Göçmenlerin feryadı
Rumlar kuzeyde cirit atıyor, Türkler güneyde. Sokaktaki insanın Türk mü yoksa Rum mu olduğunu anlayamazsınız. Eski dostluklar yeniden pekişmeye başladı. Ayrı-gayrı hızla eriyip gidiyor. Daha dün onlarca gencimizin Omonya-Appolo maçında tezahürat yaptığını gördük. Dünün fanatik Galatasaray'lısının, Fenerlisinin ve BJK'lisinin yerini bugün Omonya takımı aldı. Gelişmelerin bu aşamasına bakıp yeni politikalar üretildiğini de görüyoruz, fırsattan istifade edip köşeyi dönmeye çalışanlara da tanık oluyoruz. Ama en çarpıcı gelişimi vaktiyle
Türkiye'den Kıbrıs'a taşınan "göçmenlerin" feryatlarında görüyoruz.
"KKTC Göçmenler Derneği" kim, ne zaman kuruldu, hangi göçmenleri temsil ediyor, bu güne dek nerelerdeydiler gerçekten bilmiyoruz. Zaman zaman benzer örgütlenmeler içinde olan "yerleşik"lerin Kıbrıslıtürk toplumunun barış, demokrasi, çözüm ve Avrupa Birliği (AB) mücadelesine karşı yoğun açıklamalar yaptıklarını, ayrı örgütlenmelerde ısrar ettiklerini ve çok küçük bir azınlık dışında statükoyu savunan egemen çevrelerin yanında yer aldıklarını biliyoruz.
Annan Planı ortaya atıldığı zaman bu örgütlerin "devlet mitinginde" boy gösterdiklerini, "kanla aldık, anlaşmayla vermeyiz" diyerek toprak tavizine karşı olduklarını, "Denktaş nerede biz orada" , "Denktaş'la sonsuza kadar" diye slogan attıklarını, Ticaret Odası Başkanı Ali Erel'in bir maketini dar ağacına çektiklerini, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Mehmet Ali Talat'ın "hangi kilisede vaftiz olduğunu" sorduklarını hatırlıyoruz.
Biraz daha eskilere gidersek, bu "yerleşiklerin" başta TC'nin Lefkoşa Büyükelçiliğinin girişimleriyle ayrılık temelinde siyasal parti kurduklarını, kur'ana ve bayrağa el basarak Denktaş'a oy verdiklerini de unutmadık.
Geçmişi hatırlamadan da olmaz
Kuşkusuz insanları sürekli olarak geçmişiyle değerlendirmek ve ömür boyu o geçmişiyle yargılamak doğru değildir. Kimseye fayda da sağlamaz. Bundan da ötesi, ırkçılık politikası gütmek, insanları doğum yerlerine göre sınıflandırmak da bizim siyasal çizgimize uymaz. Biz Türk-Rum- Türkiyeli-Kıbrıslı- İngiliz-Amerikan, tüm halkların kardeşliğine inanıyoruz. Ama bunları da bu günlerde hatırlamadan yapamadık. Yanlışı hatırlatıp doğruya yönelik bir başlangıç yapılacaksa bunun zorunlu olduğuna inanıyoruz. Hatta daha sağlıklı bir başlangıç için özeleştiri mekanizmasının da hayata geçirilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Konunun bir diğer yanı daha vardır. Kıbrıslıtürk de Anadolu'dan kopartılıp getirilen bu insanlarla tam anlamıyla kaynaşamamıştır. Dil, din, bayrak ortak olsa da bir kaynaşma gerçekleşmemiştir. Onlar hep "diğerleri" olagelmiştir. Onlar için Kıbrıslıtürkler de "diğerleri" sayılmıştır. Burada, bu bölücülüğü sürekli diri tutan ve Anadolu'dan gelen bu insanları "oy deposu" olarak gören Türk egemen çevrelerinden başkası değildir. Bölünmüşlüğü kullanarak bugünlere dek gelindi.
"Denktaş'a oy vereceksiniz" dediler, Denktaş onların oylarıyla seçildi.
"Mitinge gideceksiniz" dediler çoluk çocuk otobüslere dolup meydanları doldurdular.
Denktaş, bu insanları malzeme yaparak Annan Planı'nı reddederken onlar da bu uzlaşmazlığa sahip çıktılar.
Açıkçası bu insanları kullandılar, onlar da bu "kullanmayı" kabul ettiler. İşin acı gerçeği budur ve bunu da görmezden gelemeyiz.
Şimdi bakıyoruz "KKTC Göçmenler Derneği" çözüm talebini içeren sloganlar atarak eylem yapıyorlar ve Annan Planı'nın Ankara-Denktaş yönetimince reddedilmesinin hesabını soruyorlar. Dernek yöneticileri sınır kapılarının aralanmasıyla TC kökenli Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) yurttaşlarının geçişlerine izin verilmemesinden tutun da olası siyasal gelişmelerde ya da en geç 1 Mayıs, 2004'te Kıbrıs'ta yeniden yapılanmanın dışında tutulacakları endişesiyle seslerini yükseltiyorlar.
Bakınız neleri dile getiriyorlar:
"TC: Ya sahip çık, ya da götür", "Derhal çözüm, barış", "Köleliğe hayır", "Artık kandıramazsınız"
Biraz geç oldu ve doğruların bilince çıkarılması son derece sevindiricidir. Keşke bu noktaya daha önce varılmış olsaydı. Gelinen bu olumlu noktaya rağmen hala herşeyi yerli yerine oturtmak için vakit henüz çok erken diye düşünüyoruz.
Bu konuda kafalarımız hala net değil. Yani eksik birşeyler var.
Neden şimdi?
Yıllar yılı olacakları söyleyenlere karşı neredeyse husumetle yapılan saldırıların arkasından 360 derecelik bu değişim neden şimdi?
Bu konuda açıklama yapanlar ne kadar samimidirler?
Gerçekte konunun başlıca iki boyutu vardır. Birincisi insani açıdan, diğeri ise siyasal açıdan. İnsani açıdan konuyu ele alacak olursak, bugün gerçeklerle yüzleşip feryat edenler haklıdırlar ve sonuna kadar bu insanların yanında olmak bir görevdir. Güneye geçiş haklarını savunmaktan tutun da daha insanca yaşam sürdürmeleri ve eşit yurttaşlar olmaları için elden geleni yapmak bir insanlık ve bir demokratlık görevidir. Ama işin siyasal boyutu sanırız niyetlerin de ötesinde birşeydir.
Bir kere bu insanların dünya siyasal literatüründeki yeri, "demografik yapıyı" değiştirmekle özdeşleşmiştir. Bu imajı silmek ise Kıbrıs sorununda tarafların varacağı bir mutabakata bağlıdır. Nitekim Annan Planı görüşülürken 30-35 bin TC kökenlinin Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığına kabul edilebileceği konuşulmuştu. Denktaş bunu hem öneren hem de reddeden kişi olduğundan bundan sonra ne olur, bugün Kıbrıs'ın tümünü temsil eden Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi ne der, bilemeyiz?
Ancak bu aşamada bazı açılımlar da yapmak gerekir. Örneğin, Kıbrıs'ta doğanlarla, anne veya babası Kıbrıslı olanların yurttaşlık hakları savunulabilir. 1974'te gelip de burayı vatan kabul edenler, emeğini ve alınterini burada akıtanlar da bu kapsam içinde değerlendirilebilirler. Ama unutulmasın ki daha son günlere kadar bol bol KKTC yurttaşlığı dağıtılmıştır. Değil Kıbrıs'a gelip burada yaşamak, dünya haritasındaki yerini bile bulamayan nicelerine Denktaş-Eroğlu yönetimi kimlik ve pasaport vermiştir. Emekli paşalar, politikacılar, mafya babaları, işadamları, dansözler v.s de "KKTC kimlik sahibi" yapılmışlardır.
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ise yarım saatte "vatandaş olmuştur" Kimlik ya da pasaport, yurttaşlığa giden yolun ilk adımıdır bizce.
KKTC Göçmenler Derneği kendilerini bunlardan farklı görüyor mu?
Kıbrıslıtürklerin bu sahte ve istenmeyen yurttaşlara karşı başlattığı hukuk mücadelesine destek veriyorlar mı?
Onlarla aralarında bir fark olduğunu, 29 yıldan bu yana bu topraklarda yaşayanlarla yarım saatte yurttaş olanların ayni kefeye konamayacağını bu topluma anlatmaya hazırlar mı ?
Sanırız bugün farklı bir yaklaşım sergilemeye çalışan "göçmenlerin" bu konularda da alınteri döküp seslerini yükseltmeleri ve aralarındaki farkı net olarak ortaya koymaları gerekmektedir.
Kapıları aralayan ve tarihi bir süreci başlatan Annan Planı temelinde Kıbrıs'ta barış, çözüm ve AB üyeliği isteyen demokratik güçler ve onların örgütleridir.
"Göçmenler Derneği" bu örgütlerin yani toplumsal muhalefetin yanında yer almayı düşünüyor mu?
Görüldüğü gibi kafalarımızda bazı sorular hala netleşmemiştir. Bunu netleştirmeyi de "Göçmenler Derneği"nden beklemek hakkımızdır sanıyoruz.(NK)
* Vurgular ve ara başlıklar Bianet'e aittir.