* Fotoğraf: Pixabay.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı ve Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dün akşam (2 Mayıs) yayınladığı "Sığınmacılar. Kaçaklar" videosunda Akdeniz Havzası'nın iklim krizinin en şiddetli yaşanan bölgelerden biri olduğunu söyleyerek "iklim mültecileri"ne dikkat çekti.
Kılıçdaroğlu, Akdeniz Havzası'nın tüm dünyadan yüzde 20 daha fazla ısındığını belirterek "Suriyelileri en geç iki yıl içinde Türkiye, Avrupa Birliği ve Akdeniz bölgesi ülkeleri olarak vatanlarına kavuşturmak için birlikte çalışacağız," dedi ve ekledi:
"Türkiye'nin iklim mültecilerine bir tampon olma ihtimali yok. Türkiye kendi insanını durduramaz. Bu yüzden başlatacağımız bu dönüşümle Akdeniz havzası ülkelerine vizyonumuz ile liderlik edeceğiz. Avrupa Birliği ile birlikte bu sorunu çözeceğiz."
Kavramın gündeme gelmesi
Kılıçdaroğlu'nun bahsettiği "iklim mültecileri" kavramı, iklim krizi ve çevre felaketleri nedeniyle yaşadığı ülkeyi terk etmek zorunda kalan insanları tanımlıyor.
Kavramın doğrudan ekolojik tahribatla ilişkisi kurularak uluslararası gündeme gelmesi, 1985 Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nda (UNEP) Essam El-Hinnawi'nin bir yazısı ile oldu.
El-Hinnawi, iklim mültecilerini "Varlığını tehlikeye atan veya yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen belirgin bir çevresel bozulma (doğal süreçler ve/veya insanlar tarafından tetiklenen) nedeniyle geçici veya kalıcı olarak geleneksel yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalan insanlar," olarak tanımladı.
Statüleri yok
Uluslararası Çevre Ortaklığı'na (IEP) göre iklim krizi ve afetler nedeniyle 2050 yılına kadar küresel olarak 1,2 milyar insanın göçe sürükleneceği tahmin ediliyor.
Kasım 2020'de Honduras, Guatemala ve El Salvador'u vuran kasırgalarda, insanlar sağanak yağışlar ve toprak kaymaları nedeniyle evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetti. Bu bölgedeki insanlar sınırı geçerek Meksika'ya akın etti ve ardından da Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) yöneldi. Ve bu insanlar iklim mültecisi olarak tanımlandı. Tüm bu tanımlara rağmen iklim mültecilerinin uluslararası hukuk tarafından tanınan bir statüleri yok.
Fakat Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (UNHCR) göre, 2008'den beri yaklaşık 21,5 milyon insan sel, fırtına, orman yangınları ve aşırı sıcaklıklar gibi iklim krizine bağlı afetler nedeniyle zorla yerinden edildi.
Sadece Yeşil Sol Parti'nin bildirgesinde var
14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri'ne dair beyannamelerini açıklayan siyasi partilerin iklim krizinin çözümüne dair pek çok vaadi olsa da "iklim mültecileri" kavramı, sadece Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'nin (Yeşil Sol Parti) seçim bildirgesinde geçiyor.
Yeşil Sol Parti 2023 Seçim Bildirgesi'nde "iklim mültecileri"nden şöyle bahsediliyor:
"Küresel iklim krizinin ölümcül sonuçları bütün dünyada yaşanıyor. Küresel iklim krizinden en az sorumlu olan ülke halkları en büyük felaketleri yaşıyor, en çok acıyı çekiyor. İklim mültecilerinin sayısı her geçen yıl çoğalıyor. Eğer durdurulmazsa, kapitalizmin bu ölümüne büyüme çılgınlığı insanlığın ve diğer tüm canlıların sonu olacak.
"İklim krizi ve iklim adaletsizliğine karşı hayatı savunanların evrensel mücadelesinin güçlü bir halkası olmaya geliyoruz. Doğayı sermaye birikim aracı olmaktan çıkararak ekolojik yıkımı durdurmaya geliyoruz. Enerji, ulaşım, kentleşme ve tarım politikalarında ekolojik yaklaşım ve canlılar arası hiyerarşik düzenin olmadığı bir ekosistem içinde yaşam hakkı için birlikte değiştireceğiz. İnsan merkezli doğa kavrayışına karşı ekoloji temelli politikalarla birlikte Demokratik Cumhuriyet'i inşa edeceğiz."
Tehlikeleri
İklim mülteciliği ve mültecileri kavramı, küresel dünyada sağ popülist hareketlerin ve temsilcilerinin sıkça kullandığı bir kavram.
Özellikle Avrupa sağında baskın olan bu tema, iklim krizinin sonuçlarını "güvenlik" ile gerekçelendirenler için hayli kullanışlı.
Bu açıdan bakıldığında kavramın, ülkelerin askerileşmiş sınır politikalarını belirleme hususunda "ekofaşizm" şemsiyesi altında tartışılan bir kavrama dönüşmesi kuvvetli bir ihtimal.
(TY)