Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü İstatistikleri’ne göre kentli kadınların işgücüne ve istihdama katılımında son yıllarda ciddi artışlar var. Kimi akademik çevreler bunu çok olumlu bir gelişme olarak yorumlama eğilimindeler. [1] Oysa istatistiklerin biraz daha ayrıntılı analizi bu konuda çok daha ihtiyatlı olmayı gerektiriyor.
2010-2012 arasındaki üç yıllık dönemde kentsel kadın istihdamı 3575 bin kişiden 4193 bin kişiye çıkarak 618 bin kişi arttı. Bu artışın yüzde 98’i hizmet sektöründe gerçekleşti.
Hizmet sektöründe üç alt faaliyet kolu dikkat çekmekte: İnsan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri 125 bin kişi, idari destek ve hizmet faaliyetleri 110 bin kişi ve toptan ve perakende ticaret 103 bin kişilik artışla hizmet sektöründeki artışın üçte ikisini (yüzde 66.6) oluşturuyor.
İşte tam bu noktada “Neden buralarda artış var? Bunun anlamı nedir?” diye sorgulanmazsa erken ve gereksiz yere sevinilmiş oluyor.
2022 numaralı yasa ile 2007 yılında başlatılan Evde Bakım Hizmeti programı kapsamında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından özürlü bireylerin evde bakan yakınlarına net asgari ücret miktarı kadar bir aylık bağlanmaya başlandı. Program 2007 yılında yaklaşık 30 bin kişiye ulaşırken 2012 itibariyle 400 bin kişiye ulaştı.
Bakım hizmeti sunan ve esas olarak kadınlardan oluşan bu grup, 2011 yılından itibaren TÜİK tarafından “İnsan Sağlığı ve Sosyal Hizmet Faaliyetleri” altında değerlendiriliyor. Bu kesim evde yaptığı bakım hizmetiyle, uygulama öncesine kadar karşılığı ödenmeyen bir emek sunuyor ve kuşkusuz çok önemli bir toplumsal görevi yerine getiriyordu.
İstatistiklere girmesiyle bunun bir istihdam olarak kabul edildiğini görüyoruz. Ancak devletin aylık ödediği bu kişiler herhangi bir sosyal güvence kapsamında olmadıkları için adeta devlet tarafından kayıtdışı istihdam edilmiş oluyorlar.
Aynı zamanda çalışma koşullarına dair hiçbir düzenlemenin olmadığı, onlara evin dışına çıkma fırsatı vermeden, günün icabında 24 saati ve yılın 365 günü çalışmalarını gerektiren bir istihdam… Kuşkusuz bunun nasıl bir istihdam olduğu tartışmaya çok açık.
İstihdamın gerçekleştiği bir diğer alan, idari destek ve hizmet faaliyetleri. TÜİK 2012 yılından itibaren kendi hesabına çalışan gündelikçilere “İdari ve Destek Hizmet Faaliyetleri” altında yer veriyor.
Ücretli çalışan gündelikçilerin neden kendi hesabına kabul edildiği ayrı bir tartışma konusu. Ancak söz konusu faaliyetteki artışın gerisinde esas olarak gündelikçi çalışan ev işçileri bulunduğunu görmek gerekiyor.
Bu faaliyet kolunda çalışanların yüzde 63.8’i kayıtdışı, yani bir sosyal güvenlik kurumunun kapsamında değil. Korunmasız bir istihdam alanında artış var. Kayıtdışı çalışma oranı, artışın görüldüğü üçüncü faaliyet kolu olan toptan ve perakende ticarette daha düşük olmakla birlikte burada da kadınların yüzde 30.4’ü sosyal güvenlikten yoksun.
Sonuç olarak kentlerde istihdamdaki kadınların önemli bir kısmı ev içinde daha önceden yapmaya devam ettikleri bakım hizmetleri istatistiklere girdiği için veya kayıtdışı çalışma biçimleri üzerinden istihdama katıldıkları için sevinmeye neden olacak bir durum yok. (GT/YY)
[1] 9 Ocak 2014 tarihli Betam Araştırma Notuna göre “Eğitim durumu ve yaş grubu bazında yapılan incelemeler özellikle eğitim seviyesi düşük (lise altı eğitim düzeyine sahip) ve orta yaşlı ev kadınlarının işgücü piyasasına girdiklerini ortaya koymaktadır. Bu yeni ve çarpıcı bir gelişmedir. Kadın işgücü ve istihdamında son yıllarda gözlemlenen artışlar devam ettiği takdirde Türkiye kadınların çalışma yaşamına katılımı açısından gelişmiş ülkeler ile arasındaki mevcut uçurumu daha hızlı azaltabilir ve ekonomik büyümesine önemli bir destek sağlamış olur.”