"Çınar'ın dört filmine baktığımızda mevcut ve namevcut kimi şeyler konusunda ortaklaştıklarını görürüz. Hiç şüphesiz en fazla göze çarpan şey, yokluk, Türk öznesini temsil edecek veya sunacak herhangi bir ajanın ve simgenin mümkün mertebe dışarıda bırakılmış olmasıdır" diye yazar, Savaş Ergül Kürd Araştırmaları Dergisi'nde yayımlanan yazısında.
Sahiden de Ali Kemal Çınar, sinemasını dış müdahalelere kapalı bir şekilde inşa eder. Özellikle de egemenin müdahalesine.
İlk kısa filmi Bu Bir Cinayet Değildir (2004) ve 2013 yapımı ilk uzun filmi Kurte Fîlm ile adından sıkça söz ettiren Ali Kemal Çınar, başrolünde de kendisinin yer aldığı Veşartî'de (2015), beden politikaları üzerine bir sorgulamaya giriyor ve ortaya şöyle bir fikir çıkıyor: 30 yaşından sonra bazı 'seçilmiş' ailelerin üyeleri cinsiyet geçişi, filmdeki deyimiyle 'değişim' yaşayacaktır.
Ali Kemal de bu seçilmiş insanlardan biridir ve çok yakında otuzuncu yaşına basacaktır.
Babasının, kendisini ve ailesini neden terk ettiğini bilmeyen Ali Kemal'e, bu geçiş yol gösterici olur. Çünkü babası da bu seçilmiş kişilerden biridir.
Artık kafasında babasının gidişine dair soru işareti kalmamıştır demek isterdim; ancak Ali Kemal'in zihni bu bilgiden sonra kaynayan kazana dönüşür.
Mem û Zîn'in modern bir uyarlaması
Ehmedî Xanî'nin "Mem û Zîn"inin modern bir uyarlaması olarak da okunabilecek filmin ana hatları kadar, detayları da politik. Örneğin Ali Kemal ve sevgilisi Berfin konuşurken, arkada Recep Tayyip Erdoğan'ın kadın bedeniyle ilgili konuşmaları duyulur.
Ali Kemal ve Berfin'in evlenmeden birlikte yaşamaları güçtür. Ancak evlenmeye karar verdikleri zaman diliminde de, gizemli bir yabancı aracılığıyla Ali Kemal'in artık bir kadın bedeninde yaşamına devam edeceği bilgisi gelir. Ali Kemal'in bu bilginin gerçekliğine inanması uzun sürer. Sevgilisi Berfin ise kadın bedenindeki Ali Kemal'e, eskisi gibi aşık olamayacağını ve ilişkisini sürdüremeyeceğini düşünür.
Politik olarak hatalı bir pozisyona düşmek istemeyen yönetmen Ali Kemal, bu süreci son derece ustalıklı bir şekilde işliyor. Berfin'in söylemlerinde transfobiye dair bir ize rastlanmadığı gibi, sadece bu bilgiyi kabullenme ve özümsemeye dair çabalarını görürüz.
"Ben erkek olsam?"
Hatta ilerleyen süreçlerde Berfin'in zihni bariyerini yıkma çabalarına ve annesiyle olan konuşmalarına da tanıklık ederiz. Berfin'in annesine yönelttiği soru ve sonrasında yaşanan diyalog, yönetmenin bu konudaki özenine dair bilgi verici olabilir:
"- Anne, oğlun olsun ister misin?
Ne oğlu, sen varsın ya yeter bana. Sen on oğlana bedelsin, ne yapayım oğlanı?
- Ben erkek olsam nasıl karşılardın?
Bizden ırak olsun, bu ne şimdi, ben erkek olsam?
- Diyelim ki oldu, beni kabul eder miydin?
Evlattır, atamazsın, seni kabul ederim."
Filmdeki karakterleri bir an bile konuşurken görmeyiz. Şöyle görmeyiz: Ali Kemal konuştuğunda Berfin'i, Berfin konuştuğunda Ali Kemal'i izleriz. Ses ve bedenin aynı kişiye ait olduğu bir ana film boyunca tanıklık etmeyiz.
Kesişimselliğe dair
Elbette buraya başka bir detayı da eklemek gerekiyor. Ali Kemal Çınar'ın Lgbti+ dostu bir yönetmen olduğunu her zaman düşünmekle birlikte, kendine böyle bir meseleyi dert etmesinin Kürt kimliğinden bağımsız olmadığını düşünüyorum. Kesişimsel mücadele kümesinde böyle bir film üretilmesini ise muazzam güçlü buluyorum.
Ali Kemal Çınar'ın diğer filmlerinde de özellikle Kürtçenin kullanımına, Kürtçe üzerinden yürütülen politikalara dair besleyici tartışmalar ve fikirler var. Yönetmenin Veşartî'de de ilmek ilmek ördüğü bu yine.
Dilimize, bedenimize ve yaşamlarımıza yönelen otoriter politikaların, en arkaik ve sağcı politikalar olduğunu hatırlatan güçlü bir politik komedi Veşartî.
* Yönetmenin MUBI'de gösterimde olan filmlerini görmek için tıklayın.
(TY/EMK)