Fotoğraf: pixabay
Memlekette her şey bitti bi kepimiz ve cübbemiz kaldı. Okulların bir açılıp bir kapanıp yazboz tahtasına döndüğü pandemi sürecinde iki sene gibi kısacık bir süre içinde nasıl olduysa bütün çocuklar kep takabilecek noktaya geldiler.
Görüntünün olup sesin gelmediği güzide memleketimizde her şeyin gösterişten ibaret olduğunu anlamak için inşaat yasağına karşın sabah sekizde iş başı yapan inşaatlara, toplanan vergilerle yapıldığı iddia edilen sözümona otobanlara bakmak yeterli. Ha bir de müzisyenlerin aniden aşılanması… Ancak buna karşın müzik alanında çalışan hemen herkes hala kısıtlamalara da maruz kalıyor.
Okullar okullar
Bir buçuk yılı aşkın bir süredir “Çocuuum okul kapalı, evde oturuyorsun”, “Ay pardon çocuuum okulu açıyorlarmış hadi bakalım birkaç saatliğine maskeni takıp mesafeni alıp okula gidiyorsun” diyerek çocuklarımızın dengesini altüst eden sistemin konuşulduğuna çok az tanıklık ettim. İlk online sisteme girmek için EBA’nın kapısında online beklediğimiz günler çok uzak değil.
Sınıf seviyesinin altındaki videoları izleme zorunluluğu çocukları ekrana bağımlı yapmakla kalmadı bir de bildiklerini de unutturacak noktaya geldi. “Açıyoruz ama isteyen okula gitsin, isteyen gitmesin” dediklerinde Covid’ten korkan değil “ne kadar az maskenin içinde nefes alır da mikroplastik yutarsa o kadar iyi düşüncesiyle yollamayan velilerden biriydim.
Zaten okulun dört duvar arasında olmayacağına da yıllar önce Mahmut Hoca tarafından ikna edilmiş biri olarak pek çok farklı çözüm benim dahi aklıma geldiyse neden bu işin bilir kişileri daha iyi çözümler üretemedi ki. En basitinden en azından sıcak iklimli yerler için okul bahçesi kullanılamaz mıydı? Ah pardon, sistem izin vermiyor değil mi?
Okulun açıldığı ama açılamadığı ilk günlerde herkes hurra EBA’ya yüklenmiş, oradan gelen mesaj ise “Çok kalabalık” olmuştu. Sinir bozuklukları yerini goygoya bırakmasaydı halimiz niceydi. Okullarda sezon finaline yaklaşırken konuyla dalga geçecek halimiz de kalmadı. Müfredat ve sürekli değişen ve asla veli olarak yakalayamadığımız konular ve bilgiler de işin tuz biber etkisi yaratmıştı, bu anlamda evde çocuklarımıza erişim de sağlayamaz hale geldik. Sürekli değişen yazım kuralları da başta edebiyat öğretmeni arkadaşlarım olmak üzere hepimizin sıtkını sıyrılttı ki bunlar aslında pek çok farklı sorunla karşı karşıya kalan öğrenci, veli ve öğretmenin de birbiriyle yüzgöz olmasına sebep oldu.
Çocuk hakları
Adının bile değişmesi gerektiğini düşündüğüm devlet kurumunun (Milli Eğitim değil, öğretim/öğrenim denilmesi gerektiğine inanıyorum kendi adıma çünkü eğitim ailede olur ve okul çağıyla birlikte öğretim/öğrenim başlar) yaptıkları ya da yapamadıkları üzerinden yazmaya çalışmak haddimi oldukça aşar diyerek konuyu burada sonlandırıyor, ancak çocuk hakları konusuna kafa yoran sevgili Emrah Kırımsoy’un tam da çocuklarla ilgili kararların yetişkinler tarafından alınıyor olmasına dokunduğu yazısını buraya bırakıyorum.
Velilerin kendi kararlarını çocuklara dayatmalarına isyanım var. Kep ve cübbe meselesi de bunlardan biri aslında. Sürü psikolojinin de başladığı nokta diyebiliriz. Konuya biraz hakim ebeveynler kepin cübbenin anlamını az çok bilirler: Kep atmak, “artık okulumu bitirdim ve yeni bir şapka takmaya hazırım” anlamına gelmiyor mu? Henüz öğrenim sürecinin başında olan ilk ve orta dereceli okullarda kep atmak ise çocuğa okulu bitirdim artık hissini yaratmaz mı?
Uzmanlar bunu açıklasın ve bu görgüsüzlük artık son bulsun dilerim. Bir de çocuklara fikir sorulsun, veliler arasında konsensus sağlansın ve öğrenim sistemi içinde tepeden inmelik son bulsun dilerim. Çalışma alanım farklı olduğu için benim yazdıklarım sadece naçizane tavsiyeden ileri gidemez. Ne, nasıl, hangi dinamiklerle yapılacak ayrı bir uzmanlık konusu.
Bu konuyu fazlaca uzatabilirim ama çocuklara saygı göstermenin onların fikirlerini sormakla başlayacağını düşünüyorum. Üzerine tonlarca şey yazılacak konuları iste sadece başlıklarıyla ortaya atabiliyorum. değil anaokulu ya da ilkokulda üniversiteyi bitirirken dahi giyilen cübbeye ve atılan kepe karşıyım.
Kepler
Bir kere sonunculukla bitirdiğim lisede zorla giydim, sonra da aman benden uzak dursun dedim. Velisi olduğum birey ne isterse onu yapacak elbette ama tepeden inme bir halde hepimize sürü psikolojisiyle attırılan keplerde ben yokum.
Çocukları sınava sokup sonra da o sınavların hiçbir geçerliliği olmadığı ilan edilen sisteme de itirazım var. Bir dönem ısrarla hayata geçirilmek için girişimlerde bulunulan o oluşumun sloganını yeniden haykırmak gerekir belki de “Başka bir okul mümkün”.
Bir de yine Emrah Kırımsoy’un küçük dokunuşuyla şunları önermek ve bazı soruları düşünmek de mümkün: Böylesi badireli bir süreçte okullar kapanırken illa bir etkinlik yapılacaksa çocuklarla kurgulamak çok mu zor? Sembollere sıkıştırmadan, bazı kutlamaların içini boşaltmadan, değersizleştirmeden yapılması çok mu zor? Bu kutlamaları gerçekten çocuklarla ve çocuklar için yapmak çok mu zor?" Gerçekten anlamlı etkinlikler oluşturmak çok mu zor?
Asıl pandemi sürecinde sabahın köründen akşamın bi yarısına kadar çalışıp okulların kapalı olduğu süreçte çocuğunu nasıl organize edeceğini şaşıran, her “açılıyoruz” ve “kapanıyoruz” cümlesinde beyni yanma noktasına gelip yeniden düzenleme yapmak zorunda kalan ebeyenler atsınlar kepleri…
Asıl çocukları ekran başında tutmak için bin dereden su getiren bütün bu süreci dünya kadar angaryayla uğraşarak öğrencileri için çalışıp didinen öğretmenler bu uğurda canlarını kaybeden meslektaşları için atsınlar o kepleri.
Ezcümle, etkinlikler de yetişkinlere animasyon olsun diye değil çocuklar gerçekten istedikleri için onların keyif alacağı bir biçimde fikirleri sorularak yapılsın. Yapılmasın mı?
(ÖÇD/EMK)