1919 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Suat Taşer, Cumhuriyet kuşağının ilk okullu tiyatrocularından. Ankara Devlet Konservatuarı'nda tiyatro eğitimi gören Taşer, mezun olduktan sonra Ankara Devlet Tiyatrosu'nda oyunculuk, Ankara Radyosu'nda spikerlik yapar. İlerleyen zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde tiyatro dersleri veren ve İzmir Devlet Tiyatrosu'nda müdürlük yapan Taşer, tiyatroculuğun yanında şairlik de icra eder.
İlk şiiri 1938 yılında Servet-i Fünun Uyanış dergisinde yayımlanan Suat Taşer, aynı tarihlerde Yürüyüş, Adımlar, Varlık, Yığın, Yaprak, Yeditepe ve Dost gibi dergilere de şiirlerini gönderir. Taşer, 1942 ile 1970 yılları arasında sekiz şiir kitabı yayımlar: "Bir" (1942), "1943" (Fethi Giray'la, 1943), "Hürriyet" (Ömer Faruk Toprak'la, 1945), "Merhaba" (1952), "Haraç Mezat" (1954), "İkinci Kurtuluş" (1960), "Hayret Bey'in Serüveni" (1968), "Evrende Ellerimiz" (1970). 1982'deki ölümüne değin şiir yazmaya devam eden Taşer, yayımlamayı düşündüğü bir dosyasına "Alçak Basınç" ismini verir fakat bu dosyanın yayımlandığını görmeye ömrü yetmez.
Şu günlerde Ayrıntı Yayınları, Taşer'in bütün şiirlerini, "Bir Ben Bir Yokuş" ismiyle kitaplaştırdı. Müjde Bilir'in olağanüstü çabasıyla hazırlanan kitabın yayımlanış öyküsü kitaplara konu olacak cinsten. Suat Taşer'in üniversitede ders verdiği vakit öğrencisi olan Müjde Bilir, Taşer'in ölümünden sonra "Suat Taşer – Üç Duvarlı Dünya" isimli bir kitap kaleme alır. Bu kitapta, Taşer'in tiyatro çalışmalarını inceler. Kültür Bakanlığı tarafından 2002 yılında yayımlanan kitaptan hemen sonra Bilir, Bakanlığa bağlı birimden bir mektup alır. Bu mektupta Taşer'in şiirlerini de yayımlamaktan büyük mutluluk duyacaklarını söylerler. Bilir çok sevinir ve hemen işe girişerek Taşer'in sekiz kitaplık şiir külliyatını toparlar. Ardından Bakanlığa gönderir. Geriye heyecanlı bir bekleyiş kalır.
"Yayın politikamız değişti!"
"Ancak beklediğimiz haber bir türlü gelmedi. 2003 yılındaydık. Türkiye'nin artık bambaşka bir sürece evirilmeye başladığı bir zaman dilimiydi bu..." diyen Bilir, çok geçmeden Bakanlık'tan bir mektup alır. Yayın politikasının değiştiğini ve Taşer'in şiirlerinin yayımlanmayacağını bildiren bir yazıdır bu.
Aradan bunca yıl geçtikten sonra Taşer'in bütün şiirleri, Ayrıntı Yayınları'nda "tam sürümüyle" yayımlandı. 40'lı yılların toplumcu şairlerinden biri olarak anılan Taşer, o dönemlerde şiirlerinden dolayı yargılanır, kovuşturmalara uğrar. İkinci Dünya Savaşı'nın o netameli günlerinde Nazi yanlısı siyasal iktidarın sıklıkla gadrine gelir.
"Yazmanın, düşünmenin korkulan değil, korkutucu bir şey olduğunu anladım. Her boyda her soyda, her renkte kıskançlar, kötü niyetliler, ikiyüzlüler, adiler gördüm. Gene de düşünmekten, yurdumu, insanlarımı, sanatımı bütün varımla sevmekten vazgeçmedim" diyen Taşer, şiirlerinde barış ve özgürlük kavramlarını konu alır. Dönem insanına, dönemin dünyasına ve koşullarına düş kırıklığıyla bakan, kırgın fakat yine de umutsuz olmayan Taşer, bu yaklaşımıyla insanlığa olan inancını kaybetmediğini gösterir.
Bugüne de ışık tutuyor
Taşer şiirinin bir başka özelliği, yaklaşık yetmiş-seksen yıl önce yazılmasına karşın, dile getirdiği düşünceleriyle bugüne de ışık tutmasında yatar. İnsanlığın geleceğine dair duyduğu endişelerini, modern insanın eşitsiz ve adaletsiz dünyasını anlatan Taşer, memleketinin dertlerini kendine dert edinmiş görünür. Şiirlerinde, doğru bildiğini, inandıklarını korkusuzca dile getirir. Bu durum bahse konu olan kırım ve baskı günlerinde, başına defaatle iş açılmasına sebep olur.
Taşer şiirine dair geçmiş dönemde saygın isimlerin kaleme aldığı yazıların da ek olarak sunulduğu "Bir Ben Bir Yokuş" raflarda...
(SS/AÖ)