Bazı kişiler için "Bizim uzaktan akrabamız olur" denir ya, bu "Kardeş Kentler" konusu da galiba öyle bir ilişki. Pek arayan soran yok, ama örneğin İstanbul'un 50 kadar, İzmir'in 30 kadar kentle "kardeş" olduğu anlaşılıyor.
Çok sayıda belediyemiz, dünyanın çeşitli kentlerinin belediyeleri ile böyle kardeşlik protokolleri imzalamış.
Ülkeler, kentler arasında barış, dostluk ve iyi ilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan "Kardeş Kent" düşüncesi 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmış ve yaygınlaşmış. İlgili hükümetler tarafından da desteklenen uygulamanın sonuçları tartışılabilir, ama "durumdan görev çıkaran" çok olmuş, bugün "Kardeş Kentler Enternasyonal"i bile var.
Bizden birkaç örnek verelim. İstanbul'un kardeş olduğu 50 kadar kent arasında Atina, Havana ve Venedik'in bulunduğunu biliyor muydunuz?
Veya Telaviv, Volgagrad, Bombay ile İzmir'in kardeş kent olduğunu? İlçe belediyeleri de başka kentlerle kardeşlik protokolü imzalamış. Örneğin Akhisar'ın kardeş olduğu kentler arasında Lima, Brüksel ve Porto bulunuyor.
Bu işin mantığı ne olabilir? İşin yerel, ulusal ve uluslararası politikalar ile ilişkisi var diyebiliriz. İlişkilerin geliştirilmesi amaçlanan ülkelere yönelik kardeş kentler seçilmiş gibi görünüyor. Yerel halkın tarihi bağları, göçmenlik ilişkileri de rol oynuyor bu seçimde. Yani bir anlamda seçmene selam tarafı da var.
En anlamlı ilişkilerden biri, "mübadil" kentler arasında kurulmak istenen "kardeşlik" ilişkileri olmalı. Foça ile Atina yakınlarındaki Paleo Fokai, Karşıyaka ile Selanik yakınlarındaki Kordelio, Menemen ile Selanik'in banliyölerinden Menemeni arasındaki "kardeşlik", mübadelenin izlerini taşıyor.
Urla nere, Ghar el-Melh nere?
Urlalıların, Tunus'un kuzeyinde Bizerte yakınlarındaki Ghar el-Melh kenti için "Uzaktadır, ama kardeşimiz olur" dediklerini hiç duymadım, oysa bu eski Fenike kolonisi ile Urla kardeş kent. Anlaşılan, kentin belediye başkanı girişken biriymiş, bir tarihte Türkiye'ye geldiğinde Urla Belediyesi ile bir "Kardeş Kent" protokolü imzalamışlar.
Ghar el-Melh, Akdeniz kıyısında birkaç bin nüfuslu tarihi bir kent, eski bir korsan yatağı. Bizim korsanlarımız da uğramış oraya. Akdeniz'de egemenlik kurmak isteyenler için önemli bir üs olmuş.
Kentin tarihinde Venediklilerin, Fransızların, İngilizlerin, İtalyanların izleri var. Osmanlı yönetimi sırasında surlar yenilenmiş, yeni binalar yapılmış.
Bugün kent, tarım ve turizmle geçiniyor. Ghar el-Melh, yakınındaki lagün dolayısıyla Ramsar sözleşmesi kapsamında. Meraklısı için ilginç bir yer olmalı.
Türkiye'den veya Urla'dan kalkıp Ghar el-Melh'e giden olur mu? Olmuş.Geçtiğimiz yıllarda, o dönemin Urla belediye başkanı, belediye çalışanlarından bir grupla bu kardeş kenti ziyaret etmişler. Belediyenin resmi sitesinde ne bu ziyarete, ne de Ghar el-Melh'e ilişkin bir bilgiye rastlanıyor. Ancak söylentilere göre, gidenler dönüşte, "Valla orada görülecek pek bir şey yokmuş" demişler.
Görünen o ki, çoğu "Kardeş Kent" ilişkisi, protokollerin imzalanmasından sonra pek yürümüyor. Belki karşılıklı bir iki ziyaretle yetiniliyor. Burada belediyeler kadar sivil inisiyatiflere de iş düşüyor. Öte yandan, ortada bir protokol olmamasına karşın aralarındaki ilişkileri dostça sürdüren kentler de var. Buna en iyi örnek İzmir ile Selanik arasındaki ilişkiler.
Bir sergi ve panel: "Ah kardeşim! Selanik-İzmir"
İzmir Akdeniz Akademisi bir süredir Selanik ile İzmir'in paralel yakın tarihi ve iki kent arasındaki ilişkiler konusunda çalışmalar yürütüyor. İki ülkeden araştırmacıların katıldığı etkinlikler düzenliyor.
Bu etkinlikler kapsamında hazırlanan "Ah Kardeşim! Selanik - İzmir" adlı sergi geçtiğimiz ay, belediyenin kültür merkezi olarak yenilediği tarihi Havagazı Fabrikası'nda açıldı.
Yoğun bir arşiv taramasıyla oluşturulan sergi, görsel malzemelerinin zenginliği ile dikkat çekiyor. Görseller iki kent arasındaki benzerliği yansıtacak biçimde sergilenmiş.
İzmir Kordonboyu'nu gösteren eski siyah beyaz fotoğrafı parmağınızın ucuyla döndürdüğünüzde arkasından ona çok benzeyen Selanik Kordonboyu çıkıyor.
Tabii görüntüler 100 yıl öncesinden, yoksa İzmir gibi Selanik'i de betona boğmuşlar, çok katlı yapılarla donatmışlar. Etkinlik çalışmalarını yürüten Dr. Dilek Akyalçın Kaya, sergi hakkında şu bilgileri veriyor:
"İzmir, Selanik, Beyrut, İskenderiye gibi Doğu Akdeniz liman kentlerinin XIX. yüzyılda yaşadığı iktisadi ve toplumsal dönüşümleri son otuz yılda hazırlanan ayrıntılı monografiler sayesinde öğrendik. Hatta sınırlı da olsa bu kentleri karşılaştırmalı olarak ele alan çalışmalar yapılmaya başlandı. Ancak araştırmalarda liman kentlerinin birbirleriyle olan ilişkileri ya hiç yer bulmaz ya da en iyi ihtimalle örtük olarak yer alır. 'Ah Kardeşim! Selanik-İzmir' sergisi iki kent arasındaki hareketliliğe odaklanarak İzmir ve Selanik'in tarihlerinin birbirlerinden bağımsız hikâyeleri olmadığını, birbirleriyle etkileşim içinde birbirlerinden haberler alarak birlikte nasıl bir gelişim gösterdiklerini inceliyor... Sergi günümüzde İzmirlilerin ve Selaniklilerin birbirlerine karşı hissettikleri kardeşlik duygusunu çıkış noktası olarak değerlendirip bu duygunun tarihte izlerini arıyor. 1880-1912 yılları arasına odaklanan sergi bu iki liman kenti arasındaki benzerliklerin ve ilişkilerin hangi tarihsel koşullar çerçevesinde ortaya çıktıklarını araştırıyor."1
Dr. Akyalçın, genelde "kardeşlik" konusunun çok romantik yaklaşımlarla ele alındığını, sergide bundan kaçındıklarını belirtiyor. Kardeşliğin kolay bir şey olmadığına; çatışma, rekabet, hayranlık, kıskançlığı da barındırdığına işaret ediyor ve iki kent arasında bunları da görmeye çalıştıklarını söylüyor.
Sergiyle bağlantılı olarak geçtiğimiz 2 Kasım günü düzenlenen bir panelde, Selanik ve İzmir kentlerinin tarihsel süreç içinde yaşadığı kentsel biçimlenişler üzerinde duruldu. Panele Yunanistan'dan katılan Prof. Dr. Vassilis Colonas özellikle 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında iki kentte tasarlanan yapıları anlatan karşılaştırmalar yaptı, kentlerin deniz ile ilişkisini kuran kıyı şeridinin belirleyiciliği üzerinde durdu.
Panelin Selanik'ten gelen diğer konuk konuşmacısı Mimar Yiannis Epaminondas , Osmanlı katmanları altındaki Roma ve Bizans izlerini sürerek Selanik'in kentsel morfolojisini anlattı; özellikle kent surları, Beyaz Kule ve Osmanlı dönemi ana caddelerine ilişkin ayrıntılı bilgiler verdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Erkan Serçe paneldeki konuşmasında, kapitalizmin 150 yıl önce yenilenen yapılanmasının kentteki sonuçlarına değindi, rıhtım ve demiryolları yapımı ile ilişkisini kurarak İzmir'in "ihtişamı ve sefaleti" üzerinde konuştu.
Kervan Köprüsü'nün tarihsel süreçteki önemi üzerinde duran Serçe, İzmir'in batılı yüzünü yansıtan Kordon'a değil arka mahallelerine bakılarak yapılacak bir tarih okumasını önerdi.
İzmir ve Selanik üzerine yazılanlar
Selanik ve İzmir kentleri, kentlerin yakın tarihi üzerine yapılmış çalışmalar, yayınlanmış eserler, konuyla ilgilenenler için yeni değerlendirmeler yapma olanağı verecek zenginlikte.
Örneğin Sosyal Bilimler Derneği'nin 1967-1968 yıllarında yaptığı alan çalışmalarını temel alarak gerçekleştirdiği İzmir araştırma projesi ve bu proje kapsamında yapılan yayınlar, yeniden ele alınabilecek, güncellenecek bir kaynak olabilir. Proje'de bakın kimler görev almış:
Şerif Mardin, Mübeccel Kıray, Ruşen Keleş, Cevat Geray, Oğuz Arı, Ergun Özbudun, Deniz Baykal, Şefik Uysal, Emre Kongar, Çiğdem Kâğıtçıbaşı.
Selanik'in yakın tarihi konusunda topluca bilgi edinmek istiyorsanız, Giles Veinstein'ın derlediği ve Cüneyt Akalın'ın dilimize çevirdiği "Selanik 1850-1918"e (İletişim Yayınları, 2014) bakabilirsiniz. Kitap, her biri kendi alanında önemli çalışmalar yapmış bilim insanları tarafından yazılan 19 bölümden oluşuyor.
Bu bölümlerde; kentin kozmopolit ve seküler yapısı, batılılaşmaya açık oluşu, kentteki farklı etnik gruplar, kentin Yahudi çoğunluğu, Rum azınlığı, Müslüman ve Ermeni nüfusu, "Dönmeler", kentin sanayileşme süreci, 1. Dünya Savaşı'ndaki konumu, Osmanlı yönetiminden Yunanistan'a geçişi ve 1917 Yangını konularında bilgiler bulacaksınız.
"Selanik 1850-1918" kitabında, Aristoteles Üniversitesi Şehircilik Bölümünden Alexandra Yerolympos'un yazdıkları, 20. yüzyıl başlarında kentteki Yunan nüfusun azınlıkta olduğunu gösteriyor.
Yerolympos'un aktardığı bilgiye göre, kentin Yunanistan'a teslim edildiği yılın hemen ertesinde, 1913'de yapılan resmi sayıma göre kent merkezinde 157.889 kişi yaşıyormuş.
Bu nüfusun 61.439'u Yahudi, 45.867'si Türk, 39.956'sı Yunan, 6.236'sı Bulgar kökenli, 4.364'ü yabancıymış. Yüzdeye vurursak Yahudilerin kent nüfusunun %40'ını, Türklerin %30'unu, Yunanların ise %25'ini oluşturduğunu görüyoruz.
Böyle bir nüfus yapısına karşın, kentin nasıl Yunanistan topraklarına katıldığı çokça tartışılan bir konu. Tarihi getirip kişilere, padişahlara, paşalara bağlayanlara göre kenti Yunan ordusuna teslim eden Hasan Tahsin Paşa bir vatan hainidir. Tarihe objektif yaklaşımlarla bakmaya çalışanlara göre ise, Balkanların parça parça elden çıktığı bir süreçte Osmanlı'nın Selanik'ten de çekilmesi kaçınılmazdı.
Osmanlı'nın, Balkanların ve Selanik'in tarihinden bazı ipuçlarını, Hasan Tahsin Paşa üzerinden giderek okumak mümkün. Kökeni, ailesi, öncesi ve sonrası ile Paşa'nın öyküsü, son dönem Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan gerçekleri yansıtıyor. Kısaca anlatmaya çalışalım.
Arnavutluk'tan Yemen'e, Selanik'ten Lozan'a
Hasan Tahsin Paşa Arnavut kökenli, 1845'de doğmuş. Yanya'da Yunan Lisesi'ne gitmiş. Yunancayı çok iyi düzeyde konuşurmuş. 1870'de jandarma olarak kariyerine başlamış, sonra Osmanlı ordusunda astsubay, daha sonra subay olmuş. 1881'de Yanya Jandarma Komutanlığı'na atanmış. 1908-1910 yıllarında Yemen Valisi olarak görev yapmış.
Ekim 1912'de Balkan Savaşı başladığında Paşa, Selanik'te 8. Kolordu Komutanıdır. Kent yakınlarında yapılan çarpışmalarda Paşa'nın komutasındaki güçler Yunan ordusuna karşı koyamamış, Selanik'e çekilmek zorunda kalmıştır. Bir taraftan da Bulgaristan ordusu kente doğru ilerlemektedir.
Çaresiz kalan Hasan Tahsin Paşa çözümü, yenilgiyi kabul etmek ve kenti 26.000 askerle birlikte Yunanistan'a teslim etmekte bulur.
Bu Paşa'nın kişisel bir kararı mıdır, yoksa İstanbul'un bilgisi altında verilmiş bir karar mıdır, orası pek açık değil. Paşa'nın İstanbul'dan verilen ve direnmesini isteyen emri dinlemediği de söylenmektedir.
Çeşitli yorumlar var. Kimilerine göre Paşa, boş yere kan akıtılmasını önlemek, kenti ve kent halkını korumak için böyle hareket etmiştir. Kimilerine göre Paşa zaten Yunan hayranı, Bulgar düşmanıdır, kenti Bulgarların almasındansa Yunanlıların eline geçmesini tercih etmiştir. Çok şükür bu konuda Katerina -Baltacı benzeri bir "derin" yorum yapılmamış!
Sonuçta Hasan Tahsin Paşa, İstanbul'daki Divan-ı Harp tarafından gıyabında yargılanır ve vatana ihanet suçu sabit görülerek idama mahkûm edilir. Paşanın, zaten İstanbul'a dönmeye niyeti yoktur. Yunanistan makamlarınca korunmaktadır. Avrupa'da sürgün olarak yaşamayı seçer, Fransa'ya gider, oradan İsviçre'ye geçer. 1918'de Lozan'da ölür.
Paşa'nın oğulları da babaları gibi oralarda yaşamayı tercih etmişler. Savaş sırasında babasının emir subaylığını yapan Kenan (Messare) Yunanistan uyruğuna geçer. Kenan başarılı bir ressamdır. Balkan Savaşı'na ilişkin tablolarıyla tanınmaktadır.
Babasını, Selanik'i Yunan ordusuna bırakan protokolü imzalarken gösteren tabloyu da o yapmıştır. Paşa'nın diğer oğlu Kemal (Qemal Masarea) Arnavutluk vatandaşı olur. Dışişlerinde çalışır, hatta 1933 - 1934 yıllarında Arnavutluk'un Yunanistan Büyükelçisi olarak görev yapar.
Yunanistan, Hasan Tahsin Paşa'nın anısına saygıda kusur etmez. Paşa'nın kemikleri 1937'de Lozan'dan Selanik'e getirilir, Arnavut mezarlığına gömülür. Daha sonra mezar, kentin 25 kilometre dışında, Yunanistan Kara Kuvvetleri Balkan Savaşları Müzesi'nin bahçesine taşınır.
Oğlu Kenan da öldüğünde aynı mezara defnedilir. Kentin Yunanistan'a geçişinin 100. yılı dolayısıyla 2012'de yapılan etkinlikler kapsamında, Kenan Messare'nın o günleri yansıtan tablolarından oluşan bir sergi açıldığını öğreniyoruz.2
"Türk tohumu" diye dövülen belediye başkanı
Günümüzün Selanik - İzmir muhabbetinden söz edildiğinde Selanik'in kolları dövmeli, kulağı küpeli ihtiyar / delikanlı belediye başkanı Yannis Butaris mutlaka hatırlanmalı. İlginç bir yaşam öyküsü var Butaris'in. Ulah kökenli bir aileden geliyor ve bununla gurur duyduğunu söylüyor.
1942 doğumlu. Ailesi Yunanistan'ın tanınmış şarap üreticilerinden. Liseyi Merzifon Koleji'nde okumuş. (Merzifon'daki Amerikan Koleji 1924'te Selanik'e taşınmış, bugün aynı adla anılıyor, Anadolu Koleji de diyorlar.) Kimya mühendisliği eğitiminin ardından Atina'da enoloji (şarap bilimi) eğitimi görmüş. Gençlik yıllarında Komünist Parti KKE'ye üyeymiş. Sonraki yıllarda o kadar keskin olmasa da bir şekilde sol çizgisini sürdürmüş.
Butaris, 2011 -2018 yılları arasında iki dönem Selanik Belediye Başkanlığı yaptı. Başkanlığı sırasında sıra dışı çıkışları oldu. Selanik'in merkezine bir "Türk Anıtı" yapılmasını, Atatürk Evi'nin bulunduğu caddeye Atatürk adının verilmesini, kente cami yapılmasını önerdi. Aralık 2017'te İzmir'e gelen Butaris, Ticaret Odası'ndaki konuşmasında "Türkler kardeşimiz, Avrupa ise ortağımız.
Kardeşinizle kavga edersiniz ama kardeşliğiniz devam eder, ortağınızla anlaşamadığınızda ortaklık biter" demesiyle büyük alkış toplamıştı. Butaris'e göre Selanik ve İzmir, anneleri İstanbul olan iki kız kardeş.
Tabii böyle bir muhabbeti hoş görmeyenler de var Selanik'te. Butaris, geçen yıl aşırı sağcıların saldırısına uğradı. Kendisine tekme tokat girişen faşistler, "Türk tohumu", "Pis Türk", "Vatan haini" diye bağırıyorlardı. Olay Yunanistan parlamentosunun "Pontus Soykırımı"nı tanıyan kararı dolayısıyla düzenlenen Türkiye karşıtı bir etkinlikte geçiyordu ve muhtemelen Butaris etkinliği desteklemeye gitmişti.
Yeni dönemde İzmir-Selanik ilişkileri
Aziz Kocaoğlu döneminde Selanik ve Butaris'le ilişkiler dostluk havasında sürdürüldü. Kalabalık heyetler gitti geldi. Karşılıklı ticaret ve turizm fuarları açıldı. Sanırım kimsenin aklına "Kardeş Kent" protokolü imzalamak gelmedi. Bir ara iki kent arasında feribot seferleri bile başlatıldı ama nedense sürdürülemedi.
İzmir'in yeni belediye başkanı Tunç Soyer özellikle "yavaş kentler" konusunda uluslararası çalışmalar yürütmüştü, bu tür ilişkilerde deneyimlidir.
Öte yandan Selanik'te de başkan değişti. Bu yıl yapılan yerel seçimlerde Selanik Belediye Başkanlığını, ikinci turda oyların üçte ikisini alan genç bir aday, Konstantinos Zervas kazandı. Bu dönem iki kent arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açılır mı acaba?
Bu arada İzmir'in Konak Belediye Başkanı Abdül Batur bu 10 Kasım'da Selanik'teydi. Batur, Zervas'ı da ziyaret etti, İzmir'den götürdüğü armağanları verdi.
Yazılanlardan iki başkanın karşılıklı iyi niyet ifadelerini dile getirdiği anlaşılıyor. Zervas, Butaris gibi sınırları zorlayan bir havada değil, ama belki bu dönem daha gerçekçi ilişkiler kurulur, gerçekleşme olasılığı daha fazla olan projeler üzerinde çalışılır.
- "Ah Kardeşim, Selanik - İzmir (1880-1912), Birgün, 06.11.2019
- Yorgo Kırbaki, "Selanik'te Bir Mezar", Hürriyet, 15.07.2012
(AŞ/PT)