*Görsel betimleme: Fotoğrafta, farklı ten renklerine sahip birkaç el, birbirine destek veriyormuş gibi bir arada görülüyor. Eller, açık ve koyu ten renklerine sahip olup, bir araya gelerek bir dayanışma ve birliktelik sembolü oluşturuyorlar. Arka plan açık mavi renkte.
Belli kalıplar vardır savunma hissini harekete geçiren. Kendini bildin bileli üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılan, duyduğun an dikenlerini harekete geçiren kalıplar. Bir yönden seni eğiten, sözün altındaki niyeti çekip çıkarmanı öğreten kalıplar. Hepsi toplumsal tarihin ezen ezilen ilişkisinde deneyimlerle öğrenilmiş kalıplar. Bu kalıpların sahibi de muhatabı da tanır birbirini artık. Bu kalıplardan birkaçını buraya yazayım ve kimi hedef aldıklarını tahmin edelim.
“Sokaklar onlar için güvenli değil”, “Mahallenin maskotları”, “Sağlıklı olana dokunmayacağız.” Kimdir bu sözlerin hedefi? Birincisine bakalım. Sokaklar kimler için güvenli olmayabilir? Kadınlar için mi? Çocuklar için mi? LGBTİ+lar için mi? Engelliler için mi? Peki maskot kim olabilir? Engelliler mi, çocuklar mı, sokak hayvanları mı? Ya sağlıksız olanlar? Bu soruları aklıma getiren okuduğum bir haberdi.
Sokak hayvanlarının katledilmesinin önünü açacak yasaya dair gazetecilere demeç veren birinin sözleri arasında geçiyordu bunlar. Hayvanları “Maskot ve sağlıksız” olarak kategorize ediyor, sağlamcı önyargılar ile yaşam hakkını bile riske atıyordu. Ayrıca sokakların onlar için neden güvenli olmadığına dair cümlesinin altında kocaman bir soru işareti duruyordu. Buradaki ifadeleri aklımızda tutalım, haber başlığını ve içeriğini keselim.
Bu sözlerin muhatabının kim olduğunu düşünürüz? Kadınlar için toplu taşıma araçlarının güvenli olmadığını söyleyip ardından pembe otobüs ayrımcılığını gündeme getirdiler. Engelliler için ayrı okullar, işyerleri, tatil köyleri gibi izole alanlar gündeme getirildiğinde; hep engelliler için daha güvenli bahanesi sunulur. Eşit koşullarda yaşamak isteyen engelliler yerine, maskot olarak görecekleri engelliler isterler.
Sağlıklı-sağlıksız gibi sağlamcı bir ölçüt ile eşitsizliği derinleştirirler. Oysa bir haberdeki üç ifade bile ötekileştirilenler arasındaki kesişimselliği açıkça ortaya koyuyor. Kesişimselliğe sürekli vurgu yapmam belli kişi ve kesimler tarafından zorlama olarak değerlendiriliyor. Oysa şu gerekçelere baktığımızda kesişimselliği reddetmek zorlama geliyor bana. Hayata hep kendi açımızdan baktığımızda, göreceğimiz kendi yaralarımızdan başka bir şey değildir. Oysa başka örselenenler de vardır. Sadece merak edip biraz araştırdığında bile benzer ezilmişlikleri görürsün. Bahaneleriyle, nedenleriyle karşındadır o senin. Sonra duyargaların açılır ve kime bir ayrımcılık yapılsa onu fark edersin. Tam da orada görürsün dayatılan eşitsizliğin yöntemlerinin, gerekçelerinin ve nedenlerinin çok benzer olduğunu. Bu yüzden imkansızdır tek başına kurtuluş. Yani tek bir kesimin tüm hayatı kendi hak mücadelesinden ibaret görmesi aslında kırıntı elde etmekten öteye gidemez. Kimse kendi özgün hak arayışından vazgeçmemeli ama başkalarının hak mücadelesinin yanında olmanın herkesin çıkarına olduğunu unutmamalı. Ezildiğimizde aynı şarap olduğumuzu anlamak için üç kelime yetti bana.
Öyleyse şu meşhur üç ifadeye dair diyeceklerim içimde kalmasın. Öncelikle hiçbir canlı kimsenin maskotu değildir. Yüzyıllar öncesinin ayrımcı gelenekleri üzerinden benzetme yapmak kabul edilemez. Bu sağlamcı zihniyetin bir ürünüdür. Önce zihniyetimizi değiştirerek başlamalıyız işe. Gelelim sokakların güvensizliğine. Haber arşivlerine baktığımızda sokaklar kimse için güvenli görünmüyor. O zaman bunun çözümü izolasyon değil. Tam tersi herkesin o sokakları özgürce ve hiçbir kaygı duymadan kullanabilmesinde. Sağlıklı-sağlıksız olayı bu yazıya sığamayacak kadar ağır sağlamcılık içeriyor. Aslında kesişimselliğimiz de mi kurtuluşumuz ne? Hayvan hakları eylemlerinde duyduğum ve çok hoşuma giden bir slogan ile bitireyim. “Kurtuluş yok tek başına, ya tüm türler, ya hiç birimiz!”
(BS/RT)