Henüz içeriğini tam olarak anlayamadığımız 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) sistemine dayanarak çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yapılanlar, zaten tam anlamıyla işlemeyen hukuk sistemini tamamen yok etti.
KHK ile yapılmak istenenlere baktığımızda, tamamen anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu anlamak için hukuk alanında ihtisas yapmamıza gerek yok.
Bu güne kadar işleyen sisteme göre yasa çıkarma yetkisi Meclisindi. Bu yetki Meclisten alınarak Bakanlar Kurulu’na devrediliyor. Bakanlar Kurulu istediği yasaları KHK aracılığı ile Meclis’i pas geçerek çıkartabiliyor.
Meclis tarafından oluşturulan yasalar Anayasa Mahkemesi ve diğer kurumların denetimine ve itiraz edilebilir olmalarına rağmen KHK ile oluşturulan yasalar, OHAL kanunu gereği denetime tabi değil ve itiraz edebilme hakkı tanımıyor.
İçeriklerini bir tarafa koysak da çıkarılan KHK’ler sadece bu hali ile bile Anayasa’ya aykırı ve yasa dışı.
Birçok maddesi içimize sinmese de mevcut Anayasa bir toplumsal mutabakat metnidir ve yenisi yapılana kadar, yetkileri ve sorumlulukları ne olursa olsun, bu ülkede yaşayan en üst makamdan en altına kadar her insanın koşulsuz uyma zorunluluğu vardır.
Olağanüstü hali gerekli kılan koşullar toplumsal mutabakatı ve ona uygun hazırlanan yasaları çiğneme hakkı veremez.
Anayasa’ya ve yasalara aykırı birçok kararı bünyesinde barındıran KHK’ler durmak bilmeksizin devam ediyor ve her yeni KHK ile yasalar yeniden ve yeniden çiğneniyor. Devletin yeniden yapılandırıldığı söyleniyorsa da bu “yeniden yapılandırmanın” daha başında yasalar çiğneniyorsa, yeniden yapılandırılan devletin hukuksuz kalacağı/davranacağını rahatça söyleyebiliriz.
Meclis’te geçirilemeyen yasalar KHK ile yapılıyor. En son örneğini belediyelere kayyum atanmasını öngören yasanın Meclis’te yapılan itirazlar sonucu geri çekilmesi sonucu KHK ile yeniden yasalaştırılmasında gördük. Böylece Meclis’te çıkarılamayan yasalar KHK ile çıkarılıyor.
Bu yöntem şu anlama geliyor. “Ben istediğim yasayı çıkarırım. Mecliste kabul edilmezse KHK ile yaparım. Sonuçta benim dediğim olur.”
Artık devleti yönetmek ve yasa çıkarmak için TBMM’de çoğunluğa ihtiyaç kalmıyor. KHK ile istenilen yasa çıkarılıyor. Anayasa’ya aykırı da olsa itiraz hakkı yok!
12 Eylül’ü aratan uygulamalar yapılıyor.
KHK ile yapılan ve geleceğimizi doğrudan etkileyecek olan birçok hukuksuz işlem var. Devlet kurumlarınca denetlenemeyecek ve kamunun tüm varlıklarını istediği gibi tasarruf hakkına sahip olan “Varlık Fonu” kuruluşu, illerin ilçelere, ilçelerin illere dönüştürülmesi, vakıflara televizyon ve radyo kurma hakkı verilmesi, seçilmiş belediyelere kayyum atanması gibi bir çok konuda mevcut yasalara aykırı işlemler yapılıyor.
Toplumsal olarak büyük sıkıntılara sokacak işlemlerden birisi de “suçun şahsiliği” ilkesinin çiğnenmesi, yargının devre dışı bırakılması ve kazanılmış maddi manevi tüm hakların elden alınması.
“FETÖ terör örgütü” operasyonları adı altında on binlerce insan işten çıkarıldı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından birkaç saat içerisinde hazırlanması mümkün olmayan listeler devreye girerek 5 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi ile 2.745 hakim ve savcının uzaklaştırılması ile başlayan işten çıkarmalar günümüzde neredeyse “cadı avına” dönüştü. İşten çıkarılan insan sayısı 100 bini geçti.
Bu uygulamalar her ne kadar “FETÖ terör örgütü” için yapıldığı söylense de işten çıkarmalara baktığımızda böyle olmadığını, işten çıkarılan akademisyen ve öğretim görevlilerine bakarak görebiliriz.
Burada önemli olan, 15 Temmuz darbesi nedeniyle yapıldığı söylenen işten çıkarmaların ve kazanılmış tüm hakların geri alınmasının altında yatan hukuksuzluk. Maddi varlıklar, emeklilik hakları, kariyerleri ve bundan sonra çalışma alanlarının yok edilmesi bu kişileri ve ona bağlı insanları “ölüm” cezasına çarptırmakla eş anlamlıdır.
Suçlu olsalar bile, suç oluşana kadar elde edilmiş maddi ve manevi hakların geri alınması uygulamasını “12 Eylül” darbecileri bile yapmamıştı.
674 sayılı KHK’de “Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından, Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından ve Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatından çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler” hükmü, adalet mekanizmasının nasıl yok edildiğini göstermektedir.
Yargılama yapılmaksızın verilen bu hükümler, yargı sonucu ne olursa olsun (beraat etseler bile) değişmeyecek, Bakanlar Kurulu’nun kendisini mahkeme yerine koyarak kişiler hakkında verdiği hüküm değişmeyecektir.
Bakanlar Kurulu kendisini mahkeme yerine koymuş, kişiler hakkında suçlu olarak hüküm vermiş, yapılacak yargılamaların sonucunun bu hükümlerin sonuçlarını değiştiremeyeceğini belirlemiş. Yargılamaların boşuna yapıldığını söylemekle eş anlamlı olan KHK’nin bu satırları yapılanların ne kadar hukuksuz olduğunun da bir göstergesidir.
Ayrıca, bu hükümlerin verildiği insanların eş ve çocuklarının da aynı şekilde cezalandırılmış olmaları, açlığa mahkum edilmeleri, “suçun bireyselliği” ilkesinin de çiğnenmesidir.
Aranma kararı olmasına rağmen yakalanamayanların eş, çocuk veya yakınlarının gözaltına alınıp tutuklanmaları da benzer bir durumdur.
İşten çıkarılanların aileleri ile birlikte değerlendirildiğinde bir milyona yakın insanı doğrudan etkileyen bu hukuksuzluğun durdurulması, suç var ise doğrudan suçlunun yargılanması, suç varsa cezalandırılması, adaletin yeniden ve kusursuz bir şekilde tesis edilmesi acilen gerekmektedir.
Hukuk, bir gün gelecek onu çiğneyenlere de lazım olacaktır. (NT/EKN)