Kıbrıs Cumhuriyeti, ABye 4 Temmuz 1990da üyelik başvurusunda bulundu. Bu tarihten itibaren de Rum toplumu, adanın bir bütün olarak ABye üye olması için ortak ve yoğun bir çaba içerisine girdi. Tanınmışlığın siyasi ve diplomatik avantajlarını siyasi ve ekonomik açıdan değerlendiren Kıbrıslı Rum toplumu siyasi liderliği, ABye entegre olarak bu avantajını daha da pekiştirme konusunda toplumsal bir seferberlik oluşturdu.
Şu anki rakamlara göre ortalama 14-15 bin dolar olan yıllık milli gelirin daha da artmasından çok, bir barış ve güvenlik topluluğu olarak, kendilerini sürekli tehdit altında hissetme halinden ayrılmaya dönük bir adım, aslında atılan.
AB vatandaşı Kıbrıslı Türkler
AB 2002 Kopenhag zirvesinde, adayı bir bütün olarak kendi bünyesine dahil ederken, kuzeyde AB müktesebatının askıya alındığına dair bir ifadede bulundu. Yani, kuzey Kıbrıs ile güney birleştiği o gün, AB, kuzeydeki siyasi yapı ile ayrı bir görüşme süreci başlatmayıp doğrudan güney Kıbrıs ile tamamlamış olduğu anlaşma bölümlerini yeniden açarak, yeni durumu ele alacak ve kuzey Kıbrıs ABye doğrudan dahil edilecek.
Kıbrıslı Türkler, bu çerçevede ABde bir açıdan ayrıcalıklı statü elde etmiş olacaklar. Yani Kıbrıs sorununun çözümü ile birlikte yeniden bir görüşme sürecinin parçası olmayacaklar. İkinci bir ayrıcalıklı statü de Kıbrıslı Türklerin 1960 Anayasasına göre, Kıbrıs Cumhuriyetinin ortakları ve vatandaşları olması nedeniyle söz konusudur.
Halen, Kıbrıs Cumhuriyetinin vatandaşları olmaları nedeniyle 1 Mayıs 2004den itibaren her bir Kıbrıslı Türk, AB vatandaşı olacak. Bu anlamda da bireyler olarak, ABnin sunduğu haklardan bir ölçüde yararlanabilecekler.
-Bir ölçüde diyorum, çünkü, AB, vatandaşlar birliğinden öte devletler birliği olduğu için, vatandaşlar, bağlı oldukları devlet bağlamında AB vatandaşlık haklarına tam olarak kavuşabiliyorlar. Bu nedenle serbest dolaşım, eğitim gibi hakların dışındaki kurumsal, özellikle ekonomik katkılar için Kıbrıs Cumhuriyetinin onayı gerekiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri ise şu ana kadar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC) güçlenebileceği iddiası ile bu tür yardımları sadece, güneyde yaşayan ve güneyde resmi olarak kayıt yaptırmış olan işletmeler için geçerli kabul ediyor.-
Genişletilmiş azınlık hakları yerine Annan Planı
Tam da bu noktada, Kıbrıslı Türk muhalefeti, genişletilmiş azınlık hakları olarak değerlendirilebilecek ve Kıbrıs Cumhuriyetine bir tür yama olarak görülebilecek olan bu tür yardımın kullanılması konusunda yüksek sesle itirazda bulunmasa da, bunun kalıcılaşması konusunda ciddi endişe taşıyor.
Çünkü aslolan iki toplumlu, iki bölgeli, toplumların siyasi eşitliğine dayalı bir çözüme ulaşmaktır. Bunun yerini alabilecek her türlü yardım, katkı muhalefet tarafından şiddetle eleştirilmekte ve reddedilmektedir.
Annan Planı, işte tam da bu noktada Kıbrıslı Türk muhalif güçlerin beklentilerine cevap veren bir plan olarak ortada duruyor. Kimilerine göre bitkisel hayatta olan Plan, aslında Kıbrıs sorununa dahil güçlerin uzlaştığı bir model.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annanın Kıbrıs Özel temsilciliğini son döneme kadar yapmış olan Alvaro de Sotonun planı hazırlarken, 1960 Garanti ve İttifak anlaşmasına göre Kıbrısın garantörü olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ile birlikte çalıştığı; hatta AB normları açısından paralellik kurulması amacıyla AB Komisyonu ile işbirliği yaptığı da biliniyor.
Bu bakımdan Annan Planı sadece BM Genel Sekreteri Kofi Annanın Planı olmaktan çok uzak. Annan Planı, Kıbrıslı Türklerin beklentilerine büyük oranda cevap veren (iki bölgelilik, iki toplumluluk, siyasi eşitlik, ayrı egemenlik, ayrı yönetim, AB ortak politikaları çerçevesinde ortak yönetim vs) bir plan. 1974den sonra adaya gelen Türkiyeli göçmenlerin bu Plana göre büyük oranda vatandaşlık ve ikamet hakkı alması da rahatlatıcı bir unsur. Denktaşın plana karşı retçi tutumu, KKTCnin tanınmaması ve iki ayrı devletin ortaklığını içermemesinden kaynaklanıyor.
Yeni Kıbrıs Cumhuriyeti
Annan Planı, sadece Kıbrıslı Türk ve Rum toplumunun politik hak iddialarına veya adanın tarihsel geçmişine dayanılarak hazırlanmadı.
Planın özünde iki toplum ve bu iki toplumun NATO müttefiki ve AB üyesi (biri üye diğeri olması muhtemel) iki anavatanın yani Yunanistan ve Türkiyenin ada bağlamında politik ilişkisi yatmaktadır.
Kıbrıs üzerinde yaşanacak herhangi bir yeni sorunun veya sıcak çatışmanın ortaya çıkaracağı ihtimaller göz önüne alınarak Planın arka yapısı oluşturulmuş. Bu çerçevede, Annan Planı, ada üzerinde yaşayan iki büyük toplumun birbirleri üzerinde herhangi bir siyasi tahakküm kurmasına, toplumlar arası hiyerarşik ilişki yaratılmasına kapalıdır.
Bir diğer önemli konu ise, her iki toplumun Kıbrısta birlikte, yan yana yaşamak zorunda olmalarıdır.
Bu anlamda Plan her ne kadar iki ayrı, egemen siyasi yapının ortaklığı olarak hazırlanmış ise de bu iki ayrı, egemen devletin varlığı ancak birlikte yaşadıkları ölçüde bir anlam taşıyor.
Kıbrıslı Türkler ve Rumlar kendi bölgelerinde, egemen ve ağılıklı olarak kendi kendilerini yönetecekler olsa da, Annan Planına göre devletler, ortaklığı sürdürdükleri ölçüde var olacaklar ve tanınacaklar. Bu anlamda Yeni Kıbrıs Devleti, virgin born olacak. Yani bugün adanın her iki tarafında bulunan devlet yapılanmalarına dayanarak oluşturulacak olsa da, KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti Devletinin birlikteliği ya da ortaklığı anlamını taşımayacak.
Siyasiler ve görüşleri
Kıbrısın her iki yanında statükonun devamını savunan siyasilerin itirazları da bu noktada başlıyor.
Güney Kıbrıstaki komünist parti AKEL ve onun desteği ile Başkan olmuş Papadopulos; sosyal demokrat, Makarios yanlısı partisi DİKO , sosyal demokrat parti KİSSOS ve Yeşiller Partisi, Kıbrıs Cumhuriyetine dayalı bir çözümü savunuyorlar. Çözüm modelinin bu devlet yapılanması etrafında şekillenmesini istiyorlar. Ancak Annan Planını görüşmeye ve bu çerçevede soruna bir çözüm bulmaya hazır olduklarını, Plana karşı olmadıklarını belirtiyorlar.
Annan Planını açıkça destekleyen tek parti DİSİ, yani eski Başkan Kleridesin partisi. DİSİ, sağ liberal görüşe sahip ve daha çok iş çevreleri tarafından desteklenen güney Kıbrısın AKEL ile birlikte en büyük partisi.
Kuzeyde ise sağın doğal lideri olan Denktaş, Eroğlu başkanlığındaki Ulusal Birlik Partisi (UBP) ile Serdar Denktaş başkanlığındaki Demokrat Parti (DP), KKTCnin tanınmış, ayrı, egemen bir taraf olarak çözümde yer alması ile bir çözüme ulaşılabileceğini savunuyorlar.
Kıbrıslı Türk muhalefeti, Annan Planının esaslarını koruyarak bir an önce adım atılmasını, gerekli müzakerelerin ve iyileştirmelerin yapılmasını savunuyor. Bu partiler, Mehmet Ali Talat başkanlığında Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) - Birleşik Güçler, Mustafa Akıncı başkanlığında Barış ve Demokrasi Hareketi Partisi (BDHP) ve yeni kurulan Ali Erel başkanlığındaki Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi (ÇABP).
Kuzey Kıbrısta siyasi durum
Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odasının 27 Ağustos 2003de Kuzey Kıbrıs genelinde 893 kişi ile gerçekleştirdiği KADEM kamuoyu araştırmasına göre, Kuzey Kıbrıstaki siyasi durum şöyle:
* Araştırmaya katılıp görüş verenlerin yüzde 66.6sı Kıbrıs sorununa Annan Planı temelinde bir özüm bulunmasından yana
* Araştırmaya katılanların yüzde 75.3ü Kıbrıs Türk bölgesinin 1 Mayıs 2004den önce ABye katılması gerektiğini belirtiyor.
* Kıbrısta çözümün gerçekleşmesi ve AB üyeliğinin sağlanması halinde bu durumun Türkiyeyi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz şeklindeki soruya, katılımcıların yüzde 82.4ü Türkiyenin AB ile giriş görüşmelerinin önünü açar ve üyelik sürecini süratlendirir şeklinde yanıt veriyor.
* Katılımcıların yüzde 77.8i Annan Planı temelinde bir çözüm konusunda Kıbrıslı Türklere referandum yapma hakkının verilmemesini yanlış bulurken, yüzde 64.5i Aralık seçimlerinin hayati önem taşıdığını ifade ediyor.
* Katılımcıların yüzde 71.1i Aralık ayında yapılacak seçimlerde ülkenin politik yaşamında değişiklik olacağını düşündüğünü belirtti.
Siyasi partilerin oy oranları
Ve son olarak siyasi partilerin oy oranı şöyle:
1585 kişinin katıldığı araştırmanın ikinci kısmına göre, Mehmet Ali Talat başkanlığında CTP ve Birleşik Güçler yüzde 30; Mustafa Akıncı başkanlığında BDH yüzde 15.1 ve Ali Erel başkanlığındaki ÇABP yüzde 6.4 oranında oy alıyor.
Şu anda hükümette bulunan Derviş Eroğlu başkanlığındaki UBPnin oyu yüzde 23 ve Serdar Denktaş başkanlığındaki DPnin oyu ise yüzde 9.
* Asım Akansoy, Yenidüzen gazetesi köşe yazarı