Kuzey Koreye geçtiğimiz Nisan sonunda yaptığımız seyahatimizin bir yazıya dönüştürürken başlığının ne olması konusunda tam karar veremedik. İki başlık arasında gidip geldik. Sonunda yukarda görülen başlıkta karar kılmamıza rağmen düşündüğümüz ikinci başlıkta, Kuzey Kore hakkında anlatmak istediklerimize yöntemsel bir boyut kazandırdı.
İkinci başlık: "Bir ideoloji bir toplumu nasıl şekillendirir: Kuzey Kore sosyalist deneyimi". Kuzey Kore meraklısı olan bir sosyalizm sempatizanı, bu başlığı, olumlu anlamda algılarken, sosyalizme, özelde de Kuzey Kore'ye antipatik bakan bir kişi de, bu ideolojinin bir bireyi nasıl olumsuz şekillendirdiği şeklinde okuyabilir. Bizim, bu yazımızda bu tür algıları güçlendirmek veya değiştirmek gibi bir amacımız yok. Bizim amacımız bizlere çok uzak gelen sosyalist sistemin şekillendirdiği insanların günlük yaşamlarını anlatmaya çalışacağız.
Kuzey Kore, 1953 Kore demokratik devriminden sonra dış dünyaya kapanan bir ülke. Rejimin kurucusu büyük komutan ve lider Kim-İl Sung ve son 16 yıldır iktidarda olan oğul Kim Jong-İl'in kapalı dünyası, Kuzey Kore.
Öylesine kapalı ki, son on yılda ekonomik girdi sağlamak amacıyla izin verilen turizmin bir sonucu olarak ülkeye gelmekte olan sınırlı sayıdaki turist, onların sokakta karşılaştığı tek batılı yüzleri oluşturuyor. Turistler onları büyük bir merakla gözlemlediğini sanırken aslında kendileri onlar için daha ilginç, dikkat çekici ve seyirlik. Bu durum, başkent Pyonyang'dan diğer yerleşim yerlerine gittikçe daha da fazla gözleniyor.
Büyük lider Kim-İl Sung'a ait kent meydanındaki devasa abidenin önünden geçen herkes abidenin önünde durup selam verir ve yoluna devam eder. Hatta bisikletliler abideye yaklaşınca bisikletten inmek ve aynı selamlama ritüelini yapmak zorundalar.
Cep telefonu yasak
Kuzey Kore'nin karadan dış dünyayla tek bağlantısı Çin'in sınırdaki Dan Dong kenti ve ülkeye sadece trenle girebilmek mümkün. Çin ile Kuzey Kore arasındaki sınırı oluşturan nehrin üzerinde kurulu olan köprüyü geçtikten sonra gündüz boyunca süren yolculuğunuzda yol boyunca kurulmuş bir yığın kolhoz ve sovhozlarda yani tarım kooperatiflerinde kollektif bir şekilde çalışmakta olan köylüleri görürsünüz.
Taedong nehrinin ikiye böldüğü başkent Pyongyang'ın devasa büyüklükteki istasyonunda indiğinizde, treni karşılamak için gelmiş kadınlı erkekli üniformalı insanlar sizi "Sugohasımnıda" (İyi akşamlar) diyerek karşılıyor. Hoparlörlerle sunulan marş sesleri eşliğinde bir karşılama törenidir bu. Ne denli çocukca ve saçma gelse de, bu törensel karşılama ritüelleşmiş ideolojik bir geleneğe dönüşmüş. Burada her şey ideolojik, her şey bir dekordan ibaret. Amaç, her an dayanışmayı, birlik ve beraberliği bir şekilde göstermek.
Kuzey Kore'de cep telefonu kullanımı tümüyle yasak, bazı görevliler hariç. Televizyon yayınları da sınırlı. Tümüyle bant yayın olan televizyon yayıncılığında şimdiye kadar ilk defa canlı yayın, geçtiğimiz yaz Dünya Futbol şampiyonası organizasyonu sırasında Kuzey Kore'nin maçları oldu.
Ülkede geceleri belirgin bir elektrik kesintisi uygulaması var. Elektrik kesintisi uygulamasına gerekçe olarak, ülkenin maruz kaldığı ambargo sonucu zorunlu enerji tasarrufu gösteriliyor. 70'li yılları Türkiye'de tasarruf amaçlı zorunlu elektrik kesintisi uygulamalarını yaşamış biri olarak, ilk anda anlayışla karşılanabilir. Ancak bu uygulamayla ilgili olarak, batının ülkeye karşı sürdürdüğü söylemin ürünü olsa da, başka bir gerekçe daha var. Elektrik kesintisi, kutsallaştırmış sosyalist sistemde boş zaman bulamayan Kore halkının akşamları belirli bir saatten sonra, Çin üzerinden elde ettikleri bir yığın video kaydı veya filmleri aracılığıyla batı dünyasındaki yaşamı takip etmesini engellemeye yönelik bir sansür uygulaması.
"Tek tip sürrealizm"
Ülkeye girer girmez aslında yaşadıklarınız bir tür sürrealizm. İnsanın giyimine bakarak, öğrenci mi, o gün çalışıyor mu, işçi mi, köylü mü yoksa memur mu, rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Mao-tipi ceket ve pantolon modelli giysiler basit ama ütülü. Haki renkliler asker veya güvenlik görevlisi, gri olanlar ise memur. Öğrenciler lacivert ceket-pantolon ve içlerinde beyaz gömlek ve boyunlarında kırmızı fular. Ama hepsi temiz ve düzenli.
Kadınları kesinlikle açık denebilecek giyimde görmezsiniz ve makyaj yapmazlar. Dolayısıyla kadının kadınsılığı örtülüyor ve bir anlamda kadın-erkek eşitliği veya onların deyişiyle yoldaşlığı bu şekilde gösterilmeye çalışılıyor. Tek tipin dışındaki giysi giyinmiş olanların o gün ne iş ne de okul türü bir koşturmacasının olmadığı anlamına geliyor.
Bu tek tiplik insanların hal ve tavırlarında da görülüyor. Adeta etrafıyla hiç ilgilenmeden işiyle meşgul olan bu insanların mimiklerinde ciddiyet, robotlardan oluşmuş bir toplumun arasındaymışsınız duygusu veriyor. İçlerindesinizdir ama dokunamazsınız söz yerindeyse.
Birkaç akşam televizyon izlediiğinizde, bu ülkede çok basit ve yalın bir sunumu olan medyanın insan yaşamını nasıl şekillendirildiğine farkediyorsunuz. Burada televizyonculuk devrime ve devrim değerlerine atfedilen bir propaganda niteliği taşıyor.
Büyük devrimci liderlerin yaratılan düzende rolü fetişist bir üslupta sunuluyor. Sürekli olarak, birlik, beraberlik, dayanışma, güleryüzlü, huzurlu ve refahı yakalamış bir toplum görüntüsü oldukça gelişmiş bir görüntü tekniğiyle sunuluyor.
Bu amaçla olsa gerek Kuzey Kore'de sinema endüstrisi çok gelişmiş. Filmler çoğunlukla savaş ve kahramanlık teması üzerine. ABD ve yer yer Japonya'nın her zaman kötü, saldırgan ve alt edilmesi gereken bir düşman olarak sergilendiği filmlerde, bu şeytana karşı her zaman vatansever bir Cüneyt Arkın ve dekorunu sevgi, aşk bölümleriyle tamamlayan Türkan Şoraylar, Filiz Akınlar var. Onlara göre Amerika ve Japonya ikilisinden oluşan düşman hep saldırı hazırlığında ve onlarda savunma amaçlı tayakkuz halinde.
Bu söylem bir anlamda paranoyaya dönüşmüş zihniyeti tarihte yaşadıkları travmatik olaylarla doğrulamaya ve sizi Batı ile halen neden savaş halinde olduklarına ikna etmeye çalışıyor.
Dışardan gönüllü olarak gelmiş ve ülkelerini ziyaret etmekte olan siz, onların gözünde turistten daha çok diplomatik birer elçi, kurdukları düzen ve onun korunması ve yaşatılması yönünde ikna edilmesi gereken insanlarsınız. 1953'te yaşadıkları bölünmüşlük travması ve bunun sorumlusu olan ABD ise, propagandanın en önemli malzemesi. Onlara göre bir tane Kore vardı ve sosyalist olan Demokratik Halk Cumhuriyeti, ABD tarafında bölünmüş ve güneydeki uluslararası arenada Güney Kore diye bilinen ülkede yaşayanlar aslında ABD tarafından rehin alınmış kardeşleridir.
Ve gün gelecek halen sürmekte olan devrim sürecinde güneydeki esaret altında yaşayan kardeşlerini kurtaracak ve iki sistemden oluşan bir düzen kuracaklardı. Sonrası ise tabii ki ortak bir sosyalist düzene doğru yürüyüş başlatılacaktır.
Kuzey Kore'de 1 Mayıs
Ülkede yaşanan ciddi ekonomik darboğaz 1 Mayıs kutlamalarının daha önceki şatafatıyla kutlanmasını rafa kaldırmış. Buna gerekçesi, işçi zaten iktidarda olduğu için bunu kapitalist ülkelerdeki işçi bayramlarında olduğu gibi kutlamaya gerek olmaması. Bu argümanla, tatil günü olarak kabul edilen 1 Mayıs'ı ailece, çoluk çocuk, eş dost birlikte yapılan piknik türü kutlamalar son yıllarda yiyerek, içerek, danslar ederek bir bayram havasında bir eğlence geleneğine dönüştürülmüş.
O gülmeyen, adeta robotvari tek tip davranış gösteren Kuzey Koreli 1 Mayıs günü daha farklı. Herkes ya bir enstrüman çalar ya da şarkı söyler ya da danseder. Adeta IDOL-vari yetenek yarışması bu yaşanan. Herkes sosyalist sistemin bir neferi olarak birbirlerini yoldaş olarak gördüğü için, çoğu toplumda alışılagelmiş olan kadının kadınsı yanı ve buna bağlı olarak geri planda kalması gibi bir durum olmadığını adeta o gün sergilendiğini görüyorsunuz. Daha da ötesi; kadının daha ağırlıkta, girişken ve erkekten daha ön planda olduğu bir katılımcı bir toplum sergilenen. Çoğunluğu geleneksel halk giysileri içersindeki kadınlarda deyim yerindeyse seksüel albeni gözlenmiyor.
Ülkedeki her şey ama her şey, tanrısallaştırılan Kim Il Sung ve Kim Il Jong figürlerinin ve onlara atfedilmiş fetişizmin sonucu. Devasa binalara, geniş yollara ve meydanlara, çok sayıda ve çok büyük anıtlara baktıkça, şehir plancılığının ve kent mimarisinin, 1800'lerin Fransız ve eski Sovyet Rusya'nın etkisinde olduğunu gözlemliyoruz. Ve tüm bunlar baba-oğul KİM-lerin eseri.
Thomas More, ünlü eseri Ütapia'sında başkent Amaurote kentinin kurulmasını, tüm mimarisine, bahçe düzenine kadar devletin kurucusu Utopus tarafından tasarlandığını anlatır. Sanki Thomas More'un Ütapia'sından esinlenilmiş gibidir Kuzey Kore'de. Sadece doğan çocukların gerçek anne ve babaları var ve bunun dışındaki herşeyin yaradılışının ve varlığının bu iki lidere bağlandığı bir düzen.
Tek yönlü ekonomi
Sovyet Rusya, dağılmadan önce ülkeye büyük bir teknolojik destek sağlamış. Pyongyang'taki metro görülmeye değer. Sovyetlerin ülkeden çekilmesinin ve ülkeye uygulanan ambargonun olumsuz etkileri gözlerden kaçmıyor. Toplu ulaşım araçları oldukça eski ve atıl kalmış ama ücretsiz. Başta en önemli yiyecekleri olan pirinç olmak üzere, temel tüketimin karne sistemine bağlandığı ekonomik bir yaşam. Temel tüketim sayılan tek birşey tüketime bağlı olarak faturalandırılıyor. O da elektrik.
Enerji darboğazının olduğu ülkede tüketimde tasarrufu bu yolla kontrol altına almışlar. Kapitalist bir yöntem. Sonuçta sosyalizm adına ne yaman bir çelişki değil mi? Topraklarının yaklaşık yüzde 80'i tarıma elverişli olmayan ülkede ekonomisi tarıma dayalı. Bu tek yönlü ekonominin olumsuz etkileri, teknolojik destek sağlayan Sovyet Rusya'nın en önemli müttefik olduğu yıllarda pek yaşanmamış. İlelebet yaşayacağına inanılan Sovyetler 1990 yılında çözülene kadar. Çünkü, ülke Sovyetlerden gördüğü ekonomik desteğin yanısıra yeraltı zenginliklerinin verdiği avantajla refahı yakalamış.
Yeraltı kaynaklarının hem hazır alıcısı ve hem de ülkedeki teknolojik gelişmenin destekçisi olan Sovyetlerin bilimsel ve teknolojik desteği sayesinde güneyindeki kapitalist Kore'den çok daha gelişmiş ve refah bir sosyalist Kore yaratılmış. Bu durum Birleşmiş Milletler tarafından da belgelenmiş. Bu arada bu yapının aslında dünya sosyalizminin ve sosyalist ülkelerin aralarındaki dayanışmanın devamlılığına bağlı olduğunu bilseler bile varolan yapının ilelebet devam edeceği inandıkları için sürdürülebilirlik konusunda Demokratik Sosyalist düzenin bir B planı olmamış.
Sovyetlerin çözülüşü sonrası bu yapının yok olması ve teknolojik süreklililiğin devam ettirilemesi ve beraberinde batının acımasız katı ambargosu, madenleriyle zengin bu ülkenin işlemeye yeterli olmayan topraklarında tarıma bağlı ekonominin yetersizliğiyle yüzleşmesine sebep olmuş. Bunun bedelini bir başka deyişle sınavını da 1993-1994 yılındaki yaşanan kötü hava şartları nedeniyle tarımsal ürünün yetersizliği sonucu karşı karşıya kalınan büyük açlık felaketiyle ödemiş. Başta çocuklar olmak üzere iki milyon kadar insan açlıktan ölmüş. Bunun travması halen üzerlerinde. O dönemi sosyalist sistemin inşasında yapılan temel hataların sonucu olarak değerlendirmekteler ve bunun sonucu olarakta özellikle tarımsal yapılanmaya öncelik verilmiş ekonomi politikalarında. Tarımda hem teknik hemde yönetsel ciddi reformlar yapılmış. Tüm bu sürecin arkasındaki kişi olarak ta şimdiki liderin, Kim Jong-İl'in rolü büyük olmuş.(HA/ST/ÇT)