcı televizyonlarda artarak devam etti. Bunlar da göz ardı edildi, hatta "fikir özgürlüğü" kisvesi altında hoş görüldü. Ünlü antisemit isimler "demokrat İslamcı" olarak lanse edildiler.
1969'da6. Filoyu protesto eden solculara karşı İslamcıları "Müslümanlarla kızıl kâfirler arasında topyekûn bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. [...] Etliye sütlüye karışmam deyip de zulüm edenlerden olma" [18] türü yazılarla tahrik eden Mehmet Şevket Eygi bu isimlerden biriydi. Hala her taşın altında Yahudi arayan Eygi hakkında, Neşe Düzel "İslamî kesimin saygın ismi", [19] Enis Batur "bir sağ aydın", [20] Taha Akyol ise "İslami kesimin saygın isimlerinden" [21] diyordu. Serdar Turgut da, en sevdiği yazarlar arasında Eygi ve Dilipak'ı sayıyordu. [22]
1952'de Ahmet Emin Yalman'ı Necip Fazıl Kısakürek'in kışkırtmasıylavurduğunu "Büyük Doğu'ların Yalman aleyhinde yazdıklarının hepsini okuyorsun. [...] Haydi sen ol da vurma" diye anlatan ve suikastı "Bir şair var, mütemadiyen Peygamber hakkında yazılar yazıyor. Peygamber'in "Yahu şunu susturamıyor musunuz?" dediği söyleniyor. İki sahabe kellesini kesip adamı susturuyorlar." [23] örneğiyle rasyonelleştiren Hüseyin Üzmez bir başka isimdi. Diğer bir saygın isim, programda Üzmez'in çocuk tacizi konuşulunca, "Yine topyekün seferberlik başlattılar. Yedekleri cepheye sürüyorlar. Müjde Ar bile, Aysun Kayacı ile birlikte 'ahlak' dersi vermeye kalkıyor. [...] Bunlar "pornocu" değil mi? Grub sex yapıp, ensest ilişkiye giren Lolita takımından değiller sanki.. Homoluğu, lezbiyenliği meşrulaştırmaya çalışanlar kendileri değil sanki" [24] diye yazan; Dönme avcılığı ve her taşın altında Yahudi arama saplantılarıyla malul Abdurrahman Dilipak'tı.
Rasim Ozan Kütahyalı, o dönemi "İslami ve ülkücü grup arasında o dönem yeni ünlenmeye başlayan [...] Adnan Oktar'ın kitapları da elden ele dolaşırdı. Masonlar, Yahudiler, Siyonistler muhabbeti bir süre sonra var olan dünyayı açıklamak için temel açıklayıcı anahtar haline geldi. Sonradan bu bayrağı ülkemizde kendine solcu diyenler devraldı." [25] diye anlatır. Ülkede herkes birbirini "gizli Yahudi" olmakla suçluyordu: İslamcılara göre devlete hakim asker-sivil unsurlar; ulusalcılara göre tarikatçıların yanı sıra Gül, Erdoğan ve Arınç; Yalçın Küçük'e göre -kendisi de dahil- nerdeyse tüm elitler "Dönme"ydi. 30'larda Cevat Rıfat Atilhan ve Hüseyin Nihâl Atsız, 60'larda Kısakürek ve Eygi, 90'larda Dilipak ve Oktar başta olmak üzere, Türkçü ve İslamcı yazarların başını çektiği Dönme avını mazur gören ittifak; Ergün Poyraz, Yalçın Küçük ve Soner Yalçın gibi ulusalcıların da bu cadı avına katılmalarını fırsat bilip, antisemitizm ihalesini "AKP'yi ve demokratları karalama amacı güden ulusalcılar"ın üzerine yıkmaya çalıştı: Bu cadı avı da bir Ergenekon projesiydi! Kütahyalı, Taraf'ta Poyraz, Küçük ve Yalçın'ı deşifre ederken; belki de, Eygi, Oktar ve Dilipak'ın da darbeciliğini ifşa ediyordu:
"Ergenekon zihniyeti iki yönlü strateji izliyor [...] Askerî istihbarat marifetiyle yürütülen projelerle Yahudi-düşmanı kitaplar yazdırılıyor. Kimi televizyon dizilerine verilen lojistik destekle bu ırkçı düşmanlık körükleniyor. [...] Dış ilişkilerde tam gaz İsrail-yandaşı olan devlet zihniyeti, diğer taraftan Müslüman yurttaşlarının İsrail ile Yahudileri özdeşleştirerek her ikisinden de nefret etmesini arzuluyor, bunu kışkırtıyor. [...] Özellikle İslami kesimde Yahudi-düşmanı ırkçı duyguların azması, AKP hükümetinin de bu yönde davranması, Türk devlet zihniyetinin en çok isteyeceği şeydir... [...] İşte bir darbenin zemini böyle hazırlanır..." [26]
Oysa dava öncesi, Zaman'ın Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı gibi İslami yazarların çoğu Küçük ve Yalçın'a övgüler yağdırmaktaydı:
"İttihat ve Terakki başta olmak üzere tarihte iz bırakan pek çok olayın arka planında Sabetaycılar vardı. [...] Sabetaycılık mevzuuna daha çok muhafazakar kitleler sahip çıktı. O yüzden de kimi zaman iddialara dudak bükülüp geçildi. [...] Sabetaycıları şimdi Soner Yalçın masaya yatırıyor. Yalçın, Tempo'ya verdiği röportajda diyor ki: "Bizim tarihimizde (Sabetaycılık), siyasal İslamcılara bırakılmayacak kadar önemli bir konu." Haklı." [27]
Bu süreçte toplumun zihin haritalarına "Siyonist"ten "emperyalist burjuva Yahudi"ye, "bizi arkamızdan vuran Yahudi"den "Allah'ın lanetlediği İslam düşmanı Yahudi"ye, "ülkeyi yöneten İttihatçı Yahudi"den "Kemalist rejimin işbirlikçisi Yahudi"ye kadar, herkesin meşrebine göre seçerek nefret ettiği bir "Yahudi" imgesi yerleştirilmişti. (YEK/TK)
* * Doç. Dr. Yunus Emre Kocabaşoğlu'nun antisemitizm üzerine dizi yazısı haftaya devam edecek. Üçüncü bölüm tıklayın. İkinci bölüm için tıklayın. Birinci bölüm için tıklayın.
Kaynakça
[1] Yurdatapan, Şanar; Dilipak, Abdurrahman. Ortak Payda Yeşil-Kırmızı Kırmızı-Yeşil Denemeler. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. 248 sayfa, 2004. ISBN: 9789751022479
[2] Türkmen, Hamza. Sosyalist Sol ve Müslümanlar Arasındaki Diyalog Klişe Söylemleri Aşabilir mi?, Haksöz, Nisan 2003.
[3] Yurdatapan, Şanar; Dilipak, Abdurrahman. Ortak Payda Yeşil-Kırmızı Kırmızı-Yeşil Denemeler. İnkılâp Kitabevi. 248 sayfa, 2004. ISBN: 9789751022479
[4] Yurdatapan, Şanar; Dilipak, Abdurrahman. Kırmızı Yeşil Anılar / Yeşil Kırmızı Anılar. Aykırı Yayınları. 260 sayfa, 2003. ISBN: 9789758337682
[5] Belge, Murat; Perinçek, Doğu; Dilipak, Abdurrahman. İslamiyet ve Barış Tartışması. Kaynak Yayınları. 70 sayfa, 1997. ISBN: 2789785842217
[6] Behramoğlu, Ataol; Mahçupyan, Etyen; Akyol, Taha; Dilipak, Abdurrahman; Alatlı, Işıl. Beyin Fırtınası: Demokrasi, Batılılaşma, Laiklik, Devlet, Yeni Dünya Düzeni. Esra Yayınları. 248 sayfa, 1996. ISBN: 9757173452.
[7] Kıvanç, Taha (Koru, Fehmi). Komplo teorilerine sakın kanmayın. Yeni Şafak. 27 Eylül 2001.
[8] Bali, Rıfat N. Doksanlı Yıllar - Medya Temelli Bir Bilanço Denemesi.
[9] Belge, Murat. Edebiyatta Ermeni Sorunu. Birikim. 202:28-45. Şubat 2006.
[10]Nâzım'ın dizelerindeki soykırım sansürlendi mi? Sabah. 22 Aralık 2006.
[11] İnce, Özdemir. Nâzım Hikmet'e Pislik Sıçratmayın. Hürriyet. 3 Ocak 2007.
[12] Jones, Derek [Ed.]. Censorship: A World Encyclopedia. Chicago: Routledge. 2,950 sayfa, Aralık 2001. ISBN-13: 978-1579581350.
[13] Oran, Baskın. Ermeniler Türkiye Sivil Toplumuna Güvenmeli. Radikal. 6 Kasım 2009.
[14] İnsel, Ahmet. Tehcir, Mukatele, Kıtal... Radikal. 22 Ekim 2006.
[15] Dilipak, Abdurrahman. SOTAM / Soykırım, Tehcir, Tenkil, Tedib Araştırmaları Merkezi! Anadolu'da Vakit. 27 Nisan 2009.
[16] Caydı, Selçuk Salih. İslamcı antisemitizmi ve üç paradigma. Radikal. 29 Ocak 2009.
[17] Temelkuran, Ece. Azınlık Haklarımızı Veriniz! Milliyet. 4 Nisan 2004
[18] Çiçekoğlu, Füsun. Hatırla Sevgili'den Gazete Kesikleri. BİA Haber Merkezi. 19 Nisan 2008.
[19] Neşe Düzel, "Türkler, Kürtler ve Lazlarla bu iş olmaz", Yeni Yüzyıl, 22 Nisan 1996.
[20] Füsun Saka, "Entelektüellik Sorgulaması", Tempo. 704:50-52. 7-13 Haziran 2001.
[21] Taha Akyol, "Yolsuzluk, İslam, laiklik", Milliyet. 16 Şubat 2002.
[22] Serdar Turgut, "Sevdiğim yazarlar listesi", Akşam. 10 Ocak 2004.
[23] Bayraktar, Necla. "Öldüremediğimi öğrenince dünya başıma yıkıldı." Akşam. 19 Şubat 2006.
[24] Dilipak, Abdurrahman. Üzmez bu defa üzdü!. Anadolu'da Vakit. 5 Kasım 2008.
[25] Kütahyalı, Rasim Ozan. Bir okul ve 90'lar nostaljisi. Taraf. 17 Eylül 2008.
[26] Kütahyalı, Rasim Ozan. Ergenekon ve İsrail. Taraf. 11 Ocak 2009.
[27] Dumanlı, Ekrem. Sabetaycılar ve Zehirli Ot Kokusu. Zaman. 4 Mayıs 2004.