İçten olmak gerekirse geçtiğimiz günlerde bana en çok dokunan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün şu sözleriydi. "Çok mu istiyorlar. Eğer Kürdüz diyorlarsa, babaları Barzani orada bekliyor. Gitsinler. Ona iltihak etsinler." Hani Sinan Aygün zatı muhtereminin ne mene bir garabet olduğu biliniyordu da! Garip olan, Kürtlerin bu denli barış, dostluk, kardeşlik çağrılarına karşın kendine "Türk aydınıyım" diyen cepheden, bu kem söze hiçbir ciddi tepki gelmemesiydi asıl beni rahatsız eden.
Oysa yıllardır bu ülkede Kürtler "Hasım değil hısım" olmaya çalışıyorlar. Ne kadar çok "Barış" kelamı bu ülkede son yıllarda telaffuz edilmişse, bilinir ki bunun büyük çoğunluğu Kürtler tarafından dile getirilmiştir. Ama sonuçta olan nedir? İşte, çatışmadan tartışmaya sivil bir yol haritasının çıkarılmaya çalışıldığı bir engelli sokak koşusunda söz ne hikmetse bir garip zata kalıyor.
Sonra insan düşünmeden edemiyor. Kimilerince "Sadık olmayan Kürt tebaayı güneye" postalayıp, "yerlerine, Türkmen almak" mevzusunun dahi kapı aralarında konuşulduğu bir dönemde söyleyene değil, söyletene bak sözü anımsanıyor doğal olarak.
Ve sonra tarihe giderek H. Nihal Atsız'ın söyledikleri anımsanır oluyor. Bakın Türkçü ideolog oğlu Yağmur'a neler söylüyor.
"Yağmur Oğlum! Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.Tanrı yardımcın olsun!" (Nihâl Atsız 4 Mayıs 1941)
Elbette bunun bir de devamı var, Hüseyin Nihal Atsız cephesinden.
"Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mi? Gözleri nereyi görür, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran'a, Pakistan'a, Hindistan'a, Barzani'ye gitsinler. Birleşmiş Milletlere başvurup Afrika'da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu, fakat ayranı kabardığı zaman Kağan Arslan gibi önüne durulmadığını, ırkdaşları Ermenilere sorarak öğrensinler de akılları başlarına gelsin." (Ötüken Dergisi Nisan 1967. Sayı 40)
Sonrası mı?
Sonrası belki de yıllar sonra onurlu bir evladın Yağmur Atsız'ın bir şiirle babasına yanıtıdır belki de!
Çözülen bir yün yumağıAma her zaman babasına aydın sorumluluğu ile yanıtını verebilecek çocuklar bulmak kolay olmuyor.Akıp giden günlerimiz
Mezar taşlarından suskun
Telaşsız, sessiz,sitemsiz.
Savrulan yapraklar gibi
Akıp giden günlerimiz,
Cenaze törenlerinde,
Telaşsız, sessiz, sitemsiz.
Bir suçluyu aklar gibi,
Akıp giden günlerimiz.
Sanki bir sır saklar gibi,
Telaşsız, sessiz, sitemsiz.
Doğmayan şafaklar gibi,
Akıp giden günlerimiz.
Haksız ittifaklar gibi,
Akıp giden günlerimiz.
Bir kitaba başlar gibi,
Koşarken yavaşlar gibi
Düşen arkadaşlar gibi
Akıp giden günlerimiz.
Ve bugün içinde, yılların kinini, öfkesini kusanlara karşı, aklın yolunun akılcı yanıtlarını vermeye, ya da "Sahi siz! Evet evet siz, kimsiniz? Hiç kim olduğunuzu kendinize sordunuz mu? Kimi kimin ülkesinden kovmaya kalkışıyorsunuz?" sorusunu sormanın vaktidir. Yoksa dağdan gelip, bağdakini mi kovmaya niyetlisiniz!
Sahi unutmadan bu soruyu birilerine kim soracak. Sizler düşünür müsünüz...(ŞD/TK)