“Geziciler…” Onlar her yerde. Onlar her şeyden sorumlu. Onların her şeye gücü yetiyor. Onlar zalim, onlar sapkın, onlar düşman… Onlar sinsi, onlar tehlikeli, onlar hain…
Sahiden kim bu “Geziciler?” Neden görsel, yazılı ve sosyal medyada sürekli onlar hakkında neredeyse tamamen olumsuz şeyler duyuyoruz? Neden “Geziciler”in onlara atfedilen bu olumsuz özelliklerden bahsedenlere baktığımızda sürekli aynı çevreleri görüyoruz? “Gezici” söylemi kime, nasıl fayda getiriyor?
“Geziciler” kavramı artık içerik olarak her şeyin koyulabileceği bir boş gösterene (empty signifier) dönüştü. “Geziciler” söyleminin kategorize edici, homojenize ve depolitize edici, etnosantrik, otoriter ve normatif işlevlerinin olduğunun görülmesi ve radikal bir öneri gibi görünse de “Geziciler” etrafında dönen politik tartışmaları anlamlı hale getirmek ve kazanımlar sağlayabilmek adına artık “Geziciler” söyleminin yeniden düşünülmesi ve tedavülden kaldırılması gerekiyor.
Teorik bir analize geçmeden önce, 28 Mayıs 2013 günü başlayan Gezi Parkı protestolarından bugüne “Geziciler”e atfedilenlerin bir kısmını kronolojik bir sırayla hatırlamak yerinde olabilir.
Kim bu “Geziciler?”
6 Haziran 2013... Sabah’a göre “Geziciler,” Turuncu Devrim ve Arap Baharı'nı örgütlediği iddia edilen Occupy ve Otpor/Canvas gibi uluslararası oluşumların “devreye soktuğu ve yönettiği” gruplar (1).
8 Haziran 2013… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Yiğit Bulut’a göre “Geziciler,” Kanal İstanbul’dan rahatsız olan İngiltere ve 3. Havaalanı’nın yapılmasından korkan Almanya (2) gibi “dış mihrakların” çıkarlarına hizmet eden, Türkiye’nin bağımsızlığını tehdit eden bir güruh. Bu “Geziciler” söylemine göre “Geziciler” kötü niyetli, devletlerin parçalanmasını amaçlayan uluslararası oluşumların bir masası, birileri tarafından devreye sokulan operasyonel bir araç.
9 Haziran 2013… Başbakana göre “Geziciler” Erdoğan’ın “başörtülü kızları[n]a, başörtülü bacıları[n]a saldırdılar. Bununla da kalmadılar. Dolmabahçe Camii'ne maalesef bira şişeleriyle girmek suretiyle, ayakkabıyla onu da yaptılar.” (3)
Böyle bir saldırının (4) apaçık bir yalan olduğu 13 Şubat 2014’te kanıtlansa da(5) bu söyleme göre de “Geziciler” madde ve alkol bağımlısı, din düşmanı, şiddet yanlısı, pusetteki bebeğe bile saldıracak kadar zalim, güpegündüz İstanbul’da 70-100 kişi deri kıyafetler içinde gezecek kadar gözü kara, dövdükleri bir kadının üzerine idrarlarını yapacak kadar da sapkın bir topluluk.
10 Haziran 2013… Yeni Şafak’a göre “Geziciler,” “Gezi Parkı'nda ağaçların kesileceği iddialarıyla başlayan ve sosyal medyadaki yalan haberlerle birdenbire büyüyüp 'hükümet istifa' kampanyasına dönüştürülen eylemleri” aslında Mehmet Ali Alabora’nın yönettiği Mi Minör adlı tiyatro oyununda prova eden bir kitle (6). Bu söyleme göre, “Geziciler” sanki hücre evlerinde yaşayan ve bir işaret bekleyerek hayatlarını geçiren, o işaret geldikten sonra da planlarını gerçekleştirmek üzere sokaklara inen adanmış ruhlar. Aynı gün, aynı gazetede çıkan habere göre, internet üzerinden yayınlanan dergi Jadaliyya, Washington DC’deki Georgetown Üniversitesi ve ünlü yatırımcı George Soros’un “kirli bir ittifak” oluşturup bir “Türk Baharı” gerçekleştirmesine (7) yardımcı olan bir topluluk “Geziciler.”
13 Haziran 2013… Dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın, "28 Şubat, 27 Nisan olmasaydı bugün Türkiye uzay gemisi yapardı. Spekülatörü, lobisi, bankacılıkla koalisyon kurulmuş durumda. Ama güçleri yetmeyecek” (8) açıklamasından anlaşılacağı gibi “Geziciler” Türkiye’nin uzay gemisi yapamamasından bile sorumlu bir odak, ülke önünde bir engel.
Aynı gün, “Geziciler’in” Taksim’de zina yaptığını “ortaya çıkaran” (9) habervaktim.com’un “Geziciler” söylemine göre ise “Geziciler” fuhuşçu, şehvetli, kontrolsüz, ahlaksız bir yığın.
O günlerde ortaya atılan “Gezi’nin arkasında ‘faiz lobisi’ var” teorisini de eş geçmemeli. Bu söyleme göre “Geziciler,” Türkiye ekonomisindeki iyileşmeler ile faiz oranlarının düşmesi yüksek faizden haksız kazanç sağlayan kesimler (10) tarafından “farkına varamadıkları bir oyunda nefer olarak kullanılmış, bir oyuna kurban edilmiş, faiz lobisine parasız neferlik yapmış kişiler.” (11)
Aynı günlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Gezi Parkı’ndaki çadırlardan atom bombası planları bulunduğu (12) iddiası çerçevesinde ise “Geziciler,” sadece herkes tarafından kandırılıp masa olarak kullanılan sapkın insanlar değil; aynı zamanda kendi imkanları dahilinde atom bombası yapabilecek kapasiteye de sahip sinsi dâhiler.
10 Ekim 2013… Rota Haber’den Ahmet Memiş’e göre “Geziciler” “insanları trafikle canlarından bezdirip, tepelerine kadar çıkmış öfkeyi yine sokaklarda, belki de kilitlenmiş caddelerde AK Parti'nin üzerine boşalttıracak.” (13) Bu durumda “Geziciler” İstanbul gibi 15 milyonluk bir metropolün trafiğini istedikleri zaman felç edebilecek kadar örgütlü, güçlü ve gizli bir yeraltı örgütü temsilcileri.
3 Kasım 2013… Türkiye Gazetesi’ne göre “Gezi Parkı protestolarıyla ortaya çıkan marjinaller,” Marmaray’a “sızarak” trenler seyir halindeyken imdat frenini çekiyorlar ve trenleri kasıtlı durdurup yolculara korku ve panik dolu anlar yaşatıyorlar (14). Bu söylemle birlikte “Geziciler” bir kez daha akıllarında ve niyetlerinde sadece yıkım ve AKP’yi zor durumda bırakmak olan kurulu, programlanmış, duygusuz robotlar, vatanlarına ihanet eden hainler.
17 Kasım 2013… Başbakan’a göre 2000’de vefat eden Ahmet Kaya’ya saldıranlarla Gezi Parkı’nda onlara saldıranlar aynı kişiler (15); bu kez “Geziciler” hem şiddet yanlısı, hem faşist, hem de zamansız.
25 Kasım 2013… Sütçü İmam Üniversitesi’nde profesör olan Ahmet Eycil’in Akit’e verdiği röportaja göre ise “Geziciler” dolaylı da olsa Maraş Katliamı’nın sorumluları (16). Kısacası “Geziciler” bir kez daha anakronizme kurban edilse de 10, 20, hatta 30 küsur sene önceki linç ve katliamlardan sorumlu, daima tetikte, daima muktedir bir yapı.
6 Nisan 2014… Pamir adındaki üç yaşındaki çocuğun kaybolması ve daha sonra ölü bulunması üzerine “Pamir’den sokak hareketi çıkmaz” veya “seçilen sembol daha manidar, kayıp bir çocuk, organize olanlar kendilerini vicdanın sesi olarak tanıtacak ve diğer herkesi suçlayacak” (17) diyenler olabildiğine göre “Geziciler” üç yaşındaki bir çocuğun ölümünden bile nemalanmaya çalışan korkunç bir suç makinesinin dişlileri.
16 Mayıs 2014, Soma katliamının üç gün sonrası… Yeni Akit’ten Serdar Arseven’e göre “Geziciler” maden katliamının direk, Hrant Dink cinayetinin de dolaylı sorumluları (18).
6 Haziran 2014… Başbakan, “Geziciler”in “ağaç katliamı” yaptığını söylüyor (19); bu defa “Geziciler” ekolojik hassasiyeti olmayan çevre düşmanları.
12 Haziran 2014… AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’e göre, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) militanlarının Musul’daki Türkiye Başkonsolosluğu’nu baskınla ele geçirmelerinin sorumlusu “Geziciler” (20).
16 Temmuz 2014… Yeni Şafak’a göre “Geziciler,” sosyal medya üzerinden örgütlenerek iki aylık suyu kalan İstanbul’un sularını muslukları açık bırakarak bitirmeyi ve Başbakan Erdoğan’ı seçim öncesi zor durumda bırakmayı amaçlayan (21) bir oluşum. Yani “Geziciler” bir kere daha her şeye muktedir, örgütlülüklerinin son noktasında olan ve sinsi planlar peşinde ömür tüketen topluma zararlı bir kitle.
Bitmedi, 22 Temmuz 2014… Akşam’dan Kayahan Uygur’un İsrail’in Gazze saldırısından “Geziciler”i sorumlu tuttuğu (22) söyleme göre “Geziciler” sadece ulusal değil, bölgesel ve küresel boyutta de nüfuzu olan baş belası bir örgüt.
25 Temmuz 2014… Sky360’ten Samed Karagöz’e göre “Geziciler” başbakanın henüz açılışını yaptığı Yüksek Hızlı Tren’in arızasından da sorumlu (23). “Geziciler” bir kez daha Türkiye’nin “kalkınmasını” istemeyen, altyapı projelerine karşı çıkan, anti-modernist, vandal, her türlü kötülüğün müsebbibi homojen bir grup.
30 Temmuz 2014… Ülke TV’den Turgay Güler’e göre “Kırmızılı kadın, duran adam, piyanist, ekmek, ayakkabı kutusu, kelepçeli adam, İsmail… Hepsi aynı ajansın imaj çalışması.” Yani “Geziciler” hem Gülen Cemaati’yle işbirliği içinde bir oluşum, hem de daha etkin ve bilinmez bir gücün, bir odağın ajanı.
Son olarak, 1 Ağustos 2014… Kayseri Gündem’e göre “Geziciler” seçim öncesi karışıklık yaratmak için Suriyeli mültecileri döven “eli sopalı tahrikçi bir ekip.” (24)
Evet, “Geziciler” bazen bir ülkenin masası, bazen bir komplonun parçası. Bazen vatan haini, bazen sabotajcı. Bazen fuhuşçu, bazen buluşçu… Peki nasıl oluyor da herkes “Geziciler”in içini istediği gibi doldurabiliyor? Bu soruların cevapları için dil-gerçeklik ilişkisine, gösteren-gösterilen ilişkisine ve boş gösteren kavramına kısaca değinmekte fayda var.
Dil-gerçeklik ilişkisi ve boş gösteren
Dil-gerçeklik ilişkisini açıklarken kullanılan “dilin herkesin aynı şeyi gördüğü objektif bir gerçekliği yansıttığı” görüşünün popülaritesini yitirmeye başladığı söylenebilir. Dilin gerçekliğimizi nasıl etkilediğini günlük hayatımızda da gözlemleyebiliriz; aynı şeyi gözlemleyen farklı insanlar farklı şeyleri görüp, farklı şeyleri meşrulaştırabilir (25).
Örneğin, silahlı bir örgütü ele alalım. Bu grup “terörist” midir, yoksa “özgürlük savaşçısı” mıdır? Bir ülkenin başka bir ülkeye saldırmasını ele alalım. Bu bir “işgal” midir, yoksa “insani müdahale” midir? Bir ülkenin başka bir ülkenin vatandaşlarına burs olanakları sunduğunu düşünelim. Bu bir “kültürlerarası diyalog” çalışması mıdır, yoksa “kültür emperyalizmi” midir?
Elbette her soru kendi içinde haklı savlarla, doyurucu şekilde cevaplanabilir ama burada vurgulanan nokta şudur: Gerçekliği ne şekilde tanımlarsak tanımlayalım, tanımımızın bizi meşru, doğru ve objektif bir gerçekliğe götürdüğü iddia edilemez (26). Dil, insan hayatının sürekli değişmekte olan bir özelliği ve sosyal tanımlamalarını ve ilişkilerini gördüğü penceresidir (27) ve gerçekliğimizi inşa eder; o halde gerçekliğe ulaşmanın yolu da dilden, yani belirli gösterenlerin (signifier) belirli gösterilenlere (signified) bağlandığı bir temsil sistemlerinden geçmektedir (28). Peki bu gösteren ve gösterilen nedir, aralarında nasıl bir ilişki vardır?
Yapısalcı dilbilimci Ferdinand de Saussure’a göre bir dilde anlam taşıyan en küçük birim göstergedir (sign). Gösterge, gösteren ve gösterilenden oluşur (29). Örneğin, Türkçe’deki “ağaç” kelimesi bir gösterendir ve a, ğ, a, ç harflerinin bu sırayla yazılmasından oluşur. Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre “meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki” (30) ise gösterilendir ve anlamı belirlidir.
Saussure’a göre gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki keyfi/rastlantısaldır (arbitrary), yani “ağaç” kelimesi ile gösterilen arasında kendiliğinden var olan bir ilişki yoktur (31). Bu ilişki dil sistemleri arasında da farklılık gösterir, örneğin Türkçe’de bu gösterilene “ağaç” denirken İngilizce’de aynı gösterilene “tree,” Almanca’da “der Baum” denir. Bu bakış açısına göre anlam, gösterenler arasındaki farkların sonucudur. Açmak gerekirse, bir gösteren olarak “ağaç,” örneğin “havuç”tan farklı olduğu için belirli bir anlamı bize aktarır ve diğer bütün anlamları dışlar. Kısacası anlam, farklılıklar ve dışlama sayesinde üretilir (32).
Post-yapısalcılar Saussure’un yukarıda bahsedilen gösteren ve gösterilen arasındaki ilişkinin keyfi/rastlantısal olduğu görüşünü bir adım ileriye götürmüş ve gösteren-gösterilen arasında radikal bir kopukluk olduğunu savunmuşlardır (33). Bu anlayışa göre gösteren-gösterilen arasındaki ilişki sabit veya sarsılmaz değildir ve sürekli yeniden üretilmelidir. Bu sayede de mekansal ve zamansal bağlama göre aynı gösterenin farklı çağrışımları olabilir. Bu nokta bizi “boş gösteren” (empty signifier) kavramına götürür.
Boş gösteren, en basit haliyle muğlak, büyük oranda değişken, kesin belirtilemeyen, hatta olmayan bir gösterileni olan gösteren olarak tanımlanabilir (34). Laclau’ya göre boş gösteren “gösterilensiz gösteren”dir, fakat gösterenin bir anlamı olmaması imkânsızdır. Buna göre gösterenin belirli anlamı “boşaltılmış” ve yerine tamamen belirsiz anlamlar yüklenmiştir (35). Boş gösterenler farklı kişilere farklı anlamlar ifade edebilir, birçok gösterilen anlamına gelebilir veya hiçbir gösterilen anlamına gelmeyebilir. Kısacası, boş gösteren yorumlayan kişi hangi anlamı çıkarmak isterse o anlama gelebilir ve boş gösterenin içi herhangi bir içerikle doldurulabilir. (36)
Bu doğrultuda, Gezi Parkı protestolarının bütünüyle boş gösteren olduğunu savunan Gambetti’nin düşüncesine (37) paralel olarak “Geziciler” de bir boş gösteren olarak kabul edilebilir. Örneklerden de görüleceği üzere, “Geziciler” farklı insanlara farklı şeyler ifade etmektedir. Biri “Gezicileri” ekolojik hassasiyeti olan ve Gezi Parkı’nın yıkımını engellemek isteyen çevreciler olarak, bir başkası Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyen teröristler olarak, öteki her türlü kimliğe saygı duyan, barışçı, eşitlikçi, idealist insanlar topluluğu olarak, beriki ise inançlı insanlara fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayan gaddarlar sürüsü olarak tanımlamaktadır. Gösteren aynı olsa da, farklı aktörlerle dolu olan temsil sisteminde “Geziciler” farklı gösterilenlere bağlıdır.
Peki “Geziciler”in bir boş gösteren olarak kullanılarak içinin istendiği doğrultuda doldurulmasının ve “Geziciler” söyleminin sürekli gündemde tutulmasının ne gibi işlevleri var?
“Geziciler” söylemi ve işlevleri
Öncelikle, teorik tartışmalara ve farklılıklara girmeden yalın biçimde tanımlamak gerekirse söylemler, gösterenler ve gösterilenlerin arasındaki belirli bir konuyu, belirli bir şekilde inşa eden ilişkiler sistemidir (38). Diğer bir deyişle söylem, gerçekliğin, ya da en azından gerçeğin belirli bir parçasının dil yoluyla inşa edildiği yapıdır. Söylemler belirli sözleri, imgeleri ve argümanları sağlarlar, ayrıca Foucault’cu bir perspektifle bakılırsa da neyin söylenebileceğine dair kurallar koyar, neyin doğru olduğunu belirler, ve iktidar ilişkilerinde belirleyici rol oynar. (39)
Bu çerçevede düşünürsek, en başta “Geziciler” söyleminin bir kavramsal çerçeve işlevi görerek insanları “Geziciler” ve “Gezici olmayanlar” şeklinde kategorize ettiği söylenebilir. Bu söylemin böyle bir ayrım yarattıktan sonra “Gezicileri” homojenize ve depolitize ettiği de ileri sürülebilir. Zira, bu söylem “Gezicileri” oluşturan grupları homojenleştirerek kendi hayatlarında yaşadığı haksızlıkları, politik mücadeleleri, sınıfsal çatışmaları, taleplerini flulaştırken, “Gezici” olup olmamayı da siyasi bir sorundan ziyade ahlaki bir soruna indirgemeye yardımcı olmaktadır.
Bu noktada “Geziciler” söyleminin etnosantrik işlevi resme girebilir. Bu söylem etnosantriktir çünkü bu söyleme göre “Gezici olmayanlar” toplumda ahlaken daha üstün ve ideal modelleri temsil ederken, “Geziciler” sürekli sorun yaratan, normlardan sapmış kişileri temsil etmektedir. Bir başka deyişle, bu söylem “Gezici olmayanların” “Gezicileri” toplumun marjinali veya “Öteki”si olarak belirlemesine yardımcı olmaktadır. Bu söylemin inşa ettiği gerçekliğe göre “Gezicilerin” “Gezici olmayanların” aksine vatanına, milletine, devletine, dinine, kültürüne, geleneklerine bağlı olması gerektiği halde öyle olmadığı, bu yüzden de değiştirilmesi, dönüştürülmesi gereken bir grup olduğu ileri sürülebilir. Bu nokta bir bakıma sömürgeci zihniyetlerin “medeni olmayanları medenileştirmek” misyonuyla benzeşmektedir. Çünkü “Geziciler” sürekli medeniyetten nasiplenmemiş vandallar ve herkesin masası olabilecek kadar kapasite yoksunu olarak resmedilip ötekileştirilirken, bu sayede “Gezici olmayanlar” kimliği her açıdan üstün, aydınlanmış ve “Gezicileri” bu kandırılmışlıklarından, sapkınlıklarından kurtarmaya vakıf ve gönüllü bir resme bürünmektedir (40).
“Gezici olmayanların” “Geziciler”den daha üstün olduğu bir gerçeklik inşası da bu söylemin otoriter işlevini beraberinde getirir. Bu söylem sayesinde “Gezici olmayanların” “Geziciler”in hayatlarında söz sahibi olduğunu iddia etmesi ve hayatlarına müdahale etmesi kolaylaşabilmektedir. Bir anlamda, “Geziciler” hakkında bilgi üretilirken bir toplum nasıl olmalı ve nasıl yaratılmalı sorusuna da yanıt verilmektedir, ama bu resimde “Geziciler” gibi normların dışına çıkmışlara yer yoktur. Bu da “Geziciler” söyleminin normatif işlevi tarafından beslenmektedir, çünkü bu söyleme göre “Geziciler kötüdür,” “Geziciler bir toplumda kötü olan her şeyi temsil etmektedir” veya “Geziciler dönüştürülmelidir.”
Bu birbiriyle ilintili işlevler düşünüldüğünde bir boş gösteren olarak “Gezicilerin” ve de “Geziciler” söyleminin bir yandan güç ilişkilerini yeniden tanımladığı ve keskin bir hiyerarşi oluşturduğu, diğer yandan da farklılıklar ve dışlama yoluyla yeni anlamlar ve kimlikler inşa ettiği öne sürülebilir.
Peki “Geziciler” bu çıkmazı nasıl aşabilir? Homojenize ve marjinalize edilmeden, herkesin kafasına göre anlamlandırdığı bir boş gösteren olmaktan kurtuluş mümkün müdür?
Öneri
“Geziciler” söyleminin etrafına örülmüş olumsuz anlam ağını yıkmanın çok zor olduğu kabul edilmelidir. “Geziciler”e başka bir anlam verilmeye çalışılsa bile bu kavrama atfedilmiş olumsuz anlamlar ve söylemin işlevleri değişmeden kalabilir. Ayrıca, post-yapısalcı bir bakış açısından bakılırsa böyle bir çabanın sonunda yeniden üretilmiş alternatif kavramın da yine olumsuz anlamlarla ilişkilendirilmeyeceğinin garantisi yoktur. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi anlam her zaman tartışmaya açıktır ve söylemler arasında çatışmalar vardır. Böyle bir mücadele çok uzun zaman alabileceğinden dolayı “Geziciler”in ne olup olmadığını, neyi içerip neyi dışladığını yeniden tanımlamak yerine kavramı tamamen tedavülden kaldırmak başka bir alternatif olabilir.
Bu radikal bir öneri gibi görünse de, “Gezici” kavramının farklı aktörlere dolu olan temsil sistemlerinde aynı gösterenin farklı gösterilenlere bağlı olmasından dolayı yanlış anlamalara sebebiyet verdiği söylenebilir. Bu aynı zamanda hem “her şey,” hem de “hiçbir şey;” hem “herkes,” hem de “hiç kimse” olma durumunun siyasi tartışmaları da belli bir noktadan sonra anlamsızlaştırdığı ileri sürülebilir. Açmak gerekirse, farklı kimliklerin farklı hak ve özgürlük taleplerinde bulunurken bunları “Geziciler” gibi bir bulutu andıran, şemsiye bir kimlik altında değil de, kendi talep ve mücadeleleri çerçevesinde kullanabilecekleri daha net tanımlı kavramlarla gerçekleştirmeleri daha yerinde olabilir. Böyle bir yeniden yönelimin siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel ve ekolojik kazanımları daha fazla olabilir. Gözlemlenebileceği gibi “Geziciler” gibi bir şemsiye kavrama takılıp kalmak bir süre sonra yapıcı değil, yıkıcı olabilmektedir; gerçeklik elbette “Geziciler” kavramı olmadan da anlamlandırılabilir.
Her ne kadar “Gezici” söylemini gündemde tutup işlevlerinden faydalanan daha çok “Gezici olmayanlar” ise de, “Geziciler” söylemini bırakıp yeni bir dil ile yeni bir gerçeklik yaratmak, “Gezici” söyleminin işlevlerini etkisiz kılmak en azından teoride mümkündür. Bunun pratikte de mümkün olup olmadığını da hem zaman, hem de “Geziciler” şemsiyesi altındaki farklı grupların yeniden yönelimi gösterecektir. (AB/ÇT)
* Arda Bilgen, Universität Bonn, Zentrum für Entwicklungsforschung/ Center for Development Research
* Haber fotoğrafı: Erhan Demirtaş
Referanslar
(1) Sabah Gazetesi, “Gezi Parkı olaylarının perde arkası,” Haziran 6, 2013, http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/06/06/gezi-parki-olaylarinin-perde-arkasi
(2) “Gezi Parkı Kanal İstanbul 3 köprü Havalimanı Yiğit Bulut,” YouTube, http://www.youtube.com/watch?v=KrVgglzC2VU
Rota Haber, “Yiğit Bulut: Eylemlerin arkasında İngiltere ve Almanya var!,” Haziran 19, 2013, http://haber.rotahaber.com/yigit-bulut-eylemlerin-arkasinda-ingiltere-ve-almanya-var-_377631.html
(3) ntvmsnbc, “Erdoğan: Başörtülülere saldırdılar,” Haziran 9, 2013, http://www.ntvmsnbc.com/id/25448029/
(4) Elif Çakır, "Başbakan Erdoğan'ın 'Yerlerde sürüklediler' dediği anne Star'a konuştu," Star, Haziran 13, 2013, http://haber.stargazete.com/guncel/basbakan-erdoganin-yerlerde-suruklediler-dedigi-anne-stara-konustu/haber-762093
(5) "Başörtülü Bacılarıma Saldırdılar Yalanı ve Güvenlik Kamerası Görüntüleri," alkislarlayasiyorum.com, Şubat 13, 2014, http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/174086/basortulu-bacilarima-saldirdilar-yalani-ve-guvenlik-kamerasi-goruntuleri
(6) Kezban Bülbül, "Bu ne tesadüf," Yeni Şafak, Haziran 9, 2013, http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/bu-ne-tesaduf-10.06.2013-530647
(7) Yeni Şafak, "Şeytan Üçgeni," Haziran 9, 2013, http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/seytan-ucgeni-10.06.2013-530641?ref=manset-4
(8) Sabah, "Çağlayan: Elimizde banka kayıtları var," Haziran 13, 2013, http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2013/06/13/caglayan-elimizde-banka-kayitlari-var?paging=false
(9) habervaktim.com, "Kendi Gözlerimle Gördüm," Haziran 13, 2013, http://www.habervaktim.com/haber/330092/kendi-gozlerimle-gordum.html
(10) Erdal Tanas Karagöl, "Faiz Lobisi Nedir?," SETA, Haziran 17, 2013, http://setav.org/tr/faiz-lobisi-nedir/yorum/6819
(11) ntvmsnbc, "Erdoğan: Faiz lobisinin neferi oldular," Haziran 23, 2013, http://www.ntvmsnbc.com/id/25450624
(12) Sol, "Melih Gökçek çadırda atom bombası planı yapıldığına inandı!," Haziran 17, 2013, http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/melih-gokcek-cadirda-atom-bombasi-plani-yapildigina-inandi-haberi-74862
(13) Ahmet Memiş, "Gezi ayaklanmasında 'trafik kaosu' planı!," Rota Haber, Ekim 10, 2013, http://haber.rotahaber.com/gezi-ayaklanmasinda-trafik-kaosu-plani_406960.html
(14) Türkiye Gazetesi, "Marmaray'a gezi sabotajı," Kasım 3, 2013, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/97567.aspx
(15) Sol, "Erdoğan şaşırdı: Ahmet Kaya'ya Geziciler saldırdı!," Kasım 19, 2013, http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/erdogan-sasirdi-ahmet-kayaya-geziciler-saldirdi-haberi-82863
(16) Ahmet Hakan, "Hani bu eğitim işiydi, Cemaat’le ilgisi yoktu?," Hürriyet, Kasım 25, 2013, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25199798.asp
(17) Umut Özkırımlı, "Türkiye kendi kaderini tayin etti: Ayrışma!," T24, Nisan 6, 2014, http://t24.com.tr/yazarlar/umut-ozkirimli/turkiye-kendi-kaderini-tayin-etti-ayrisma,8967
(18) Serdar Arseven, "Soma... Sabotaj mı ihmal mi?..," Yeni Akit, Mayıs 16, 2014, http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/serdar-arseven/soma-sabotaj-mi-ihmal-mi-6077.html
(19) Abdullah Karakuş, "Erdoğan: Geziciler ağaç katliamı yaptı," Milliyet, Haziran 6, 2014, http://www.milliyet.com.tr/erdogan-geziciler-agac-katliami/siyaset/detay/1893271/default.htm
(20) Taraf, "IŞID ile Gezi'nin arkasındaki güç aynı," Haziran 12, 2014, http://www.taraf.com.tr/haber-isid-ile-gezinin-arkasindaki-guc-ayni-156649/
(21) T24, "Yeni Şafak'a göre, 'Geziciler' İstanbul'un suyunu bitirmeyi planlıyor," Temmuz 16, 2014, http://t24.com.tr/haber/yeni-safaka-gore-geziciler-istanbulun-suyunu-bitirmeyi-planliyor,264577
(22) Kayahan Uygur, "‘Gezi’ olmasaydı İsrail saldıramazdı," Akşam, Temmuz 22, 2014, http://www.aksam.com.tr/yazarlar/kayahan-uygur/gezi-olmasaydi-israil-saldiramazdi-c2/haber-326390
(23) Mustafa Kemal Büyükkaya, "Yüksek Hızlı Tren arızası 'Geziciler'in sabotajı," CNN Türk, Temmuz 25, 2014, http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/yuksek-hizli-tren-arizasi-gezicilerin-sabotaji
(24) Kayseri Gündem, "Suriyeliler Üzerinden ‘Gezi’ Provokasyonu," Ağustos 1, 2014, http://www.kayserigundem.com/ozel-haber/suriyeliler-uzerinden-gezi-provokasyonu-h8060.html
(25) Aram Ziai, “Some Reflections on the Concept of ‘Development’,” ZEF Working Paper Series 81 (2011): 2.
(26) Reiner Keller, “The Sociology of Knowledge Approach to Discourse (SKAD),” Human Studies 34 (Mart 2011).
(27) John Edwards, Sociolinguistics: A Very Short Introduction (New York: Oxford University Press, 2013), 117.
(28) Aram Ziai, “Some Reflections on the Concept of ‘Development’,”: 2.
(29) Trevor Purvis and Alan Hunt, “Discourse, Ideology, Discourse, Ideology, Discourse, Ideology…,” The British Journal of Sociology 44 (September 1993): 485.
(30) Türk Dil Kurumu, "ağaç," Ağustos 6, 2014, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&kelime=ağaç&uid=729&guid=TDK.GTS.53e216cb2a0975.81423594
(31) Michael Gunder and Jean Hiller, Planning in Ten Words or Less (Cornwall: Ashgate, 2009), 3.
(32) Aram Ziai, “”Devleopment”: Projects, Power, and a Poststructuralist Perspective,” Alternatives 34 (2009): 195.
(33) Semiotics Glossary, “Poststructuralism,” http://www.cs.oswego.edu/~blue/xhx/books/semiotics/glossaryP/section171/main.html
(34) Daniel Chandler, “Semiotics for Beginners,” http://visual-memory.co.uk/daniel/Documents/S4B/sem02a.html
(35) Ernesto Laclau, Emancipation(s) (London: Verso, 1996), 36.
(36) Aram Ziai, “”Devleopment”: Projects, Power, and a Poststructuralist Perspective,”: 196.
(37) Zeynep Gambetti, “Occupy Gezi as Politics of Body,” in The Making of a Protest Movement in Turkey: #occupygezi, ed. Umut Özkırımlı (London: Palgrave Macmillan, 2014), 94.
(38) Aram Ziai, “Some Reflections on the Concept of ‘Development’,” 2
(39) Reiner Keller, 51.
(40) Stuart Hall, “The West and the Rest: Discourse and Power,” in Formations of Modernity, eds. Stuart Hall and Bram Gieben (London: Polity Press, 1992).
Arda Bilgen, Lise eğitimini Tarsus Amerikan Lisesi’nde, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, yüksek lisans eğitimini Fulbright bursiyeri olarak George Washington Üniversitesi Uluslararası İlişkiler/Uluslararası Güvenlik Çalışmaları programında tamamladı. Doktora çalışmalarını DAAD bursiyeri olarak Bonn Üniversitesi’ne bağlı Kalkınma Araştırmaları Merkezi’nde (ZEF) sürdürmektedir. |