Fotoğraflar: Duygu Kıt
Her şey geri dönmek üzerine kuruluyor 6 Şubat'tan beridir. İnsanlar artık sadece iyi olmak değil geriye de dönmek istiyorlar.
Yıllardır süren Suriye savaşı sebebiyle ülkesini terk etmek zorunda kalan insanlar, Türkiye’nin farklı şehirlerinde hayata tutunmaya, yeni bir ev kurmaya çabalıyorsa da, hep yersizler.
Bu genel siyasi erkin politikaları sebebiyle ne bitti ne de unutuldu. Kullanışlı bir millet olarak elimizin altında durdu Suriyeliler. Ben serbest gazeteciyim aynı zamanda arama kurtarma ekibinde görev alıyorum. 6 Şubat günü depremin yerle bir ettiği Adıyaman'a görevli olarak gittim.
Adıyaman'da arama kurtarma ekipmanına sahip ve alana ulaşan ilk ekip bizdik. Ve ilk vardığımız bina göçmenlerin/mültecilerin kaldığı bir binaydı.
Herkes ölüsünü bekler bir biçimde ama onlarda mutlak bir sessizlik hakimdi. Hakim olan her şeyden - özellikle dil- ürker bir halde ne yardım istiyorlar ne de başka bir şey. Sadece haber bekliyorlardı.
Lüks konutlar
Depremi bizle yaşayan göçmenler/mülteciler sevdiklerini, yakınlarını kaybetti. Hem burada hem de Suriye'de. Bir insan ve bir vatan kaç kez yıkılabilirse hepsine gözümüzün önünde tanık oldular.
Adıyaman'da gezdiğim her enkaz başında bunu duydum: Onlarla ilgilenilmediğini, enkaz altında kalan Suriyeli ise çalışmanın bırakıldığını, saldırıya uğradıklarını her başınız sağ olsun diyene söylediler.
Ben de bir arama kurtarmacıyım bulunduğumuz yerde asla bir ayrıma izin ve olanak vermedik. Ama izlediğimiz görüntüler bunun mümkün olduğunu gösterdi bize.
İlk çalışma yerimiz olan Sakarya Caddesi lüks konutların, dairelerin ve otellerin olduğu işlek bir cadde. Ama aynı zamanda mülteci/göçmenlerin deprem sırasında tuzla buz olacak binalarda yaşadığı bir cadde de.
Burda bir deprem yaşanmamış da kıyamet kopmuş, sokaklara meteor düşmüş gibi. Gittiğimiz ilk binada Zeynep ve Osman adında iki mülteciyi tahliye ettik. İkisi de yardım için çığlık atmıyor, inlemiyordu.
Çok ürktüm. Etrafa saçılmış portakalların yaydığı kokulara hepimizin şaşkınlığı ve sicim gibi bir yağmur eşlik ediyordu. Zeynep'i tahliye ettik sessizce ağlıyordu. Osman ise hemen yanına ablasını kaybetmiş ve sessizce olan biteni izliyordu. Her soruya sessizce karşılık veriyordu. Yalnız kalmıştı. Enkaz üstüne gelen yakınları da sessizce onların olduğu yöne bakıp geri dönüyorlardı. Hemen ilerisindeki parkın açıklığında ise yaşlı bir amca ve insan olduğunu zar zor anlayabileceğiniz iki cenaze vardı. Sadece önünde bekliyor ve "Yakınlarım" diyordu sorana.
Hemen ardından bizi arka sokaktaki bir binaya yönlendirdiler. Enkaz önünde triyaj için operasyon görevlileri görüşürken tam karşıda başka bir binayı seyreden adamın yanına gittim. Yardıma ihtiyacı var mı diye sordum, "Kız kardeşim tam uçta yatıyor, yardım yetişmedi" dedi. Kız kardeşi sokağa bakan cephede, açıkta uzanıyordu.
Diğer bir çalışma alanımız olan Turgutreis Mahallesi'nde de durum farklı değildi. Gün ilerledikçe alandaki kişi sayısı artmış enkaz önündeki sessiz kalabalık sıklaşmıştı.
Artık umutları kalmamıştı kimsenin ama cesetleri almak için bekliyorlardı. Bir ceset çıkıyor hızlıca toplanarak dua ediliyor ve yere seriliyordu.
Oradan geçtiğim süre boyunca bunun durmadan devam ettiğini gördüm. Son çıkarılan "çocuk için ise yaşıyor mudur?"diye defalarca kontrol ediyorlardı.
Biz 10. gün alandan ayrıldık. Adıyaman'ın kayıtlı toplam nüfusu 635 bini geçgin. 6 Şubat itibarıyla kayıtlı ölüsü ve kayıtsız ölüsü ne yazık ki bilinmiyor.
Kaçak yaşamak zorunda kalan mültecilerin/göçmenlerin ise ne sayısı ne de ölüsü biliniyor. Kimliksiz yaşayanlar bir gecede kimliksiz öldüler yine.
(DK/EMK)