Dünyanın dört bir yanında enerji dönüşümü yalnızca iklim krizine karşı verilen bir mücadele değil, aynı zamanda halkın masraflarını azaltan, yerel ekonomileri güçlendiren bir fırsat olarak görülüyor. Yenilenebilir enerji projeleri sayesinde kentler ve kasabalar tasarruf ediyor, yeni iş alanları açılıyor, topluluklar enerji krizlerine, doğal afetlere karşı daha dirençli hale geliyor.
Enerji dönüşümünü, soyut bir iklim hedefi olmaktan çıkarıp doğrudan günlük hayatı daha adil, daha güvenli ve daha yaşanabilir hale getiren örnekleri farklı şehirlerdeki belediyelerin hayata geçirdiği somut projelerde görmek mümkün.
İspanya’nın Zaragoza kentindeki Barrio Solar girişimi, bireysel çatı kurulumu gerektirmeden mahallelere güneş enerjisi sağlarken, üretilen elektriğin yüzde 10’unu enerji yoksulluğu yaşayanlara aktarıyor ve böylece hem enerji maliyetlerini düşürüyor hem de dayanışmayı güçlendiriyor.
Yunanistan’ın Larissa kenti ise belediye arazisinde kurulan güneş parkı ile üretilen elektriği sosyal açıdan kırılgan gruplara ve belediye binalarına yönlendiriyor. Almanya’nın Wolfhagen kentinde belediyeye ait enerji şirketinin yüzde 25 ortağı olan yurttaş kooperatifi, gelirleri hem üyelerle paylaşıyor hem de enerji tasarrufu projelerine kaynak aktarıyor. Valencia, Barselona ve Strasbourg gibi kentler de belediye çatılarını veya arsalarını enerji kooperatiflerine açarak, yurttaşların ortaklaşa üretim yapmasına ve elde edilen gelirlerin bir kısmının enerji yoksulluğunu azaltmaya yönelmesine olanak tanıyor.
Belediyelerin rolü
Diğer örneklerde, yenilenebilir enerji yatırımlarının doğrudan belediye hizmetlerini finanse ettiği görülüyor. Almanya’daki Büttstedt Belediyesi, rüzgâr türbinlerinden elde edilen gelirle okul ve çok amaçlı salon gibi yatırımlarını borçlanmadan gerçekleştirirken, Hırvatistan’daki Poreč ve Ghent gibi kentler, enerji kooperatifleri aracılığıyla tarihi binaların enerji verimliliğini artırıyor ve mahalle ölçeğinde enerji üretimi ile yurttaşların elektrik faturalarını düşürüyor. Güney Evia’da rüzgâr santrallerinden elde edilen milyonlarca euro, köy hastanelerinin yenilenmesi, yangın güvenliği ve spor kulüpleri gibi hizmetlere aktarıldı. Polonya’daki Margonin ve Kobylnica ise rüzgâr çiftliklerinden elde ettikleri vergi gelirleri sayesinde bütçelerinin önemli bir bölümünü finanse ederek altyapı yatırımlarını ve sosyal hizmetlerini güçlendirdi.*
Tüm bu örnekler, belediyelerin kendi binaları ve arazilerini kullanarak ya da enerji kooperatiflerini teşvik ederek, enerji dönüşümünü hem mali açıdan hem de toplumsal fayda bakımından güçlü bir araca dönüştürebileceğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de de son yıllarda yenilenebilir enerji kurulumlarına ilgi giderek artıyor ve bunun somut örnekleri var. Birçok farklı belediye; stadyum, evlendirme dairesi, semt pazarı, spor merkezi gibi hizmet verdikleri binaların çatılarına güneş panelleri koyuyor. Bu yatırımlar belediyelerin elektrik faturalarını azaltarak onlara ek gelir sağlarken, aynı zamanda karbon salımını da düşürüyor.
Belediyelerin yenilenebilir enerji projeleri
Fosil Yakıtların Ötesi Ağı ve İklim İçin 350 Derneği’nin yayımladığı rapor, Türkiye’deki 30 büyükşehir belediyesinin 2025-2029 stratejik planlarını enerji dönüşümü bağlamında mercek altına aldı. Çıkan sonuç, belediyelerin enerji dönüşümünü gündeme aldığını ama bunu hayata geçirecek ve bölgelerinin yenilenebilir potansiyelini yerel ekonomiye katkı sunacak şekilde kullanacak projeler geliştirmekte zorlandığını gösteriyor. Pek çok plan, yalnızca belediye hizmet binalarının çatılarına kurulacak küçük ölçekli sistemlerle sınırlı kalıyor. Oysa kentlerin tüm potansiyeli düşünüldüğünde, bu yaklaşım oldukça dar bir çerçeve çiziyor.
Büyükşehir belediyelerinin mevcut stratejik planlarındaki güneş enerjisi projelerinde kentin genelinde diğer binaların, konut ve küçük işletmelerin kurulumlarını destekleyecek adımlar yok. Rüzgâr çoğu planlarda potansiyel bir kaynak olarak yer alsa da, halkın katılımını sağlayan veya faydaları toplumla paylaşan somut projeler bulunmuyor. Enerji dönüşümüne dair farkındalık kampanyaları planlanmış olsa da, meslek edindirme faaliyetleri ve vatandaşlara yol gösterecek enerji danışma masaları yer almıyor. Halkın da üretimin bir parçası olabileceği yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kurulması desteklenmiyor. Enerji dönüşümünün enerji yoksulluğuna çözümdeki rolü ya da afet zamanlarında sağlayacağı güvence de göz ardı edilmiş durumda.
Bunun tek nedeni belediyelerin vizyon eksikliği değil. Yukarıda da değindiğimiz gibi Türkiye’de de son yıllarda çok başarılı yenilenebilir enerji kurulumları yapılıyor. Ancak potansiyele bakıldığında bu örnekler hâlâ yetersiz. İstekli belediyelerin önlerinde şebeke bağlantısından finansmana erişime, sürekli değişen mevzuattan ağır işleyen bürokrasiye kadar ciddi engeller var. Bu engeller aşılmadığı sürece, yerel yönetimler ne kadar istekli olursa olsun dönüşüm sınırlı kalıyor.
İşte tam da bu noktada merkezi hükümetin rolü kritik. Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefini** gerçekleştirmek için üzerine sorumluluk yüklenen yerel yönetimlere, merkezi hükümet tarafından finansman ile teknik destek sağlanmalı ve mevzuat belirsizlikleri giderilmeli.
Enerji dönüşümü, Türkiye gibi güneşi ve rüzgârı bol bir ülkede yalnızca çevre için değil, kamu bütçesi, yerel istihdam, afetlere karşı dayanıklılık ve bağımsız bir gelecek için de bir zorunluluk. Dünyadan ve ülkemizden örnekler, bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
* Yazıdaki ve Avrupa’daki diğer iyi yenilenebilir enerji projelerine ulaşmak için Yerel Enerji Çözümleri (LES) Haritası’nı ziyaret edebilirsiniz.
** Türkiye’nin 2053 net sıfır karbon hedefi, sera gazı emisyonlarının dengelenerek net sıfır seviyeye indirilmesini amaçlayan uzun vadeli bir iklim politikası. Yani 2053 yılı itibarıyla Türkiye, atmosfere saldığı sera gazı miktarını, doğrudan veya dolaylı olarak karbon yutakları (ormanlar, toprak, deniz) ve diğer azaltım yöntemleri ile dengelemeyi hedefliyor.
(DK/TY)



