Günlerdir olanları düşünüyorum. İzlediğim görüntüler kafamda dönüp duruyor. Acaba bu görüntüleri anlayabilmek, sindirebilmek, akıldan çıkarmak mümkün mü?
Bölük pörçük de olsa aklıma gelenleri yazmam gerek. Çünkü susmak ne doğru ne de mümkün değil. Ben yazayım; gerisi okuyucuya kalsın.
Rodney King
Rodney King, 1991’de Los Angeles’in göbeğinde dört polis memuru tarafından acımasızca dövüldü. Bir tanık olan biteni video ile kaydetti ve olaydan bütün dünyanın haberi oldu. Dört polise dava açıldı. Ama davaya yapılan müdahaleler sonrasında üç polis aklandı; yalnızca bir polis Nisan 1992 sonunda suçlu bulundu.
Jürinin kararı ardından Los Angeles’ta ortalık birbirine girdi. Dört gün içinde 50’den çok insan öldürüldü; nice hesabı zor zarar daha oluştu. Eyalet mahkemesindeki adil olmayan işleyişi gidermek için açılan federal davada iki polis memuru suçlu bulundu.
Olanlar ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) birçok yerinde Polis İzleme Komiteleri kuruldu. Mahkum olan iki polis, kısaltılmış cezalarını tamamladıktan sonra serbest bırakıldılar; hükümleri nedeniyle bir daha başka hiçbir kamu görevinde çalışamadılar.
Görüntülerin gücü
Rodney King’e olanlar şu an YouTube’da izlenebiliyor. Daha doğrusu, YouTube gibi iletişim araçlarına sansür konulmayan yerlerde izlenebiliyor. YouTube’da kötü muamele örneği bulmak için "polis" yazmak yeterli. Birçok ülkede, halkın cebinden gelen para ile tutulmuş ve halka hizmetle görevlendirilmiş polis, halka yönelik bir tehlike. Ülke ne kadar totaliterse, örnekler o kadar bol çünkü polis o kadar rahat.
Ama tıpkı 1991’de olduğu gibi, video kamera görüntüleri ile polisin halk için ne kadar zararlı olabileceği yadsınamaz bir şekilde belgeleniyor.
Hukukun görece iyi işlediği ülkelerde, görüntü ile belgelenemeyenler soruşturmalarla belgeleniyor. Soruşturmalar bir yana, polisleri toplum vicdanen mahkum ediyor. Aslında her seferinde polisler kendi kendilerine ve kendi mesleklerine ciddi zarar vermiş oluyorlar.
Kolluk nedir?
Korkunç görüntüler kafamda dönüp dururken TDK Türkçe Sözlük’e göz attım. Kolluk "güvenliği sağlamakla görevli polis veya jandarma", kolluk kuvveti ise "güvenlik güçlerinin oluşturduğu birlik" diye tanımlanmış.
Ardından bütün kolluk birimlerinin katkılarıyla hazırlanan, Kolluk Etik İlkeleri metnini buldum. Bu ilkeler, Jandarma, Emniyet, Sahil Güvenlik ve Gümrükler Muhafaza görevlilerini kapsarmış. Kolluğun temel görevleri şöyle belirtilmiş:
- Bireyin temel hak ve özgürlüklerini korumak,
- Emniyet ve asayişi sağlamak,
- Kamu düzenini korumak,
- Suç işlenmesini önleyici tedbirler almak ve suçla mücadele etmek,
- Suçları aydınlatmak ve şüphelileri adli makamlara teslim etmek,
- Yardım isteyenler ve yardıma muhtaç olanlar ile tehlike içerisinde bulunanlara yardım etmektir.
Bu görevler eziyet ve kötü muamele içermiyor.
Ya medya?
Adem Özdamar 5 Mart'ta Almanya’da öldü. İddialara göre, ölüm nedeni 17 Şubat'ta gözaltındayken uğradığı muamele; sorumlular ise polis. Olan Almanya’da Türkiye kökenli bir kişiyi olduğu için medyada yazan konuşan bol. Festus Okey ise İstanbul’un göbeğinde, bir karakolda, gözaltındayken vurularak öldürüldü. Büyük medyada yazanı ve konuşanı hemen hiç olmadı.
Özal dönemi TRT’sinde, İsrail ordusunun üç genç askerinin iki Filistinli gence yaptıkları korkunç işkence görüntüleri yayımlanmıştı. Bir asker taşla Filistinli gencin kolunu kırmak için uğraşıyordu. Eş düzeyde korkunç olan, bu görüntülerin o gün ve ertesi günlerde sürekli yinelenmesiydi. Nefret üretilmek isteniyordu. Eğer bu görüntüler –olur ya, hani– yerli olsaydı, 12 Eylül Türkiye’sinin görüntüleri olsaydı?
Unutmadan; bu görüntüler de var YouTube’da.
Cumhurbaşkanının sözleri
Kafam eski tarz şanzımanlı çamaşır makinası gibi; görüntüler yıkanan çamaşırlar gibi dönüp duruyor, ama temizlenmiyor. Aklıma Cumhurbaşkanı’nın Kurban Bayramı mesajı geliyor.
"Türkiye toplumunun, yeryüzünün en barışçı, en merhametli, en diri toplumlarından biri olduğunu" ve "bugün, sadece kendi mutluluğu ve huzuru için değil, bütün insanlığın barış ve adalet içinde yaşaması için yeryüzünün her bölgesine merhamet ve şefkat elini uzatan bir ülke ve toplum olduğunu" söylemişti.
Sözler görüntüleri aklamıyor ki...
Başbakanının sözleri
Eski tarz şanzımanlı çamaşır makinasına dönen kafam dolu. Aklıma başbakanının AKP Kongresi’nde söylediği sözler geliyor.
"Filistin’de olan son hadiseyi acaba kim tasvip edebilir?"
"Zerre kadar insanlık taşıyorsak o çocuklara, kadınlara o bombaların atılması ... insanlıktan nasibini almış olanların yapacağı iş değildir. ‘Güç bende, öyleyse her şeyi yaparım’, bu iş değildir. Bu terörü teşvik eder, barışı değil. Ondan sonra ‘ben barış istiyorum’ diyemezsin, sonra da kimseyi inandıramazsın."
Marifet barışta
İnsan kırılgandır. Kollar kırılgandır. Çocuklar ve yaşlı kadınlar kırılgandır. Kırılganı kırmak ise marifet değildir, insanlık hiç değildir. Dahası suçtur.
Başbakan kongrede ne demişti?
"Türkiye’nin dil, din, ırk, bölge, düşünce ve cinsiyeti ayırt edilmeksizin bütün vatandaşlarıyla barışık bir toplum olması gerekiyor."
Marifet barışta... (SD/GG)