Hippi felsefesi çerçevesinde çiçek çocuklar için kibutz tecrübesi biçilmiş kaftandı.
Sosyalist ideolojiye uygun olarak kolektif bir düzende çalışıyor, eşitlik ilkesine sıkıca bağlı kalarak her türlü sınıfsal bariyeri yıkmayı başarıyorlardı.
Genellikle sabahın köründen öğlene kadar tarım alanlarında çalışıyor, sıcağın bastırmasıyla da başka faaliyetler yürütmek üzere ortak yaşama alanlarına geçiyorlardı.
Bu arada gezegenin muhtelif diyarlarından gelmiş olan gönüllü gençler birbiriyle kaynaşıyor, din etkisinin asgari ölçüde hissedildiği ortamda sosyalleşme, cinsellik, bazen de uyuşturucularla uyarıcılar tavan yapıyordu.
Muhafazakâr aileler evlatlarının başka memleket ve dinlerden insanlarla fazlasıyla yakınlaşmasını elbette ki hazmetmekte zorlandılar; yine de kibutzun şanı aldı yürüdü, uzun süre doludizgin yaşanan dinamik din değiştirme ihtiyacının bile duyulmadığı izdivaçlara yol açtı.
Yoav Brill'in yönetmenliğini üstlendiği "Elmalar ve Portakallar" (Apples and Oranges) adlı şirin belgesel mevzuya sadakatle eğilirken İsrail'le paralel olarak kibutz olgusunun da zamanla nasıl değiştiğini aktarıyor.
Barış yanlısı Rabin'in öldürülmesi ve Netanyahu'nun başa geçmesinden sonra yerkürenin idealist gençlerinin İsrail'den ümidini iyice kestiklerini, zeytin toplamak üzere Filistinliler'e yardımcı olmaya karar verdiklerini de görüyoruz.
Kültürel zenginlik
İsrail'in 1967'deki Altı Gün Savaşından muzaffer çıkmasıyla sosyalist-siyonist bir proje olarak kabul edilen memlekete dünya çapında sempati artmış ve ülkenin kurulmasında katkısı olan kibutzlara alaka bir anda patlamıştı. Bilhassa İsveç, Danimarka, Norveç, Fransa, Birleşik Krallık, Güney Afrika, Kanada, İzlanda gibi ülkelerden ve Güney Amerika'nın muhtelif köşelerinden maceracı gençler kibutz tecrübesini yaşamak için adeta kuyruğa girmişti.
Gönüllülük ve işbirliği, yeryüzü kardeşliği gibi yüksek idealler, çölün yeşillendirilmesi, verimli tarlalara dönüştürülmesi ve daha birçok yapıcı husus insanları bir araya getiriyor, şevkle çalışmalarına sebep oluyordu. Cat Stevens ve Bob Dylan plakları dinleniyor, partilerde çılgın danslar ediliyordu. Salinger'ın "Çavdar Tarlasında Çocuklar" baş tacıydı. Cinselliklerini memleketlerinde keşfetmiş olmalarına rağmen, bilhassa Kuzey Avrupa'dan İsrail'e gelen gençler, aile ve toplum baskısını hissetmeden ilk defa hürriyetlerini tam anlamıyla deneyimliyor, kibutzta doğup büyümüş İsrailliler bir anda kendilerini tüm tabularını yıkar halde buluyorlardı. Saç, göz ve ten renkleri arasındaki büyük farklılıklar çekim gücünü artırıyor, tabii ki eşcinsel birliktelikler de yaşanıyordu (filmde iki erkek arasındaki aşk macerasına şahit olsak da lezbiyen ilişki örneğine nedense rastlamıyoruz).
Bazı çapkınlar için her hafta sonu sevgili değiştirmeler neredeyse adetten sayılıyor olmuştu. "Hair" müzikali sahneye konuyor, esrar veya LSD tecrübe ediliyor, hippilik cömertçe yaşanıyordu. Bu arada gönüllülere coğrafyayı tanıtmak için kültürel ve arkeolojik turlar düzenleniyor, bazı kibutzlarda havuzda hoş vakit geçirme imkânı bile tanınıyordu. Genelde tarım ve hayvancılık kooperatifine, hatta Köy Enstitülerine benzetilebilecek kibutzlar aslında basit ve sade binalardan müteşekkil, asgari lüksün olduğu kurumlardı, fakat insan sıcaklığı ve üretim coşkusu mutlaka hissediliyordu.
Meyve veren ağaç taşlanır mı?
İdealist gönüllü gençler için ilk büyük kırılma noktası 1982 Lübnan savaşı ve İsrail'in katliamları oldu, İntifada ile Filistin davası fazlasıyla görünür hale geldi ve kibutzlar da hızla gözden düştü.
Zaten daha önce kibutzların sanıldığı kadar eşitlikçi olmadıkları anlaşılmıştı. İsrailliler'in yapmak istemedikleri ağır veya pis işler zamanla yabancı gönüllülere yüklenmiş, sınıfsal ayrımlar meydana gelmişti.
Karma cinsel münasebetler ve evlilikler dinciler tarafından lanetlenmiş, kibutzlara çalışmak üzere gelmiş gönüllülerin Yahudi dinine geçmesine karşı çıkılır olmuştu. Kibutzlarda sinagog olmaması, dinî ritüel ve değerlere ağırlık verilmemesi kibutz ortamından gelen birinin dini özümsemesine mutlaka engel oluşturuyordu!
Zaten birçok Büyük Britanyalı delikanlı kibutzlara gönlünü eğlendirmek için gelmeye başlamıştı, alkol duvarı sık sık aşılıyordu...
Devlet ancak din değiştirenlerin İsrail'de kalmaya devam edebileceğini, hatta bir ara Yahudi olmayanların kibutzlarda gönüllü çalışan olamayacağını ilan etti.
Bu işten haksız kazanç elde edenler de aslında yok değildi. Yoksa bir sömürü düzeniyle mi karşı karşıyaydık?
70'li ve 80'li yıllarda sayısı 350 bini bulan gönüllüler azaldıkça azaldı, 2001 yılında sadece 100 kişinin kaydı yapıldı. Günümüzde ise ortalama yılda bin kişi civarında; geldikleri ülkeler Güney Afrika, Almanya, Hindistan, Güney Kore ve yine Latin Amerika'nın çeşitli memleketleri.
Kibutz meselesi yıllar boyunca sanat eserlerine ilham verdi, birçok kitap yazıldı, filmler ortaya çıktı, hakkında tiyatro eserleri yazıldı.
2021 İsrail yapımı 80 dakikalık "Elmalar ve Portakallar" belgeseli adıyla matematiksel bir çıkmazı işaret etse de seyircide kesinlikle iyimser duygular uyandırıyor, ısrarla içi boşaltılarak ütopik düzlemlere çekilmeye çalışılan hippiliğe de adeta selam çakıyor.
Hatta eskiden Uzak-Doğu'ya aydınlanmak için gidenlerin esaslı uğrak yeri İstanbul'dan, (son zamanlarda muhtelif kurumların bir türlü paylaşamadığı) Galata Kulesi'nden sevimli bir kare de var filmde.
İsrail'e o zamanlardan beri yerleşmiş İskandinav kökenli kadın veya erkeklerin hallerinden pek şikâyetçi olduğunu söylemek zaten zor. Ancak Filistin meselesi şiddetle kanırtılmaya devam edildiği sürece mazisine nostaljiyle yaklaşılan İsrail'in idealist imajını perçinlemesi imkânsız!
(MT/AÖ)