Meşruiyet, hukukilik ve yasallık birbirini kesen ve kendi içinde tutarlı olması beklenen kavramlardır. Yasal olan bir durumun/olayın/uygulamanın hukuki olması, hukuki olan durumun/olayın/uygulamanın da meşru olması beklenir.
Bir durumda/olayda/uygulamada bu tutarlılık yoksa toplumsal ve siyasal tartışmalarla bu uyumsuzluğun giderilmesi gerekir. 2016 yılından bu yana kayyım uygulaması ile topluma giydirilmek istenen “bu deli gömleği” sadece gayrı meşru, hukuk dışı ve illegal değil kayyım aynı zamanda anti-demokratik bir zorbalık rejimidir.
Şeffaf değil
Kayyım rejimi gayrı meşrudur çünkü dayanağını adalet, eşitlik veya özgürlük gibi bir ilkeden değil tam tersine adaletsizlik, eşitsizlik ve yasakçı bir zihniyete dayandırdı.
Halkın büyük çoğunluğun sandık ve seçim iradesi ile ret ettiği bu uygulamanın gayrı meşru olduğu, iktidar bloku mensupları tarafından dahi seçimden önce ve son kayyım gaspı vakasından sonra ifade edildi.
Şeffaf olmayan, hesap vermeyen, denetlenmeyen, halka kapalı “bu darbe dönemi uygulamas"ının meşruiyetini savunanların bu rejimden nemalandıkları bilinmelidir. Kayyım uygulamalarının olduğu yerde demokrasiden söz edilemez. Kayyım varsa denetimsizlik ve gayrı-şeffaflık vardır.
Kayyım rejimi hukuk dışıdır. Çünkü Anayasa’nın 127. Maddesi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile seçme ve seçilme hakkına ilişkin tüm hukuki ilkeler kayyım gaspı ile yok sayılmaktadır. Seçme ve seçilme hakkının 1930’da tanındığı ifade edilmişse de 2016 bu yana özellikle Kürt illerinde hem seçme hem de seçilme hakkı askıya alındı.
2016’da Olağanüstü Hal KHK’si ile getirilen kayyımlık uygulamasının 12 Eylül darbe döneminde de “bu haliyle” teklif edildiği, ancak darbeci konsey tarafından bile “aşırı bulunup ret edildiği” bilinmelidir. Konu hakkında Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Tolga ŞİRİN’in Anayasa’dan Çıkış kitabının ilgili bölümü öz ve özet bir kısım içermektedir (s.144-155).
"AKP rejim içi bir siyasi parti"
2016’dan sonra belediye yönetimlerine karşı yasa önünde eşitlik ilkesi ortadan kaldırılmış ve bölgeye/partiye göre çoklu hukuk(suzluk) ilkesine geçilmiştir. Belediye yönetimi AKP’li ise “istifa ettirip belediye meclisi içinden seçme yöntemi” uygulanmıştır (Bknz: Kadir Topbaş-İstanbul, Melih Gökçek-Ankara, Mehmet Keleş-Düzce, Faruk Akdoğan-Niğde, vb ).
Belediye yönetimi CHP’li ise suçlama/iddianame hazırlama ve bazen tutuklama sonra yine meclis içinden seçme yöntemi uygulandı. (En son Kepez Belediyesi örneğinde görüleceği gibi. ) Ancak söz konusu Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölge illeri olunca hukuk rafa kaldırılmıştır.
Belediye başkanı AKP veya MHP’li ise bu partilerden bir meclis üyesi meclis tarafından seçilerek yasal duruma uyulmuştur. 28 Şubat Darbecileri de hapse atılan Tayip Erdoğan’ın yerine kayyım atamamış Ali Müfit Gürtuna’nın meclis içinden seçilmesi şeklinde yasanın gereğini yerine getirmiştir. Ki dönemin atmosferinde Refah partisinin rejim nazarında “DGM’lik olduğunu” Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı verdiğini, bu geleneğin 2008 AKP kapatma davasına kadar bile AKP’yi “rejim içi bir siyasi parti” olarak görmediğini biliyoruz.
AKP-MHP iktidarının bu yönüyle de darbe dönemini ve 28 Şubatçıların uygulamalarını aşan bir hukuk dışılığa imza attığı bilinmelidir.
Kayyım rejimi yasadışıdır. Çünkü hem anayasada, hem 5393 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nda kayyım yetkileri ve seçilme usulleri önceden belirlenmemiştir. Halen de bu konudaki yasal boşluk devam etmektedir.
15 Temmuz darbesinden bir ay sonra OHAL döneminde çıkarılan bir KHK ile 5393’e iliştirilen bu uygulama yasallık ilkelerini içermemektedir.
Bizzat anayasanın ve 5393 sayılı yasanın özüne, ruhuna ve temel ilkelerine aykırı bu “yasa dışı durum” derhal iptal edilmelidir.
Hukuksuz kayyım
5393 sayılı yasaya göre “belediye başkan vekilleri” meclis içinden, gizli oyla seçilmelidir. Ancak AKP-MHP iktidarı özellikle bölge illerinde gittikçe artan oranda tabela partisine döndüğü için meclislerde de çok azınlık durumuna düştü.
Bölge belediyelerinde AKP meclis üyesi sayısı birçok belediyede bir elin parmak sayısından daha azdır. Örneğin Van büyükşehir belediye meclisinde 67’den sadece 8 kişi AKP listesinden seçilebilmiştir. Yani kayyımcı iktidar kayyım atamasını giderken halkın seçtiği meclisleri de görevden uzaklaştırmak gibi bir yasadışılığa da imza atmaktadır.
Olağan hukukun uygulanması durumunda Meclis kendi içerisinden yeniden DEM Partili bir belediye eş başkanı seçecektir.
Hakkari’de de suç hükmü mahkeme tarafından daha kurulmadan yerine kayyım atanan eş başkan Mehmet Sıddık Akış’ın yerine, hüküm verildikten sonra meclisin içinden bir vekil seçilmeliydi. Burada yasadışı ve hukuksuz kayyımın, gayrı meşru olduğu ve sadece seçilmiş meclis üyelerine değil tüm halka da “güvenilmediğini” gösteren bir uygulama olduğu açığa çıkmaktadır.
Çünkü ne meclis içinden bir seçime gidilmektedir ne de başkanın ve tüm seçilmiş meclisin görevlerinden uzaklaştırılmalarına rağmen halka gidilmektedir.
Mademki seçimle gelen yönetimi fiilen işlevsizleştiriyorlar o zaman kısa zamanda yine halka gidilip seçimlerin yapılması sağlanmalıdır. Meşruiyet bu şekilde yeniden inşa edilebilir. Ancak AKP halktan alacağı yanıtı net bildiği için mümkün olduğunca sandıktan uzaklaşmakta ve “her geçen gün sırtını zor aygıtlarına dayamış gayrı meşru bir iktidar” halini aldı.
Bir zamanlar rejimin hukuk dışı uygulamaları ile mazlum rolüne bürünen bu iktidar şimdi kendisi fermanvari bir tarzla yönetimde, hukuksuzlukta ısrar etmektedir. Bu kriz ve hukuksuzluk ikliminde meşruiyet tartışmaları derinleşecek ve bu hafta olduğu gibi erken seçim çağrıları sıklaşacaktır.
Türkiye 7 Haziran 2015’ten bu yana bir “bunalım/Fetret dönemi” içindedir. Bugünlerde dillere pelesenk olan normalleşme ibareleri durumun herkesçe fark edildiğini gösteriyor. 1 Kasım 2015 Genel Seçimi , 16 Nisan 2017 referandumu, 24 Haziran 2018 genel seçimleri, 31 Mart 2019 yerel seçimleri rejimin, OHAL teamülleri altında yapılan seçimler oldu.
Yaşanan meşruiyet krizlerine çözüm sunamayan bu seçimler sonrasında yoğun yaşanan “a-norm-alleşme/Anayasızlaşma” örneklerinden biri de kayyım uygulamasıdır. Normlar hiyerarşisinin tepesine KHK’leri koyan, Anayasayı ve AYM kararlarını dikkate almayan, yargıyı siyasallaştırıp “millileştiren”, basını ve üniversiteleri “teksesleştiren” AKP iktidarı “Nass-yonel” (Faiz sebeb, enflasyon sonuç Nassı!) ekonomi politikaları ile ülkeyi batırdı.
Liyakatsizlik, hukuksuzluk ve hatta yasadışılık bürokrasinin her düzeyinde gözle görünür düzeye varmıştır. Kayyım uygulaması yerelde tek partinin/tek kişinin merkezi ve yerel tüm idarelerde yetkili olması, denetimsiz kalması ve her türlü keyfiyet ile iş yapmasına yol açtı.
Kayyım zihniyeti ile sadece demokratik ilkeler ihlal edilmemektedir aynı zamanda ülkede ve bölgede devam eden her türlü sosyo-ekonomik ve siyasal soruna bir çözümsüzlük dayatıyor.
Hakkari Belediyesi'ne kayyım atanmasına tepkiler
Hakkari Belediyesi'ne kayyım atandı
(SO/EMK)